Meclis’te AB sevdasına onlarca yasa çıkartıldı ama hiçbiri 14 Mart 2012’de TBMM’de kabul edilen “İstanbul Sözleşmesi” kadar aile yapımızı tehdit etmedi. Sözleşme ne kadına şiddeti engelledi, ne aileyi koruyabildi ne de nesebi…

14 Mart 2012 tarihinde kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nin aile ve toplum üzerindeki tahribatı her geçen gün artarken, sözleşmenin yıkıcı etkileri mahkeme kararlarına da yansımaya başladı. Yargıtay’ın emsal teşkil edecek babayı yok sayma kararı ve Ramazan Böçkün Hoca’ya “kadın beyanı” üzerinden mahkemenin ceza vermesi, bunun son göstergeleri oldu. Yine sözleşme kapsamında e-Devlet üzerinden ‘Nüfus kaydında din değişikliği’ sayfası da vatandaşa hizmet diye sunuldu.

İSTANBUL “TARİHÎ KARARIMIZ” DİYE DUYURULDU

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan’ın, sosyal medya hesabından geçtiğimiz günlerde ‘Tarihi kararımız’ diye duyurduğu boşanmış kadının velayeti kendisine verilen çocuğuna soyadını verebileceği yönündeki kararının gerekçesinde şu ifadeler yer alıyor: “Velayet hakkı kapsamında çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığı, aynı hukuksal konumda olan erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil edeceği anlaşılmaktadır.”

14 Mart 2012 tarihinde hiç düşünülmeden 26 dakikada TBMM’de kabul edilen İstanbul Sözleşmesi Türkiye’yi adım adım toplumsal yozlaşmaya, ailenin parçalanmasına ve nesepsiz bir nesle itiyor. 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren, İstanbul Sözleşmesi’nin aile ve toplum üzerindeki yıkıcı etkileri her geçen gün artarken sözleşme doğrultusunda çıkartılan kanunlar mahkemelerde alınan kararlara da yansımaya başladı. Yargıtay’ın emsal teşkil edecek babayı yok sayan ‘eşinden boşanan kadın, velayeti kendisine verilen çocuğunun soyadını artık değiştirebilecek’ kararı ve Diyarbakır’daki Ulu Camii’de insanlara İslam’ı tebliğ eden Ramazan Böçkün Hoca’ya “kadın beyanı” üzerinden mahkemenin ceza vermesi bunun son göstergeleri oldu. Yine sözleşme kapsamında e-Devlet üzerinden, ‘Nüfus kaydında din değişikliği’ sayfası da hizmet diye vatandaş sunuldu.

KADINA ŞİDDET ARTTI, AİLELER PARÇALANDI

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi kılıfıyla kabul ettirilen İstanbul Sözleşmesi, toplumumuzun tamamını tehdit ediyor. Sözleşme sonrası bırakın kadına şiddetin önlenmesini, kadına şiddet olaylarında ciddi artışlar oldu. Aileler parçalandı, nesliler tehdit altında. Öyle ki sözleşme deney masasına yatırdığı toplumu kobay olarak kullanmaya devam ediyor.  Sağlam ve geleneksel aile yapımız en korunaklı kalemizken, bu kale içeriden yıkılmaya başlandı. Bu kapsamda Yargıtay’ın verdiği karar emsal oldu.

“TARİHİ KARARIMIZ” DİYE DUYURULDU

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan, sosyal medya hesabından geçtiğimiz günlerde, ’Tarihi kararımız’ diye duyurduğu boşanmış kadının velayeti kendisine verilen çocuğuna soyadını verebileceği yönündeki kararın gerekçesini açıkladı. Gerekçeli kararın en can alıcı noktası ise şu ifadelerde yer alıyor: “Velayet hakkı kapsamında çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığı, aynı hukuksal konumda olan erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil edeceği anlaşılmaktadır.”

ANNE DAVACI OLDU ÇOCUĞUN SOYADI DEĞİŞTİ

Mahkeme, eşinden boşanan B.K. isimli kadına çiftin çocukları olan A.E’nin velayetini verdi. A.E’nin İ olan soyadı, okula başlayınca annesi B.K., karışıklık oluyor gerekçesiyle, çocuğuna kendi soyadını vermek için mahkemeye müracaat etti. Davacı anne, mahkemede verdiği ifadesinde çocukla ilgili işlemlerde annesi olduğunu belgelemek için nüfus kayıt örneği ile boşanma ilamını ibraz etmek zorunda kaldığını, davalı babanın ortak çocuğa ilgisiz olduğunu kaydetti. Çocuğun soyadının davacı annenin soyadı olan K. olarak değiştirilmesini talep etti.

