Garibe Gezer’in cenazesine yapılan ne insanlığa sığar ne de dine sığar!

Sevgili halkımız, şu fotoğrafa iyi bakın. Geçen hafta Adalet Bakanı buradayken cezaevinde hayatını kaybeden Garibe Gezer'le ilgili defalarca sorular sorduk, tek bir kelime cevap veremedi ve bizim, cezaevinde hayatını kaybeden bu mahpustan sonra gördüklerimiz inanılmazdı. Ne insanlığa sığan ne de herhangi bir dine sığan uygulamalar gördük. Kocaeli Devlet Hastanesinde polis, cenazeyi "Cenazenizi alın, gidin lan!" diye gönderiyordu, Mardin'de cenazeye cenaze aracı verilmiyordu. Değerli arkadaşlar, bu ne insanlığa sığar ne de dine sığar, olacak şey değil bu ama yaptılar.

 

Garibe Gezer’in durumu Ahmet Kaya’nın dediği gibi: "Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler / Mavi gökyüzünü ona dar etmişler."

Bakın, Garibe Gezer avukatına gönderdiği mektubunda diyor ki: "İntihara teşebbüs ettim, evet ancak öldükten sonra bize değer verip bize yapılan haksızlıkları araştırıyorlar." diyor. Yunus Emre'ye atfen bir şey söyleyeyim: Bir Garibe ölmüş diyeler, sakıncalıdır o "diye"ler. Yunus Emre'den beri bu topraklarda siyasi iktidarlar -siz de dâhil- garip ve Garibe'leri bitirmediniz. Sevgili Ahmet Kaya ne der: "Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler / Mavi gökyüzünü ona dar etmişler."


Ben Adalet Bakanlığı demiyorum "zulümat bakanı" diyorum.

Değerli arkadaşlar, bir devlet, vatandaşını bu kadar köşeye sıkıştırmamalı ama sıkıştırıyorlar, devam ediyor. Adalet Bakanı, aslında Adalet Bakanı değil "zulümat bakanı." Bir hafta içinde 4 mahpus hayatını kaybetti, görün şu fotoğrafları. Abdülrezzak Şuyur, hastaydı, kanserdi, Şakran Cezaevinde hayatını kaybetti; Halil Güneş, Diyarbakır Cezaevindeydi, infaz ertelemeleri verilmedi, yılların kanser hastasıydı; ikisi de tabutta tahliye oldu. Salih Tuğrul ise ölüm döşeğinde tahliye oldu, evinde bir iki gün sonra hayatını kaybetti. Böyle bir Bakanlığa ben Adalet Bakanlığı demiyorum "zulümat bakanı" diyorum.

 

Meclis bana "Kaba ve yaralayıcı ifadeler var." dedi. İnsanlar işkenceyi nasıl anlatsın?

Sizin iktidarınız da Adalet ve Kalkınma Partisi değil "zulümat ve kötülük partisi." İşte ispatı: Güya "işkenceye sıfır tolerans" diyorsunuz; ben bu Meclise defalarca işkenceyle ilgili Meclis araştırması için başvurular yaptım, daha geçen "ret" cevabı geldi. Bakın, çok ağır işkence iddiaları var; E.A. isimli kişiye Ankara TEM'de Abdülkadir Türkyılmaz isimli bir polis memuru arkadaşlarıyla beraber makada cop sokma, 3 kez poşetle havasız bırakma gibi işkenceler yapmış. Biz bunun Mecliste araştırılmasını istedik, başka nerede araştırılmasını isteyeyim? Meclis bana "Kaba ve yaralayıcı ifadeler var." dedi. İnsanlar işkenceyi nasıl anlatsın? Ben tek kelime ekleme yapmadım ama işte böyle bir Meclis arkadaşlar, ben inanamıyorum bunlara.
    

Öylesine bir Meclis Başkanımız var ki resmî evrakta sahtecilik yapıyor. Hayâ ediyorum ya! Nasıl böyle bir Meclis Başkanı olabilir?

Bakın, başka nedir? Öylesine bir Meclis Başkanımız var ki resmî evrakta sahtecilik yapıyor, bu Meclisin Başkanı. Mecliste vekilliğim düşürüldüğünde Genel Kuruldan HDP toplantı odasına çıkarken ben ve arkadaşlarım güya yasa dışı sloganlar atmışız diye tutanak tutturmuş, boş tutanağın altına 10 polis memuruna imza attırmış. Beni buradan alıp karakola apar topar götürdüler, bir saat içinde Meclis Başkanının şu tutanağının sahte olduğu ortaya çıktı; yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmadı, bir saat içinde tüttü. Değerli arkadaşlar, böyle bir Meclis Başkanlığı olabilir mi? Hayâ ediyorum ya! Nasıl böyle bir Meclis Başkanı olabilir? Nasıl böyle bir Meclis olabilir? Böyle bir Mecliste bütçe mi olur? Zaten sakıt bir bütçedir, ben bunun üstünde de konuşmuyorum.

