Kayahan Uygur yazdı, ''Türkiye’nin geleceği 2045’e kadar ipotek altına alınmış'' başlıklı bir yazı kaleme aldı ve çok ilginç ve güncel bilgiler vererek şunları ifade etti:

Yap İşlet Devret (YİD) ve Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) sözleşmeleri Türkiye’nin 2045’e kadar olan geleceğini ipotek altına almış, asgari kullanıcı sayısını ve kârlığı otomatik olarak sağlayan hazine garantileri nedeniyle yeni kapitülasyonlar haline gelmişlerdir.

Toplam miktarı muhalefetin ve kamuoyunun ısrarlarına rağmen bir türlü açıklanmayan hazine garantileri Londra mahkemelerinin yetkili olduğu tahkim prosedürü ile güvence altına alınarak ancak işgal altındaki sömürge ülkelerde yaşanan bir uygulamaya dönüşmüştür. İlerde iktidara gelecek yeni bir parti ya da koalisyonun ilk işi bu kapitülasyonları kaldırarak ülkenin bağımsızlığını sağlamak olmalıdır. Peki nasıl?

MİLLİ GELİRİ TÜKETİYOR

Bu garantilerin en az 139,8 milyar dolar olduğu yani neredeyse mevcut milli gelirin dörtte birine yaklaştığı CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak tarafından geçen yılın Eylül ayında bir raporla ve Bakanlık kayıtlarıyla açıklandı. Bunlara her geçen gün yenileri eklendi, Damat Berat Albayrak’ın başında olduğu hazine İstanbul-İzmir Otoyolu için 4 milyar 956 milyon dolarlık dış krediye daha kefil oldu.

İktidar, Koronavirüs günlerinde bile firmalara Aydın-Denizli otoyolu için 1,8 milyar dolarlık garanti verdi ve günü gelen ödemeler salgına, yol ve köprülerin boş kalmasına bakılmadan ve aksatılmaksızın yapıldı. Salgın döneminde ödemelerin ertelenmesini hatta ortadan kalkmasını sağlayacak « mücbir sebep » maddesi de hükümet tarafından kullanılmadı. Oysa Dünya Sağlık Örgütünün küresel salgın, yani pandemi olarak ilan ettiği Koronavirüs felaketi nedeniyle bu olanak bulunmaktaydı ama iktidar devlet hazinesi yerine inşaat firmalarını korumayı tercih etti, üstelik bu konuda tamamen keyfi davranarak kamuoyuna hiçbir açıklama yapmadı.

BOŞ KALACAKLAR

Koronavirüs salgınının alınan önlemler açısından farklılıklar yaşansa da daha birkaç yıl günlük yaşamı olumsuz etkileyeceği açıktır. Bunun anlamı bu süre içinde köprü, yol ve havaalanları kullanım dışı kalsalar da hazinenin ödemelere devam edileceğidir.

Öte yandan dünyanın uygar ülkelerinde birçok yetkilinin ve uzmanın öngördüğü gibi Koronavirüs sonrası dönemde ulaşım veya hareketlilik asla eskisi gibi olmayacaktır. Türkiye’deki YİD ve KÖİ projeleri CHP Raporu’nda denildiği gibi Türkiye’nin 25 yılını ipotek altına almakla kalmayacak, bu projeler için öngörülen kapasite asla dolmayıp, ülke hazinesi ağır şekilde yara alacaktır.

« Yollar, köprüler salgından sonra dolar, havaalanlarımız küresel kavşak olur, turizm merkezleri yine dolar taşar, her sektör canlanır » diyenler dünyayı takip etmiyor demektir. Zaten bu cehalet ve liyakatsizlik nedeniyle milyarlarca borca ve kefalet altına sokulan ülke hazinesi bu beton yığınlarını boş ve işe yaramaz yatırımlar olarak on yıllarca bir kambur gibi taşıyacaktır.

BİLİMSEL AÇI

Dünyada salgın sonrası ulaşım ve hareketlilik hakkındaki bilmsel perspektife bir göz atalım. Lozan Teknik Üniversitesi Şehir Sosyolojisi ve Hareketlilik Profesörü Vincent Kaufmann Koronavirüs sonrası uzun süre ulaşımın, hareketliliğin ve seyahatlerin eski düzeylerine ulaşamayacağını söylüyor. (Swissinfo, 24 Nisan 2020)

Koronavirüs salgını hakkında M.I.T. (Massachusetts Institute of Technology)’nin Mart ayının sonunda yayınladığı « Normale dönmeyeceğiz » başlıklı bir makalede en erken 18 ay içinde aşı bulunup yaygın bir şekilde kullanılana kadar sosyal mesafe kuralının değişmeyeceği, « evde kalma » ve « açılım » dönemlerinin birbirini takip edeceği, aksi halde virüsün çok daha öldürücü hale geleceği vurgulanıyor. 

