Sözleşmenin etkileri Yargıtay’a da sirayet etti. Yargıtay, eşinden boşanan ve çocuğunun velayetini üstüne alan bir annenin, kendi soyadını çocuğuna verebileceğine hükmetti.

Geleneksel aile yapımız İstanbul Sözleşmesi’yle önce tahrip edildi, şimdi de nesepsizliğe doğru hızla sürükleniyoruz. Masum gibi görünen ve kadının arkasına sığınan bu sözleşme önce kadını hedef aldı, boşanmalar çoğaldı, evlenme oranları düştü, çok sayıda aile yıkıldı. Kadını koruyacağız! derken, anneyi de koruyamadı, babayı da yok saydı. Şimdi de ailemizi yıkanlar yarınlarımıza ‘çocuklarımıza’ göz dikti. Aile, toplumun en güçlü ve en korunaklı kalesiyken, kalemiz içeriden işgal edildi. Yargıtay’ın emsal teşkil edecek babayı yok sayma kararı ve Ramazan Pişkin Hoca’ya “kadın beyanı” üzerinden mahkemenin ceza vermesi, bunun son göstergeleri oldu.

“ALINAN KARAR TOPLUMLA SAVAŞMAKTIR”

İstanbul Sözleşmesi’ni ve Yargıtay’ın kararını gazetemize değerlendiren Türkiye Aile Meclisi Başkanı Adem Çevik, “Küresel şer güçler ailesiz, cinsiyetsiz, ahlaksız bir toplum istiyor. Yargı da buna alet oluyor. Ahlaksız, cinsiyetsiz toplumdan sonra şimdi de soysuz bir toplum için düğmeye basıldı. Milletin kılcal damarlarına kadar sirayet etmek için sinir uçlarıyla oynuyorlar. Yargıtay kararında çocuğun babadan aldığı soyadını değiştirmek inancımıza, fıtratımıza terstir. Alınan karar fıtratla, toplumla savaşmaktan başka bir şey değildir. Çocuk zaten 18 yaşından sonra soyadını değiştirmekte özgürdür. Fakat bu kararla beraber çocuğun soyadını değiştirmek babayla ilişkisini bozmak, çocuğu babasından koparmaktır. Çocuğu babaya göstermemek, soyismini değiştirmek toplumda şiddete sebep oluyor. Velayetler ya babaya verilmeli ya da evrensel hukuk kaidelerindeki gibi ortak velayet olmalıdır. Aile üzerinde alınan kararlar cinnet ve cinayete davetiye çıkarmaktadır. Şer güçlerin soysuzlaştırma operasyonuna karşı yargı artık milletin yanında olmalıdır. Milli iradenin tecelligahı TBMM bu işe artık dur demelidir” ifadelerini kullandı.

ALINAN KARAR HUKUKA AYKIRIDIR

Yargıtay’ın almış olduğu kararı hukuksal açıdan gazetemize değerlendiren Avukat Yurdal Kılıçer da, “Yargıtay’ın almış olduğu bu karar dört açıdan büyük bir risk oluşturmaktadır. Birincisi Türk toplumunda nesep babadan yürümektedir. Çocuğun nesebini ve silsilesini baba belirler. Soyadı da bu nesebin en büyük belirleyicisidir. Yargıtay’ın almış bu karar toplumun örf, adet ve kültürüne aykırı bir karardır. İkincisi; Yargıtay’ın bu kararı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesine ve Anayasa Mahkemesinin almış olduğu karara bile aykırıdır. Anayasa Mahkemesi kadına sadece boşanmış olduğu eşinin vefat etmesi ve kadının bir daha evlenmemesi şartıyla kadına çocuğuna kendi soyadını verme hakkı tanımaktadır. Üçüncüsü; Yargıtay, alınan kararda çocuğun menfaatinin gözetildiğini öne sürmektedir. Ancak alınan karar çocuğa daha fazla zarar verecektir” dedi.

