Abdurrahman Dilipak, Erdoğan'ın Rusya - Ukrayna savaşındaki tutumunu eleştirdi.

Ankara'nın tarafsız kalmaya çalıştığını ve her iki tarafa da itidal çağrısı yaptığını ve NATO'nun Ankara’ya “tarafsız kalırsan bertaraf olursun” demeye hazırlandığını belirten Yeni Akit yazarı Dilipak, "Yani Ukrayna konusunda NATO harekete geçme kararı alırsa, Boğazları kontrol ederek Rusya’ya karşı kuşatma ve tecrit operasyonu için hazırlık yapıyor. Yani TSK’nın fiilen bu savaşa girmesini isterlerse şaşmamak gerek. Artık savaş cephesi o zaman sadece Ukrayna değil Türkiye olacak." dedi.

Yaşanacak bu durum ile Türkiye savaşın merkezinde yer alacağını söyleyen Dilipak, "Rusya kuşatmayı yarmak için Türkiye’yi hedef alacak. Finlandiya NATO’ya girerse ne olur demişti. Aynı şey şimdi bizim için geçerli." ifadesini kullanarak şöyle devam etti:

ABD’nin Yunan aşkı 2019’da depreşmişti, o zamandan beri Türkiye’yi gözü görmüyordu. Şimdi Türkiye aşkı depreşti. Bakın bu Ukrayna’nın “Hamam Böceği” Cumhurbaşkanının Türkiye aşkı, SİHA aşkının neden bu kadar çok dillendirildiği de ortaya çıkıyor şimdi.
Türkiye onların gözünde “Ucuz asker deposu”.
Dahası “tarassut kulesi”, dahası “tramplen tahtası”… “Vekalet savaşları” için dar bir alan, Türkiye onların gözünde “Savaş tarlası”..
"BİZ "RÜZGAR GÜLÜ" DEĞİLİZ!"

"Türkiye artık bir karar vermek zorunda. Biz “rüzgar gülü” değiliz!" diye uyarıda bulunan Abdurrahman Dilipak, yazısında şu ifadelere yer verdi:

Bunu diyebilmek için yüzümüzü dönmemiz gereken tek güç var, o da Allah. Başka çıkış yolumuz yok.
Siz yarım asırdır kapılarında bekleten, Turhan’ın çizgilerine yansıyan “Domuz ağılı”nın kapısında bekletilen “kuzu” olmaya devam edecek miyiz, yoksa kendi rotamızı kendimiz mi belirleyeceğiz. Bakın “gideceği limanı bilmeyen kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz. “Mavi boncuk politikası” siyasi Kazanovalıktır.
“Aktif denge politikası” bir yere kadar. Şimdi karar zamanıdır.
Türkiye gücünün farkına varmalıdır. Riskimiz potansiyelimiz kadar, sahip olduğumuz imkanlar ve fırsatlar kadar büyük. Asıl gücümüz “Hakk’a tapan bir millet” olmak ve bunun tezahürü ve yansımaları olarak haklı bir davaya sahip miyiz ona göre kendimizi bir gözden geçirmemiz gerek. Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yok. Bu iş korkakların, cahillerin, zalimlerin işi değil. Bu iş sadece asker sayısı, silah üstünlüğü meselesi değil.
Uzun zamandır neden Talut-Calud olayını hatırlatıyorum ki..
AB’den çekilelim AB çöker, NATO’dan çekilelim, NATO çöker.
NATO ve AB çökerse, ABD burada tutunamaz. Biz bu yapıların kilit taşıyız. O zaman “yeni bir dünya kurulur ve biz o yeni dünyada yerimizi alırız”. Bu kafa ile İstanbul sözleşmesi, Lanzarote, Starlink, 5G, Neura Link, Trans Humanizm, Meta Verse uşaklığı ile pandemi, iklim aldatmacası ile Şeytanın elinde kendimizi de, ülkemizi de oyuncak yaparız.
Bizim birtakım yeşil politikacılar, yeşil STK’lar, yeşil sermaye, yeşil Kemalistler, yeşil liberaller her yeşilliğin peşinden koşuyorlar ve bu süreçte bu yeşil BİREY’ler kendi inanç, tarih, gelenek, ahlaki değerleri, alameti farikalarından hızla uzaklaşıyorlar. Onlar zaten zihnen teslim alınmışlar sanki. Aslında Great Resetle topraklarımız, aklımız, bedenimiz fiilen işgal ediliyor.
Alavere dalavere “Aslan Mehmetçik cepheye” diyebilirler. Kasabın koyuna bakışı gibi bir bakışları var bize. Bizim devşirilmiş Media, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, Akademi, STK’lar da yeşil yeşil bakıyorlar. Hele o yeşil dolarlar yok mu! Bakın bizim savaşımızın da, barışımızın da bir fıhkı, bir hukuku, bir ahlakı vardır. Bir Müslüman, bu üçgen içinde kalmak zorundadır. Allah’ın yardım şartı buna bağlıdır.
Savaş dışı kalması gereken zamanlar ve mekanlar vardır. Bizim askerimizin, polisimizin ve istihbaratçımızın da yine fıkhı, hukuku, ahlakı vardır. O “Havf fıkhı”, “Seferi fıkhı”nın üzerinde düşünme zamanıdır. “Takıyye” konusu Safavi aklı ile çözülemez.
O temel hak ve hürriyetlerin tehdit altında olduğu zamanlarda, daha fazla fayda için değil, telafisi mümkün olmayan büyük zarar ve mağduriyetlerin önlenmesi için def-i mazarrat kabilinden düzenlemelerdir.
Aslında biz zihnen hem teorik ve hem de pratik anlamda servet, silah ve iktidarı doğru kullanma konusunda ciddi zaaflar içinde, bazı şeyleri kafamızı sağa-sola çarpa çarpa öğreniyoruz.
Artık aklımızı başımıza toplamamız gerek. Bizim için hayat ittihat, ittifak ve itilaf temelli, iman, ihlas, uhuvvet temelli, erdem temelli bir yaşamayı hayatın merkezine alır. Aklımızı doğru kullanmamız gerek. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabilir. Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir şey yoktur.