Kanal 42 Televizyonunda yayınlanan Sümen Altı programının bu haftaki konuğu, Gazeteci Yazar Abdurrahman Dilipak oldu. Gazeteciler Mücahit Enes Turbil, Bekir Akkaş ve Emre Özgül’ün sorularını yanıtlayan Dilipak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini eleştirerek, “Türkiye’de Siyasi bir kriz yaşandı. Maliye Bakanlığı üzerinden Maliye Bakanı parayı kontrol eden bir noktada olduğu için para üzerinden diğer bakanlıkların tasarruflarına müdahale edebiliyordu. Bu da sanki böyle bir gölge başbakanlık gibi fiili bir durum ortaya çıkarttı.” Dedi.

MALİYE BAKANLIĞI GÖLGE BAŞBAKANLIK GİBİ FİİLİ BİR DURUM ORTAYA ÇIKARTTI

Türkiye’de siyasi bir krizin yaşandığına dikkat çeken Gazeteci Yazar Abdurrahman Dilipak, “Maliye Bakanlığı üzerinden Maliye Bakanı parayı kontrol eden bir noktada olduğu için para üzerinden diğer bakanlıkların tasarruflarına müdahale edebiliyordu. Bu da sanki böyle bir gölge başbakanlık gibi fiili bir durum ortaya çıkarttı. Benim beklentim çok ciddi bir politika kurulu oluşturulması, bakanların politika oluşturması değil, bakanların oluşan politikaların icraatını yapması ve Cumhurbaşkanını doğru bilgilendirilmesiydi. Beklenen ve gerçekleşen aynı şey değildi ve bu hâlâ çok ciddi bir sıkıntı. Başkanlık sisteminin mesela bir yandan iktidar yanlıları tarafından tahkim edilmesi gerektiği savunulurken diğer yandan toplumda cumhurbaşkanlığı konusunun tek adam rejimine dönüştüğü, yasama yürütme yargısı arasında bir izolâsyon söz konusu olacaktı bugün daha iyi olacaktı, her şey daha iyi gidecekti. Ancak her şey iç içe karıştı endişesi var. Dolayısıyla bu anayasa tartışması sırasında merkezin beklentilerine dönük bir gelişme olması yerine bunun aksi yönde çok ciddi bir kamuoyu oluşması söz konusu olabilir diye düşünüyorum. Bakanların değişmesini bekliyorum bu iki yıldan beri, hep bir söz veriliyor, mesajı aldık, gereken yapılacak deniyor ama ben bakanların çok büyük bir kısmının değişmesi gerektiğinin, bunun sadece- yani benim siyasal bir kimliğim yok, ben sivil bir kişiyim, toplumun da nabzını tutan birisiyim- görüştüğüm, konuştuğum, gelen insanlar benim çıkarttığım sonuçlardan dolayı ‘’sen ileri gitme’’ diyorlar. Ben genel şeyleri söyledim yani kişiler ile karşı karşıya gelip onlar ile polemiğe girmek değil meselem.  Sağlık Bakanlığı’nda da işlerin iyi gitmediğini biliyorum, maliyeden zaten bir sorun yaşandı. Sağlıkta, tarımda diğer bakanlıkların çoğunda da mesela bir takım sanayi atılımları var. Çok iyi şeyler yapılıyor düne göre. Ama olması gerekene göre bazı sorunlar da var sanayisinde de, ticaretinde de. Yani her alanda bir takım ciddi sorunlardan söz etmek mümkün.” İfadelerini kullandı.