 

Yusuf Bilge Tunç, Cumartesi Annelerinin OHAL dönemindeki versiyonu!

Zulümleriniz bitmiyor, boşuna "zulümat ve kötülük partisi" demiyorum. Bu kim biliyor musunuz? İki buçuk yıla yakındır kaçırılmış ve muhtemelen öldürülmüş bir insan -defalarca arkadaşlarımız da söyledi- Yusuf Bilge Tunç, Cumartesi Annelerinin OHAL dönemindeki versiyonu. Onlarca kişi kaçırıldı, işkence edildi ve bu insanlar bulunamıyor, korkunç bir durum bu ve biz bunları defalarca söylüyoruz size.


KHK zulümdür, boş kâğıtların altına Bakanlar imza atmıştır, bir soykırımdır.

Bakın, şu belgeye bakın; bakın, şu belge boş bir belge. Sayın Ali Babacan ne dedi biliyor musunuz? Bu Mecliste AK PARTİ sıralarından tek bir kişi buna cevap veremedi. "KHK'ler imzalanırken bakanlara boş kâğıtların altına imza attırıldı." dedi, tek biriniz bir açıklama yapamadı. KHK zulümdür, boş kâğıtların altına Bakanlar imza atmıştır, bir soykırımdır, yüz binlerce kişiyi sivil ölüme mahkûm etmek demektir. Ondan dolayı "zulümat ve kötülük partisi"siniz.

 

Çin devletinin soykırımına ve o insanları sömürmesine, katletmesine sesi çıkmayan bir Cumhur İttifakı var.

Bitmedi, "AK PARTİ-MHP cumhur zulüm ittifakı"nın Çin devletiyle ilgili uygulamalarını burada üç yıldır eleştiriyoruz. Çin devletinin soykırımına ve o insanları sömürmesine, katletmesine sesi çıkmayan bir Cumhur İttifakı var. Ben ve arkadaşlarım ne kadar iyi niyetliymişiz ki bunu eleştiriyorduk. Meğerse bu AK PARTİ-MHP Cumhur İttifakı, Çin gibi olmak istiyormuş; Çin'in o sömürgeci anlayışı, soykırımcı anlayışı gibi olmaya çalışıyormuş; işçileri ezen, sömüren anlayışı gibi olmaya çalışıyormuş.

 

Ak Parti’nin "zulümat ve kötülük partisi" olduğu artık ortaya çıkmıştır.

Biz de iyi niyetle niye Çin'i eleştirmiyorsunuz diyoruz. İşte gerçek ortaya çıktı, işte gerçek yüzünüz "zulümat ve kötülük partisi" olduğunuz ortaya çıkmış oldu. Öncelikle şunu söyleyeyim: İki buçuk yıldır bu iktidar, AK PARTİ-MHP Cumhur İttifakı 2019 Temmuzda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Çin'e gittiği zaman verdiği sözü tutmuyor. Ben kafadan konuşmuyorum, siz bunu bilmiyorsunuz bile; MHP vekillerine söylüyorum, bilmiyorlar bile.


Türkiye iktidarı Çin'deki toplama kamplarını ziyaret etmiyor, edemiyor çünkü Çin devletiyle arayı bozmak istemiyor

Bakın, kaç yıldır Türkiye sözünü yerine getiremiyor? Cevap verin! Bilmiyorsunuz işte. İki buçuk yıldır Türkiye iktidarı Çin'deki toplama kamplarını ziyaret etmiyor, edemiyor çünkü Çin devletiyle arayı bozmak istemiyor, Çin gibi olmak istiyor. Apaçık gerçekleri söylüyorum, ben bilgiyle, belgeyle konuşuyorum, ben hamasetle konuşmuyorum. Benim için Türk, Kürt önemli değil, benim için insan önemli; Uygur Türklerine yapılan soykırım yüzünden canım yanıyor, tüm arkadaşlarım gibi.

  

O zulümat Bakanınız, o resmî evrakta sahtecilik yapan Meclis Başkanınız, o suç işleri bakanınızı buradan istifaya davet ediyorum.  

Bağırıp çağırmayın. Ayrıca, şunu söyleyeyim: Beni susturmak için bu Meclisten attıran insanlarsınız siz. Ben hakkı hukuku söylediğim için yirmi yedi yıllık hekimlik hayatımdan ihraç edilen bir insanım; durmadım, susmadım, aynı sözleri söyledim, barış, insan hakları dedim, burada beni vekilliğimden ihraç edip Meclisten attırdınız, bir kumpasla attırdınız. O Adalet Bakanınız, o zulümat Bakanınız, o resmî evrakta sahtecilik yapan Meclis Başkanınız, o suç işleri bakanınızı buradan istifaya davet ediyorum. Onlar bu ülkenin bakanı olamazlar.


 

 

 

...