Kuzum, siyasetin sosudur, kremasıdır dedikodu. Olmazsa olmazıdır kapalı kapılar ardında yapılan hoş sohbetlerin. Kimi zaman da hep abartılır...

Ve fakat şekerim insanların özel hayatları son yıllarda kamuoyu gündemine çok getirilmeye başlandı. Bunu zalim Fetullah Gülen başımıza bela etti. Ne yazık ki Tayyip Bey de bu konular üzerinden siyaset yapmayı tercih ediyor. Hiç hoş değil. Koca CHP’yi veya MHP’yi yarın belli olmaz Ak Parti’yi tecavüzcütacizci filan göstermek bu partilere gönül vermiş milyonlarca insana ayıp değil mi? Suç işleyen, hata yapan, yanlışa sürüklenen kişinin cezasını neden partiler çeksin?

Bazen düşünüyorum, biz asık suratlı millet olduk. Gülmeyi, gülümsemeyi unuttuk. Sürekli her konuda didişip duruyoruz.

Oysa eskiden gülünür geçilirdi bu tür aktüel söylentilere.

Size birini aktarayım…

PARİS’TEKİ LOKANTA

Cahit Kayra adını bilir misiniz?

Cumhuriyet’in ulu çınarıdır.

103 yaşında bir genç.

Bürokratlık, milletvekilliği, bakanlık yaptı.

Sıkı durun efendim; 44 kitap yazdı.

Son kitabı, “Bir Çalışma Odası” iki ay önce çıktı. Arşivindeki kitapların, fotoğrafların, notların hikâyesini anlatıyor, çok hoş.

Hemen okumaya başladım; daha bitiremedim ama 1966 yılına ait bir fotoğrafın hikâyesini yazdığı hoş anısını nakletmeme izin veriniz:

-“Türkiye’nin OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) nezdindeki Temsilci heyeti… Burada yazar Erhan Bener ve sonradan Enerji Bakanı olacak olan Erhan Işıl da var. Kızların hepsi Türk. Önce Fransızlar vardı, onları çıkarıp Türk kızlarını aldım. Bu yüzden OECD’deki itibarım zedelendi. İşe bak!

İtibar görmek görmemek deyince aklıma geldi… OECD’de bir gün Yunanistan Heyeti Başkanı Christidis üyelere Paris’in en pahalı lokantalarından birinde (Silver Towers olsa gerek) ziyafet verdi.

O ziyafette konuşulanları not etmişim:”

BELÇİKA BÜYÜKELÇİSİNİN LAUBALİĞİ

Cahit Kayra’nın notlarını okumaya devam edelim:

-“Roger Ockrent (Belçika Büyükelçisi) mutadı üzere bazı laubalilikler yaptı. Bunların arasında François Valery’nin (Fransa Büyükelçisi, eşcinsel olduğu söylenirdi) Sir Edgar Cohen’la (İngiltere Büyükelçisi) evlendiklerini söyledi…”

Kuzum işte gördüğünüz gibi magazin dedikoduları hep yapılırdı, OECD toplantısında bile! Ama bunlar küçük gruplar arasında kalırdı; siyasete malzeme yapılmazdı…

Günümüzde parti sözcüleri bu konularda kamuoyu önünde birbirlerine ne ağır sözleri söylüyorlar, kulaklarıma inanamıyorum. Hele Sayın Cumhurbaşkanımıza hiç yakıştıramıyorum. Devlet temsilcisi insanların özel hayatlarıyla ilgilenir mi hiç?

Canınızı sıkmayayım, bu tür kavgaları ya da söz düellosu mu demeliyim, sıklıkla duyuyorsunuz zaten.

Yazımı Cahit Kayra’nın o yemekteki bir notuyla tamamlayayım:

-“(Yunan Büyükelçisi’nin eşi) Madam Milon, bana 1939’da (Celal Bayar'ın oğlu) Refii Bayar’ın kendisiyle evlenmek istediğini, Atina’da annesinden istediğini, annesinin reddettiğini söyledi. Anlaşıldığına göre aynı sene kendisi İstanbul’a gelip Refii Bayar’ı görmüş. Gerçek neredeyse anlaşılmıyor…”

Yazımı noktalayayım dedim ama bir cümle daha yazayım; rahmetli Refii Bey 1941 yılında kalp krizinden öldü. Ortağı olduğu İmpeks şirketi ile ilgili basında çok kötü haberler çıkıyordu ve bu sebeple intihar ettiği söylendi.

Şunu söyleyecektim uzattım; bugünlerde bir isim yine siyasetçilerin dilinde; “Demirtaş!”

Refii Beyin oğlunun adı “Demirtaş” idi ve bu ismi koyan Atatürk idi.

Kaynak: Hürrem Elmasçı  /  Odatv