Baskın Oran

CB Erdoğan, komşu Suriye toprağına tank üstüne tank sevk etmeyi, 05 Şubat 2020’deki parti grubu konuşmasında yine bu belgeyle açıkladı. Büyük bir özgüvenle şöyle dedi.:

“Elimizde kapı gibi 1998 Adana Mutabakatı var. Gereğini yapacağız. Türkiye'ye gerektiğinde Suriye topraklarında operasyon yürütme hakkını tanıyor.”

***

Önce, Hikaye’nin kronolojisine göz atalım çünkü çok öğretici:

23 Ocak 2019’da CB Erdoğan’la Moskova'da yaptığı görüşme sonrası Putin bu 1998 tarihli belgeyi ilk defa dile getirdi. Erdoğan da ertesi günü kendisine katılan bir demeç verdi: “Bunun üzerinde ısrarla durulması gerekiyor” dedi. Bunu yaparken Putin’in amaçları şunlardı:

a) Suriye topraklarında bir “güvenlik kuşağı” kurmaya karar vermiş ve hazırlıklarını yapmış olan Erdoğan’ın ABD’yle anlaşıp tek taraflı bir müdahalede bulunmasını önlemek;

b) Çok daha önemlisi: Bu Mutabakat Suriye’yle diyalog kurmayı gerektirdiği için, Ankara’yı Şam’la el sıkışmaya zorlayarak Rusya’nın “bölge simsarlığı”nı iyice tescil ettirmek.

Erdoğan niye destekledi? Çünkü “terörü önlemek amacıyla” Suriye’ye “güvenlik bölgesi” kurup yerleşmek için elinde hiçbir meşruluk zemini bulunmuyordu. Bunun içindir ki şöyle dedi:

“Adana Mutabakatı önemli bir konu. Türkiye bunu işlemeli. Üzerinde ısrarla durulması gerekiyor. Bunun Türkiye’nin bölgedeki ağırlığını hissettirebileceği önemli bir anlaşma olduğu kanaatindeyim”. Bakan Çavuşoğlu ise bu umut dolu temenniyi daha açık ifade etti: “Putin’in, ‘Türkiye müdahale edebilir’ anlamında söylediğini düşünüyorum, bu da olumlu”.

Erdoğan 7-8 Ekim 2019’daki Sırbistan gezisinde temenniyi tekrar ve bu sefer daha cesur biçimde dile getirdi: “Buna göre, rejim tarafından PKK’ya karşı tedbir alınmayacak olursa, bizim güçlerimizin onu kovalama hakkı vardır”.

Türkiye’nin hevesini tespit eden Putin, Mutabakat’ın uygulanmasını kolaylaştıracağını 22 Ekim 2019 Soçi’de ilan etti ve bu husus Soçi belgesine girerek sınırın 10 km derinliğinde dolaşacak Türk-Rus ortak devriyesi için meşrulaştırıcı zemin olarak kullanıldı. Bu devriye sünnet çocuğu dolaştırır gibi uygulanacak ve İdlib’deki Rus tutumunu protesto için Türkiye tarafından 4 Şubat’tan sonra süresiz olarak iptal edilecektir.

Son olarak CB Erdoğan, 5 Şubat 2020’deki AKP grup toplantısında en yukarıda verdiğim “kapı gibi…” konuşmasını yaptı.

***

İsterseniz artık zurnanın zırt dediği deliğe gelelim. Mutabakat’ın hikayesine ve de metnine.

“Mutabakat” deniyor, çünkü iki taraf arasında yapılan ve parlamentolardan geçmeyen bir görüşmenin tutanağı bu. Bizim Mülkiye hocaları olarak çıkardığımız TDP ciltlerinin ikincisinde anlatılıyor (s. 563-567):

Öcalan uzun zamandır Suriye’de üslenmekte. ABD’nin K. Irak’ta bir Kürt devleti kuracağından bahsediliyor. Bu ortamda Türkiye, Suriye’ye karşı tavrını sertleştiriyor. 16 Eylül 1998’de KKK Org. Atilla Ateş Hatay’a gidip sert bir konuşma yapıyor: “Her türlü fesatlık Suriye’den çıkmaktadır, Türkiye beklediği karşılığı alamazsa her türlü tedbiri almaya hak kazanacaktır”. Ardından, CB Demirel ve GenkKur Bşk. Org. Kıvrıkoğlu el yükseltiyor. Sınıra askerî birlikler sevk ediliyor. Mısır ve İran’ın arabuluculuğu sayesinde diplomasi devreye giriyor ve Öcalan 17 Ekim’de Suriye’yi terk ediyor; sonradan Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilecektir.