ABDURRAHMAN DİLİPAK: DOĞU PERİNÇEK DE TÜRKİYE’NİN BİR GERÇEĞİ

Gazeteci Yazar Abdurrahman Dilipak, “Doğu Perinçek de Türkiye’nin bir gerçeği ama onların da durumunu biliyoruz. İktidar yapısı açısından durum farklı. İktidar şu anda Çin kozunu elinde bulundurarak  Rusya ile birlikte Avrupa ve Amerika’ya karşı bir denge oluşturmak istiyor ama bu nokta da  Doğu Türkistan sorunu var. Toplumun Doğu Türkistan’a genel olarak vicdani ve tarihi geçmişimiz açısından ve Türk dünyası açısından öteden beri hassasiyeti var. Ama bu hassasiyetimizin başka bir siyasi pazarlığın manivelası da olmaması gerekir. Bunları ayrı ayrı konuşmak ve birlikte değerlendirmek gerekir. Muhalefet bu konuda mesela daha çok iktidarı köşeye sıkıştırmak için bu konuyu bir polemik konusu da yapabilir. Yani Enver Altaylı neden içerde ? Enver Altaylı ve arkasından Ruzi Nazar ilişkisi… Bunları anlamadan uygur hassasiyetini anlamamız mümkün değil. Doğu Türkistan’da geçmişten bu yana yaşanan bu trajediyi anlamadan da tak başına Ruzi Nazar yâda Altaylı meselesini konuşmanın bir anlamı yok.” Dedi.

“ AK PARTİ’NİN MEYDAN OKUMASI BANA DEĞİL KENDİLERİNE ZARAR VERDİ”

Kadına yönelik şiddeti engellemek amacıyla imzalanan İstanbul Sözleşmesi ile ilgili tepkisini bir kez daha dile getiren Dilipak, “Bizim hiçbirisinden vazgeçmeye niyetimiz yok ama mevcut durumda iktidarın marifeti ile, herkes kendi görmek istediği kısmı görüyor ve karşı taraf da hesap sormaya kalkıyor. Bunun da kimseye bir faydası yok. Toplumsal cinsiyet kavramından yola çıkarsak, biyolojik cinsiyeti kabul etmiyorlar. Bunun aksine ve onların pozitif ayrımcılık uygulanmasını istiyorlar. Yani LGBT diye tanımladıkları bu fuhşiyat ekibinin imtiyazlı konuma gelmesini, onların dezavantajlı topluluk olduğunu düşünüyorlar. Anne babanın çocuklarının cinsel tercih, yönelim ve deneyimlerine karşı da nötr kalmasını istiyorlar. Yani böyle bir saçma sapan bir inkâr temeli var. Onun dışında kadının şahitliğinden tutun da sürekli nafaka meselesine varana kadar aileyi ifsat eden, toplumu da ifsat eden bir noktaya geldi. Bunu savunanların çoğu ya okumamışlar, ya da okuduklarını anlamamışlar ya da siyaset gözlerini kör, kulaklarını sağır etmiştir anlaşılan. Görmüyorlar, duymuyorlar, bilmiyorlar, bilmek istemiyorlar. Şu anda anayasa tartışmasını başlattıkları için bütün düzenlemeler anayasa değişikliği sonrasına bırakılacaktır. Bunun da çok ağır bir faturası olacak, sandığa yansıyacak. 81 ilde basın toplantıları yaparak, savcılıklara giderek, basına demeçler vererek beni linç etmelerine asla, hatta doğrudan bana değil, benim şahsımda, İstanbul Sözleşmesi’ne de bağlantılı olarak kızım sana söylüyorum gelinim sen dinle kabilinden bir meydan okumaydı ama bu meydan okuma bana değil kendilerine zarar verdi. Ayın 25’inde sanıyorum Ankara’da genel başkan olarak Tayyip Erdoğan adına açılan bir tazminat davası var. 10 Mayıs’ta da İstanbul’da 81 ilden gelen, Kadem’den gelen aynı zamanda kadın kolları başkanlığından, genel merkezden gelen 90 suç duyurusu var. Onların suç duyurularıyla açılan ceza davası da Mayısın 10’unda görülecek ben de orada da kendi savunmamı zaten ifade ederim. Çok güçlü bir şekilde, güçlü bir hukuk ekibi ile birlikte savunmamı yapacağım ama, kendilerine yazık ediyorlar.” Dedi.