KADIN VE ERKEK ARASINDAKİ AYRIŞMAYI DAHA DA KÖRÜKLER

Kılıçer şunları aktardı, “Hukukta velayet değiştirilmesi davası vardır. Velayet ilk başta anneye verildiyse daha sonra açılan dava sonucunda velayet babaya geçebilmektedir. Yargıtay bu kararı velayetin annede olması gerekçesiyle almıştır. 3–5 sene sonra velayet babaya geçtiğinde yeniden çocuğun soyadının değiştirilmesi mümkün olacaktır. Çocuk burada anne ve baba arasındaki çatışmanın bir enstrümanı olarak kullanılmaktadır. Yargıtay bunun hesabını nasıl verecektir? Dördüncüsü; alınan karar kadın ve erkek arasındaki ayrışmayı daha fazla körüklemektedir. Bu durum kadın ve erkek arasındaki sosyal barışı da tehdit etmektedir.”

İSLAM’DA ÇOCUK BABASINA NİSPET EDİLEREK ÇAĞRILIR

İslam hukukunda soyadı uygulamasının olmadığını ve çocuğun, babasının adıyla birleştirilerek çağrıldığını hatırlatan İlahiyatçı Yazar Abdülaziz Kıranşal ise, “Soyadı uygulaması 21 Haziran 1934’te çıkarılan 2525 sayılı Soyadı kanunu ile uygulamaya konmuştur. İslam’da çocuk babasına nispet edilerek çağrılır, bilinir ve tanınır. Ahzab Süresi 5.ayeti kerime bunu emreder. Çocuğun babasına nispet edilmesini gerekli kılan İslam hukuku ilkelerine göre bir düzenlemenin mümkün olmadığı bir memlekette soyadı uygulaması bir ölçüde de olsa çocuğun nisbet edileceği babayı ve sülaleyi bildirmesi açısından ve aile bağlarının korunması açısından önemlidir. Çünkü bu uygulama en azından çocuğun hangi aileye mensup olduğunun ve babasının kimliğinin bilinmesi bakımından bir delil teşkil eder” dedi.

UYGULAMANIN YAYGINLAŞMASININ BÜYÜK RİSKLERİ VAR

Kıranşal, “İslam, neslin muhafazasına engel olacak, akrabalık bağlarını koparacak ve soyların birinden ayırt edilmesine mani olacak uygulamalara kesinlikle müsaade etmez. Çocuğun kendi babasından başka bir soyadı taşıması uygulamasının yaygınlaşması İslam’ın büyük önem verdiği bu konuların ihlal edilmesi açısından büyük riskler taşır” şeklinde konuştu.

ÇOCUĞUN BABASININ SOYADINDAN KOPARILMASI KUL HAKKIDIR

“Bu uygulama üç büyük riski beraberinde getirir” diyen Kıranşal, “Birincisi kul hakkıdır. İkincisi soyların birbirinden ayırt edilememesi tehlikesidir. Üçüncüsü ise akrabalık bağlarının tümden kopması tehlikesidir. En başta çocuk haklarının ihlali açısından bir kul hakkı doğurabilir. Çünkü günümüz kanunları açısından başka bir alternatifi olmayan ve çocuğun babasına nisbet edilerek tanınması ve bilinmesini sağlayan soyadı çocuğun en temel insan hakkıdır. Henüz mümeyyiz olmamış bir çocuğun kendi iradesi dışında babasından başka bir soyadıyla yaşamaya mecbur edilmesinin bir kul hakkı olarak değerlendirilmesi mümkündür” açıklamasında bulundu.

