Milli Gazete yazarı Abdulkadir Özkan, ''Toplumu siyasetten soğutmayın'' başlıklı yazısında şunları gündeme taşıdı:

Partiler demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Partilerin olmadığı bir siyaset ortamında demokrasiden söz edilemez. Partiler yoluyla siyaset erbabı görev alır, hizmet üretir. Ancak, benim partim kazanacak diye de her şeyin mübah hale getirilmesini yanlış buluyorum. Getirildiği takdirde vatan, millet ikinci plana düşürülmüş, parti menfaati birinci plana geçirilmiş olur. Netice itibariyle ne pahasına olursa olsun her siyasetçi kendi partisinin başarısı ve iktidar olması için gayret gösterir. Ebette, her siyaset erbabının kendi partisini iktidara taşımak ve iktidardaki ömrünü uzatmak için çaba sarf etmesi, bunun için ülkeye hizmet konusunda yoğun bir çabanın içinde olması gerekir. Kısacası, siyasi partiler ülkenin gelişmesi ve ileri ülkeler arasına girmesini sağlamak için ne yapacaklarını, nasıl yapacaklarını topluma anlatmaları, insanımızın beğenisine sunmaları gerekir. Kısacası, partiler ülkenin geleceğine yönelik programları ile toplumun desteğini almaya çalışırlar.

Eğer, partiler muhalefet yıllarında topluma sundukları program beğeni görmüş ve toplumdan destek almışsa ya tek başlarına ya da koalisyon yolu ile ülke yönetimini ele alırlar. Ondan sonra da muhalefette ne söyledikleri, iktidar olunca ne yaptıkları toplum tarafından gözlenir. Bu arada elbette dünyanın ve ülkenin değişen şartlarına göre yeni programlar toplumun beğenisine sunulur. Kısacası, siyasi mücadele bir hizmet mücadelesi olmalıdır. Bu olduğu takdirde toplum da partilerin düşüncelerini ve tekliflerini görerek gelecek seçimlerde hangi partiye oy vereceklerini tespit ederler.

Hemen belirteyim ki, bu iş sanıldığı kadar kolay değildir. Çünkü her parti topluma eşit şartlarda ulaşma imkânına sahip değildir. Bunun çeşitli sebepleri vardır. Böyle olunca kendilerini topluma anlatabilmek hususunda yoğun çaba sarf etmeleri gerekir. Bu arada iletişim vasıtalarına partiler sahip oldukları oranda başarıları ya da başarısızlıkları ortaya çıkabilir. Ancak, ülkemizde genellikle ikili bir sistem ilgi görmüş, bu ikili sistem de genellikle uzun yıllar sağ-sol olarak ortaya çıkmış/çıkartılmış, öyle bir noktaya gelinmiştir ki, toplum ya sağcı ya da solcu olmak durumu ile yüz yüze kalmıştır. Elbette sağ ve sol ayrışmasının çeşitli fraksiyonları da oluşmuştur. Ancak, sonuçta iki ana damarı temsil eden bir görüntü ortaya çıkmış, bu görüntü de genellikle merkez kitle partilerinin işine gelmiştir. Bu ikili tasnif rahmetli Erbakan Hocamın Milli Görüş hareketini başlatmasına kadar sürmüştür. Erbakan Hocam siyasete atıldığı andan itibaren sağ-sol yok, hak ve batıl var diyerek kanıksanmış bir tasnifi altüst etmiştir. Bu yüzden de arka arkaya partileri kapatılmış, kurulu düzenlerinin bozulmasını istemeyen, devlet yönetimi adeta babadan oğla devreder gibi sürdürülmüştür.

Yıllardan beri sürüp gelen bu anlayış ve siyaset şekli giderek değişmeye başlamış olmakla birlikte ikili sistem bazı siyaset erbabı tarafından çok benimsenmiş olmalı ki, bu defa eski ikili sistemin yerine yeni bir ikili sistem ikame edilmeye başlanmıştır. Bu defa sağcı solcu ayrımının yerini hainler ve vatanseverler ya da terör örgütleri ile yan yana duranlar ve terör karşıtları şeklinde yorumlanmaya başlanmıştır. Uzun yıllardan beri devam edip gelen kamplaşma ve ayrıştırma politikası yeni bir değerlendirme altında sürdürülmeye çalışılmaktadır. Kısacası, eskiden fazla farkı olmayan bir siyaset anlayışı ortaya çıkmıştır. Hâlbuki dışlayıcı ve ayrıştırıcı yaklaşım ister istemez kucaklaşma yerine kamplaşmayı gündeme getirmektedir. Son zamanlarda bu da yeterli görülmemiş olacak ki, bu defa çocuk eliyle siyasette prim yapma gayretine girilmiştir. Kürsüden ana muhalefet partisi genel başkanına hain dedirtilmiştir. Siyasete hakim olan üslup uzunca bir zamandan beri iki ittifak partisi genel başkanı tarafından sertleştiriliyor, toplum ayrıştırılıyor ve bundan  fayda sağlamaya çalışılıyorken, miting alanında  bir çocuk kürsüye çıkartılarak bir parti liderine hain dedirtilmesini şahsen sindirebilmiş değilim. Siyasette böylesine bir seviye kaybının yaşanmasından, buna ön ayak olanlar da, ülkemizde zarar görecektir.