Bildergebnis für burhan bozgeyik Burhan Bozgeyik


Ülkemizin son 40 yılının bir gazeteci olarak şahidiyim. Pek çok yağma, talan, hortumlama olaylarına şahit oldum. Bankaların içlerinin boşaltılıp borcun milletin sırtına yüklenmesine, hayalî ihracat olaylarına, rüşvet hâdiselerine vs… Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yapılan yolsuzlukları, devletin ve milletin varlığının talan edilmesini bir yakın tarih araştırmacısı olarak yakinen bildim. Bu bilgiler beni son derece rahatsız etti. Bu gariban milletin dişinden tırnağından artırıp verdikleri vergilerin, ülkenin varidatının toplandığı havuzun haksız kazançla boşaltılması, daha doğrusu çalınması, yağmalanması zoruma gitti, gidiyor.

“Minareyi çalan kılıfını hazırlarmış.” Bu soygunların çoğunun “kılıfı” olsa da cümle âlem bunun bir soygun ve haksız kazanç olduğunu biliyor. Ordu-Giresun’da meydana gelen sel hâdisesinde 8 köprü yıkılıyor. Osmanlı devrinde yapılan 400-500 yıllık köprüler hâlâ dimdik ayaktayken, sen kum üzerine oyuncak köprü mü inşa ettin de bir selde yıkılıp gidiyor? Bunun hesabı sorulmayacak mı? Çorlu yakınlarındaki tren kazasını takip edenler bilir, rayların altı boşalmıştı. 50 senedir hizmet veren tren yolu, son ihale ile bakımı yapıldıktan sonra işte netice: 24 ölü, 124 yaralı… Peki, yolu o şekilde uyduruk yapıp çuvalla parayı alanlardan bunun hesabı sorulmayacak mı? Halk Bankası’nda bir gece döviz satılıyor. Hem de gerçek değerinin neredeyse yarı fiyatına. Yarım saat içerisinde 1763 müşteri 4,6 milyon dolar alım yapıyor. Bankanın Genel Müdürü açıklama yapıyor: “10-15 dakikada fark edildi, işlem yarım saat sürdü” diyor. Peki, bu “yanlışlığı” yapan “ustalardan”, bu yanlışlıktan istifade eden “uyanıklardan” hesap sorulmayacak mı? Bunun üzerine de mi bir bardak soğuk su içilecek?

Hangi birini sayalım, Cumhuriyet’in ilk yıllarından bugüne bu gariban milletin ve bu devletin soyulan paralarını toplasanız inanın yüz Türkiye inşa edilir. Hele de darbelerden sonra yapılan soygunlara, götürülen tonlarca altınlara bakılsa, insan saçını başını yolar.

Bütün bu yapılanlar zoruma gidiyor. Bu gariban millet vergisini versin, millete ait emval bir havuzda toplansın, birileri haksız kazançla bu serveti yağmalasın, haksız kazanç elde etsin, rüşvet alsın… Tüyü bitmedik yetimin hakkı olan devlet-millet malını haksız kazançla yiyenlere, yedikleri zehir zıkkım olsun.

Bu yiyicileri görünce, aklıma Tevfik Fikret’in “Han-ı Yağma”, yani “Yağma Sofrası” şiiri geliyor. Şiirin tamamını iktibas etmeye yerimiz müsait değil. Bir kıtasını ve tekrar beytini alalım. Şair şöyle diyor:

“Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını / Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini / Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini. / Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, / Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”

Ne zaman bu yağmacıları, hortumcuları, talancıları, rüşvetçileri, yani devlete ve millete yapışmış vampirleri görsem, gayr-ı ihtiyari aklıma Âşık Mahzuni Şerif’in “Yuh yuh” türküsü geliyor. 1975’te TEK ‘te çalışırken, Silopi-Cizre hattını yapıyorduk. O sırada Silopi’de bir otelde kalıyordum. Hava müthiş sıcak. Bu yüzden otelin damında yatıyorduk. O sırada bir yazlık sinemada devamlı Mahzuni Şerif’in şu türküsü çalınırdı: “Yuh yuh soyanlara, soyup kaçıp doyanlara / Fakire, yetime halka kıyanlara / Yuh nefsine uyanlara! Yuh!”

İnsanların birbirini aldatması, dolandırması, hırsızlık yapması iğrenç bir şeydir. Devlet malının bu şekilde haksız kazançla yağmalanması ondan da iğrenç ve korkunç bir olaydır. Zira işin içinde 80 milyonun hukuku vardır. Onu bunu bilmem arkadaş, yapanın yaptığı yanına kâr kalmamalıdır. Hele işe şu 1763 “uyanık” vatandaşlardan başlayalım. Gecenin o saatinde bankanın kelepir fiyatına döviz satacağını nereden öğrenmişler? Sakın bize, “sosyal medyada gezinirken gördüm” demesinler. Yemezler!..

Milli Gazete