Kurtuluş savaşı sırasında, meclis çalışmalarına tanık olanlar, batı cephesinden gelen heyetlerin meclis kürsüsünde çıktıklarında veya kendi aralarında yaptıkları sohbetlerinde savaşın nasıl gittiğini anlatmak için, anlatacaklarını uzun uzun anlattıktan sonra, bir sonuç cümlesi olarak “Çanakkale’nin aynısı” diyerek konuşmalarını özetledikleri anlatılır. Bu özet cümle daha “cana can dişe diş” “canını dişine takarak” yapılan her türlü zorlu mücadeleleri anlatmak için kullanılan bir deyim haline gelmiştir.

Türk tarihinde “ne yazık ki” birde “Balkan cephesi” vardır. Cephe ve gerisinde ahval ve şeraitin durumu içler acısıdır, günümüze ışık tutması ve alınması gereken dersler bakımından sürekli hatırda tutulmasında büyük faydalar vardır. Devlet kurumları ve bürokrasisi Ordu ve birlik komutanları dahi İttihat’çı ve Padişah’cı olarak bölünmüştür. Cephede düşman karşısında savaşan birlik komutanı kendi partisinden değilse yardımına gidilmediği, siyasi parti karşıtlığının vardırıldığı, düşmana yenilmesinin veya geri çekilmesinin beklendiği uç noktalarda gaflet durumu ve aymazlığı vardır. Rakip olarak görülenin başarısızlığından ortaya çıkacak muhtemel durumu iç politikada veya makam mansıp pozisyonlarında bir fırsata dönüştürme anlayışının alıp başını gittiği “netameli” bir süreçte kısa bir sürede kaybedilen koskoca bir vatan coğrafya vardır.

Çanakkale savaşları, Balkan savaşları tecrübesinden alınan ders ile yapılmıştır. Askerin lojistik hazırlıkları tamdır.  Devlet elindeki son insan - okumuş, memur, öğrenci…- kaynakları dahil, tüm –- milli güç imkanları ile Silahlı Kuvvetlerinin arkasında durduğu tam anlamıyla “canını dişine taktığı” bir mücadeledir. Çanakkale savaşlarında takım komutanı “Yahya Çavuş”un takımı ile mücadelesi hikayeleştirilmiş en bariz mücadele örneklerdendir. Yahya çavuş Balkan savaşlarına da katılmış ve ordunun siyasi bölünmüşlüğünün çok olumsuz etkileriyle koskoca vatan coğrafyasının üç yıl gibi kısa bir sürede nasıl kaybedildiğini gün gün yaşamış ızdırap dolu bir vatanseverdir. Kısa süre içerisinde koskoca bir vatan kaybetmenin ızdırap ve acısı, son cephe Çanakkale’de onu devleştirmiştir. Küçük bir birlik olan bir takımın başındadır ama bir Genel Kurmay aklı ve stratejisi ile “ne pahasına olursa olsun” –düşman bu son müdafaa hattını geçemeyecektir- hükmünün –tek- uygulayıcısı kendisidir. Sanki düşmanı Çanakkale’de durduracak kendi takımından başka bir güç yoktur. Bu insan, bu ızdırap inanç ve motivasyonla otuz kırk kişilik bir takımıyla bin kişilik bir alaydan beklenebilecek bir görev icra etmiştir.

Kurtuluş savaşı, Atatürk’ün liderliğinde Balkan ve Çanakkale savaşı tecrübesinden çıkarılan ders ve Çanakkale savaşı anlayışıyla yapılmıştır. Yeni kurulan devletin temelleri atılırken başta milletin ordusu ve camisi olmak üzere diğer tüm kurumlarında siyaset ve taraftarlık yapılmayacaktır kuralı en temel kaide yapılmıştır. Atatürk’ün devlet kurarken ve devletin geleceğinde gözetilmesini istediği “Siyaset yapmak isteyen varsa üniformasını çıkarmalıdır veya memurluktan ayrılmalıdır”, hassasiyeti, devlet yönetiminde kural olmuştur. Artık bu anlayışın korunması Türkiye Cumhuriyeti devletinin en temel krterlerindendir. Çünkü devlet ve millet, devletin kurumlarının ve özellikle ordunun siyasetin içine çekilmesinden çok çekmiştir.

İçinde bulunduğumuz süreçte, vatanın önemli varlıklarından olan ormanlarımızın her zamankinden daha fazla yandığını veya yakıldığını ve bu yangınlara karşı canla ve başla yapılan mücadeleyi elbette görüyoruz. Bu mücadelede içinde nice “Yahya Çavuşlar” ve isimsiz kahramanlar hiç şüphesiz yer almaktadır. Canı pahasına alevlerle gece gündüz mücadele edildiğinin malumatı “açık toplum” olmanın bir yansıması olarak başta medya araçları üzerinden “olup bitenler” paylaşılmaktadır.

Bu olup bitenler hakkında verilen malumatlar kapsamında; geçmiş yıllarda yaşadığımız yangınlar, yangınlardan çıkarılan ders ve tecrübeler, olası yangınlara karşı hazırlıklar, yangın söndürme ekipmanları, kendimize ait yangın söndürme uçak ve helikopter hava filosunun bulunmadığı, geleneksel olarak orman yangınlarında görev alan THK’nun yangın söndürme uçaklarının –atıl ve arızalı- durumu ve son yıllarda bu kuruma neden yangın söndürme görevi verilmediği, yangın söndürme yönetimi ve koordinasyonu,  yangın bölgelerinde siyasi farklılıklar nedeniyle bölge idarecilerinin -vali belediye başkanı- koordinasyonunun yetersizliği, yanmış orman bölgelerinin imara açılacağının iddia edilmesi gibi konular üzerinden, iktidar ve muhalefet partililer arasında sert tartışmalar ve bu tartışma ekseninde toplumun tabanında –zaten var olan- ayrışma ve uzaklaşmaların tüm hızıyla sürdürüldüğü izlenmektedir.

Ülke olarak, başta orman yangınları ile diğer doğal afetler karşısında gösterdiğimiz tutumlar, ülke yönetiminin diğer yönetim alanlarıyla ilgili yaşanan polemiklerden hareketle, bu olup bitenlere bir şey söylemek gerekirse. Krizler ve sıkıntılar karşısında ortaya çıkan tabloda gördüklerimizin Çanakkale ve Kurtuluş savaşı yaklaşımı ve anlayışı içinde olunmadığı, daha çok Balkan faciasına neden olan bölünmüşlüğe benzediğidir. İçinde bulunduğumuz bu benzetmede elbette –balkanlarda olduğu gibi- toprak kaybı söz konusu değildir. Ancak, ülkenin –ekonomik, sosyal, insan…- varlıklarının heder edildiğine dair toplumda ciddi bir algı ve endişe durumunun hakim olduğu da ortadadır.

Balkan hezimeti dönemine benzeyen mevcut anlayış ve durumdan, Çanakkale ve kurtuluş savaşında  olduğu gibi, ülke kaynaklarının eşgüdüm ile harekete geçirilmesi anlayışına ve tutumuna geçilmesi dilek ve temennisi ile.

Haşim EFE