MEDENİ KANUN, ÇOCUK BABANIN SOYADINI TAŞIR DİYOR

Mahkeme, evlilik birliği içinde doğan çocuğun Türk Medeni Kanunu’nun 321. maddesine göre babanın soyadını aldığını, çocuğun soyadının bu suretle belirlendikten sonra onun soyadını velayet hakkına dayanarak değiştirmenin kanun maddesindeki düzenleme karşısında mümkün olmadığına hükmetti. Mahkeme, çocuğun soyadının ancak ergin olduktan sonra kendi iradesiyle annesinin soyadıyla değiştirebileceğine karar verdi. Davacının istinaf talebi üzerine devreye giren Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi, davacının talebini reddetti. Davacı kadın kararı temyiz edince bu kez devreye Yargıtay 2. Hukuk Dairesi girdi.

ÇOCUĞUN BEYANI ESAS ALINDI

Yargıtay, 9 Nisan 2018 tarihli kararında, “Davacı tanıkları da davalı babanın çocuğuna ilgisiz olduğunu, yaklaşık üç yıldır babanın çocuğunu görmeye gelmediğini, çocuğun birlikte yaşadığı anne ile aynı soyadını taşımamaktan rahatsız olduğunu belirtmişlerdir. Velayet hakkı tevdi edilen annenin çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebinin velayet hakkı kapsamındaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olduğu ortadadır” denildi.

GEREKÇE, CİNSİYET AYRIMI OLUR

Gerekçenin devamında şu ifadelere yer verildi: “Velayet hakkı kapsamında çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığı, aynı hukuksal konumda olan erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil edeceği anlaşılmaktadır. Evlilik birliği içinde doğan çocuğun taşıdığı ailenin soyadını, evlilik birliğinin sona ermesi ile kendisine velayet hakkı tevdi edilen annenin kendi soyadı ile değiştirmesini engelleyici yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesi olan Aile Mahkemesi’nin 18.07.2017 tarihli kararının bozulmasına oy birliği ile karar verildi.”

KADININ BEYANI ESAS ALINDI

Son olarak İstanbul Sözleşmesi’nde geçen, “Kadının beyanı esastır” ilkesi neticesinde Diyarbakır Ulu Camii’nde insanlara İslam’ı tebliğ eden Ramazan Böçkün’ün  hakkında açılan dava nedeniyle psikiyatri kliniğine yatırılması da sözleşmenin uygulama neticesini ortaya koyan başka bir örnek oldu. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, Ramazan Böçkün hakkında yapılan açıklamada, söz konusu kişinin 8 Ocak 2017 tarihinde Ulu Cami’yi ziyaret eden bir kadına yönelik, “Bu şekilde dolaşamazsınız, ince giyinmişsiniz, içinizi görüyorum” şeklinde sözlerle taciz, takip ve ifşa eyleminde bulunduğu şikâyeti üzerine soruşturma başlatıldığı bildirildi. Açıklamada, “İlk derece mahkemesinin kararının istinaf incelemesiyle kesinleşmesine müteakip, hükümlü, 14 Mayıs 2020 tarihinde Elazığ Şehit Fethi Sekin Şehir Hastanesi’ne tedavi amacıyla sevk edilmiştir” ifadelerine yer verildi. Böçkün, cami adabına uygun olmayan kıyafetlerle camiye girdiği için uyardığı bir kadın tarafından “cinsel istismar” iddiasıyla şikâyet edilmişti.

E-DEVLET’TEN DİN DEĞİŞİKLİĞİ

Toplumun başına örülen çoraplar bununla da sınırlı kalmadı. Şimdi de e-Devlet’te, ‘Nüfus kaydında din değişikliği’ sayfası hizmete açıldı. Daha önceleri İl Nüfus Müdürlükleri tarafından yapılan bu işlem, artık online olarak yapılabilecek. E-Devlet’in yeni kullanıma açtığı hizmet ile mobil imza ya da elektronik imza ile vatandaşlar din değişikliği yapabilecek, inanç bilgilerini değiştirebilecekler.

MEDENİ KANUN BAYPAS EDİLDİ

Kararda “Velayet hakkı tevdi edilen annenin kendi soyadı ile değiştirmesini engelleyici yasal bir düzenleme bulunmamaktadır” denilse de evlilik birliği içinde doğan çocuğun babanın soyadını aldığı Türk Medeni Kanunu’nun 321. maddesinde yer alıyor. Bu son kararla bu kanun maddesi de baypas edilmiş oldu.

KADININ BEYANI ESAS ALINDI; HÜKÜM GİYEREK AKIL HASTANESİNE YATIRILDI

İstanbul Sözleşmesi’nde geçen “kadının beyanı esastır” ilkesi neticesinde yaşanan son olay ise Diyarbakır’da gerçekleşti.

Ulu Camİ’de insanlara İslam’ı tebliğ eden Ramazan Böçkün, cami adabına uygun olmayan kıyafetlerle camiye girdiği için uyardığı bir kadın tarafından “cinsel istismar” iddiasıyla şikâyet edilmişti. Kadının, “Bu şekilde dolaşamazsınız, ince giyinmişsiniz, içinizi görüyorum” şeklinde sözlerle taciz, takip ve ifşa eyleminde bulunduğu şikâyeti üzerine soruşturma başlatılan Ramazan Böçkün, hüküm giyerek psikiyatri kliniğine yatırıldı.

Kaynak: Milli Gazete /   Fatih Yedier