YENİ YAŞAM VE EKONOMİ

Bundan sonra eski yaşam tarzına dönülmeyeceği konusunda çok sayıda gerekçe sıralanan yazıda dünyadaki aşırı hareketliliğin salgınlar ve vürüs mütasyonları için çok elverişli bir ortam yarattığı vurgulanarak bir yerde ortaya çıkan bir virüsün uçak ve hızlı kara yolculuklarıyla birkaç günde tüm dünyaya yayılabildiği söyleniyor. Doğanın bu kadar harekete, hızlı ve kontrolsüz küresellemeye izin vermediği tekrarlanıyor.

Aynı şekilde Le Monde gazetesindeki makalesinde Fransız Ulusal Bilimsel Araştırma Kurumu uzmanlarından Frédéric Keck, mevcut çok hızlı ve hareketli ekonomik sistemle her yıl yenileri çıkacak virüslerle baş edilemeyeceğini eski yaşam tarzına dönüşün mümkün olmadığını yineliyor. Politikacılar gelecekte kendine yeterli ekonomik bloklardan söz ediyorlar. Liberal olarak tanınan Avrupa Komisyonu başka kıtalara taşınmış fabrikaların geri getirileceğini söylüyor. Turizm ülke içine ya da AB sınırlarına çekiliyor.

Zaten çoktandır küresel ısınma, küresel plastik istilası ve hava kirliliği kampanyalarında hedefe konulan ekonomik model Kovid-19 salgını fırsat bilinerek gelişmiş ülkelerin karar vericileri tarafından değiştiriliyor. Uçak yolculukları ve otomobil sanayinin hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağı, şehir içi toplu taşımın bile sosyal mesafe nedeniyle oldukça azalacağı, işyerlerinde full dijital çalışma sistemlerinin ve tele konferansların salgın sonrasında da aynen devam edeceği belirtiliyor.

TEK YOL ANLAŞMALARI BOZMAK

Kısacası yollar,köprüler, hava alanları boş kalacak ve bu durumda milli gelirin önemli bir kısmını yutan Erdoğan projeleri kapitülasyonlar olarak ülkeye yük olmaya devam edecektir. Döviz fiyatlarındaki korkunç artışlar da cabası.

Bu sorunun tek çaresi inşaat firmalarıyla yapılan KOİ ve YİD sözleşmelerini yeni durum çerçevesinde gözden geçirmek ve ülkemiz aleyhine çok haksız ve eşitsiz hükümler içeren maddeleri değiştirmektir. Bunların altında imzası bulunan mevcut iktidarın bunu yapmayacağı açıktır. Ancak ülkede politik bir değişiklik olursa yeni hükümetin bu yola gideceği de ortadadır. Bunu önceden tahmin eden firmalar işte bunun için iktidara tahkim zorunluluğu ve İngiltere mahkemeleri yetkisini dayatmışlardır.

Gelecekte Türk hükümetlerinin yapacağı en ufak bir itiraz, « zamanında ülkeyi temsil eden bir hükümetinin imzaladığı belge değişmez » şeklinde cevaplanacaktır. Bir müddet sonra salgın da biteceği için « mücbir sebep » gerekçesi de İngiliz mahkemesi tarafından kabul edilmeyecektir.

GEREKÇE HAZIR

Bunları hesaba katıp keyfini bozmayan, « hükümet değişse de bana bir şey olmaz » diyen müteahhitlere bir uyarı yapayım, eğer hile, rüşvet ya da yolsuzluk sonucu elde edilmişse hiç bir avantaj bir sözleşmeye de bağlanmış olsa, Batı’nın tahkim mahkemeleri önünde dahi savunulamaz, yeter ki oradaki hile kanıtlansın. Bunun da ortadan kaldırılması mümkün olmayan delilleri yine Batı’nın banka kasalarında durmaktadır.

Kaynak: Odatv / Kayahan Uygur