BİRBİRLERİNİ TANIMAYAN NESİLLER OLUŞACAK

Uygulamanın gelecek nesillerin sıhhati açısından da olumsuzluklar içereceğini dile getiren Kıranşal, “Ayrıca boşanan ailelerde çocuklardan birinin baba da birinin anne de kalması durumunda ya da babanın sonradan başka bir çocuğunun olması durumunda kardeş olmalarına rağmen soyadları farklı olan ama kardeş olan çocuklar, boşanma oranları dikkate alındığında giderek artacaktır. Çok değil birkaç nesil sonra kardeş ve yakın akraba olmalarına rağmen birbirilerini soyadlarından bile tanımayan bir nesil oluşacaktır. Bu durum neslin korunması ve çarpık ilişkilerin önüne geçilmesi açısından bir toplum için büyük tehlikeler arz edebilir. Yine bu uygulamayla birlikte anne ve babası ayrılan kardeşlerin hiç olmazsa soyadları ile de olsa akrabalık bağlarını ve kardeşlik ilişkilerini devam ettirme imkânı da neredeyse ellerinden alınmış olacaktır. Ayrıca bu kardeşlerden meydana gelen nesiller için de aynı tehlike söz konusudur” diye konuştu.

CİDDİ ŞÜPHELER UYANDIRMAKTADIR

Toplumsal değerlerimizi tahrip eden bu tarz yıkıcı hamlelerin arttığına işaret eden Kıranşal, “Son dönemde aile yapımızı tehdit eden batı menşeli projeler kanunlar ve uygulamalar göz önüne alındığında bu uygulamanın hedeflenen büyük fotoğrafın eksik parçalarını tamamlamaya yönelik bir adım olduğuna dair zihinlerimizde ciddi şüpheler oluşmaktadır.” sözleriyle değerlendirmesini sonlandırdı.

“BABANIN BELLİ OLMASI ÇOCUĞA İZZET VE ŞEREF KATAR”

Nesepsiz bir nesil yetişmesinden dolayı endişelerini gazetemize anlatan İlahiyatçı- Yazar Şerafettin Kalay Hoca, “Bir çocuk dünyaya geldiğinde eğer terk edilmeyse annesinin kim olduğu bilinir. Yani istisnalar hariç çoğu zaman çocuğun annesinin kim olduğuna dair bilgiye ulaşmak kolaydır. Bu durum yüzyıllardır böyle devam ediyor. Ancak bir çocuğun babasının kim olduğunu konusuna gelecek olursak, orada durum biraz daha önemli bir hal alır. Bir çocuğun babasının belli olması ve meşru nikaha dayalı bir ilişkinin olması çocuğa izzet ve şeref katar” ifadelerini kullandı.

“ALINAN KARAR TOPLUMLA SAVAŞMAKTIR”

* İstanbul Sözleşmesi’ni ve Yargıtay’ın kararını gazetemize değerlendiren Türkiye Aile Meclisi Başkanı Adem Çevik, “Küresel şer güçler ailesiz, cinsiyetsiz, ahlaksız bir toplum istiyor. Alınan karar fıtratla, toplumla savaşmaktan başka bir şey değildir” dedi.

“UYGULAMANIN YAYGINLAŞMASININ BÜYÜK RİSKLERİ VAR”

* İLAHİYATÇI-YAZAR Abdülaziz Kıranşal, “Çocuğun kendi babasından başka bir soyadı taşıması uygulamasının yaygınlaşması İslam’ın büyük önem verdiği bu konuların ihlal edilmesi açısından büyük riskler taşır” şeklinde konuştu.

“KADIN VE ERKEK ARASINDAKİ AYRIŞMAYI DAHA DA KÖRÜKLER”

* AVUKAT Yurdal Kılıçer de, “Çocuk burada anne ve baba arasındaki çatışmanın bir enstrümanı olarak kullanılmaktadır. Alınan karar, kadın ve erkek arasındaki ayrışmayı daha fazla körüklemektedir. Bu durum kadın ve erkek arasındaki sosyal barışı da tehdit etmektedir” dedi.

“GAYRİMEŞRULUĞUN MEŞRU HALE GETİRİLME ÇALIŞMASI”

* İSLAMİYET’İN konu hakkındaki hükmünü açıklayan ilahiyatçı-yazar Şerafettin Kalay Hoca da, “İslamiyet çocuğu babaya nispet eder. Dünyaya gelen her insanın nesebi babasından devam eder. Bu düzenleme de artık gayrimeşruluğun meşru hale getirilmesi için yapılan bir çalışmadır” ifadelerini kullandı.

Kaynak: Milli Gazete   /  Fatih Yedier