19-20 Ekim’de Dışişleri Müsteşar Yrd. Uğur Ziyal ile Tümgeneral Adnan Badr Al Hassan Adana’da buluşuyorlar. Görüşme tutanağı başta aşağı Suriye’nin taahhütlerinden ibaret:

1) Öcalan artık Suriye’de değildir ve kendisinin ve PKK unsurlarının dönmesine izin verilmeyecektir.

2) PKK kampları artık Suriye’de değildir ve kesinlikle olmayacaktır. Birçok PKK’lı tutuklanmış ve adalete sevk edilmiştir. Listeleri vardır ve Türk tarafına iletilmiştir.

3) Türkiye’nin güvenliğini bozmaya yönelik hiçbir faaliyete Suriye topraklarında izin verilmeyecek ve PKK’nın silah, lojistik malzeme ve parasal destek teminine ve propagandasına müsaade edilmeyecektir.

4) Suriye, PKK’nın terörist bir örgüt olduğunu kabul etmiştir ve onun tüm yan kuruluşlarının bütün faaliyetlerini yasaklamıştır.

5) Suriye, PKK’nın eğitim ve barınma amaçlı kamp ve diğer tesisler oluşturmasına ve ticari faaliyetlerine izin vermeyecektir. Mensuplarının üçüncü bir ülkeye geçişleri için Suriye’yi kullanmalarını yasaklayacaktır.

6) Suriye, terör örgütü elebaşısının topraklarına girmemesi için bütün tedbirleri alacak, sınır kapılarını bu yolda talimatlandıracaktır.

Uygulamayı kolaylaştırmak için mekanizmalar da kuruluyor: a) İki ülke arasında derhal ve doğrudan telefon hattı; b) Taraflar, diğer tarafın diplomatik temsilciliklerine ikişer özel görevli atayacaklar; c) Türk tarafı tedbirleri denetleyecek bir sistem kurulmasını istiyor, Suriye tarafı da öneriyi kendi makamlarının onayına sunacağını söylüyor; ç) Lübnan’ın da onayının olması şartıyla PKK’yla mücadele üçlü çerçevede ele alınacak; d) Suriye tarafı, tutanaktaki taahhütleri uygulamak için gerekli tedbirleri almayı kabul ediyor.

Tutanak baştan aşağı Suriye’nin taahhütlerinden ibaret ama, Türkiye’nin Suriye’ye girip tek yanlı harekat yapmasına ilişkin tek kelime yok. Gizli madde de yok, zaten olsaydı CB Erdoğan (aynen üniversite diploması gibi) çoktan açıklamıştı. Bizim bütün yetkililerle de konuşup teyit ettirdim.

***

Sonraki gelişmeleri hatırlayacaksınız:

1) 10 Haziran 2000’de Hafız Esad ölünce Türkiye uygulama konusunda endişeye kapılıyor fakat yerine oğlu Beşar Esad geçince rahatlıyor. CB Sezer ilk resmî yurtdışı ziyaretini cenaze töreni için Şam’a yapıyor. Uygulanan teşvikler sonucunda Mart 1999’da iki ülkenin ticaret hacmi 700 milyon dolara ulaşıyor.

2) Başbakan Erdoğan’la Beşar Esad 2008’de ailecek Bodrum’da tatile çıkıyorlar.

3) Adana Mutabakatı, Davutoğlu tarafından Aralık 2010’da imzalanan ve Nisan 2011’de resmen yürürlüğe konulan “Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması”yla genişletiliyor, gerektiğinde ortak operasyonlar yapılmasını öngörülüyor.

4) Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan, Arap Baharı diye adlandırılan, fakat hemen Müslüman Kardeşler hareketi olduğu anlaşılan olay Libya ve Mısır üzerinden Nisan 2011’de Suriye’ye bulaşıyor. Esad, Müslüman Kardeşler’e direniyor. Fakat 2013 geldiğinde ülke toprağının artık sadece %30-40'ını kontrol edebiliyor. Yani Nisan 2011 Anlaşmasını uygulaması fiilen imkansız.

5) Esad’ın direnişi olmasaydı, Müslüman Kardeşler Tunus’tan Suriye’ye kadar bir Sünni İslam kuşağı kuracaklardı. Bunun doğal lideri olacak Erdoğan, bu rüyayı engelleyen Esad’ı affetmiyor; artık o “Esed”dir.

6) Diğer yandan, Mayıs 2013’te Gezi protestoları başlıyor, Aralık’ta da 17-25 tapeleri patlak veriyor. Gerisi malumumuz.

“Türkiye'ye gerektiğinde Suriye topraklarında operasyon yürütme hakkını tanıyan kapı gibi” Adana Mutabakatı’nın öyküsü böyle işte.