Karar gazetesi yazarı Akif Beki, bugünkü yazısında  Amasra'daki maden patlamasında hayatını kaybeden madenciler üzerinden  Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'kader' ile ilgili sözlerine Hz. Ömer hatırlatması yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın koronavirüs salgını sürecinde Hz. Ömer döneminde Şam'da meydana gelen salgında tedbirin önemiyle ilgili kıssasını hatırlattığını gündeme getiren Beki, Erdoğan'a  Bartın'daki patlamayla ilgili "Amasra’daki maden faciasından sonra ise Erdoğan, Hz. Ömer’in kader inancını hatırlatmadı" diye tepki gösterdi.

İşte Akif Beki'nin Hz. Ömer'in kader anlayışı üzerinden Erdoğan'a yaptığı eleştiri şu şekilde:

"Korona salgınının başında, tedbirlere uyarak Allah’ın bir kaderinden öbürüne kaçabiliyorduk.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘kaderde varsa tedbir neye yarar’ kaderciliğine karşı şöyle uyarmıştı:
“Hz. Ömer, Şam’a gitmek üzere yola çıkacakken orada bir salgın hastalık başladığının haberini alıyor ve vazgeçiyor. Bunun üzerine sahabeden birisi Hz.Ömer’e, ‘Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun’ diye soruyor. Hz. Ömer’in bu soruya cevabı çok manidardır. ‘Evet Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz’. Bugün bize düşen görev de gereken her türlü önlemi alarak takdiri Allah’a bırakmaktır...”
Amasra’daki maden faciasından sonra ise Erdoğan, Hz. Ömer’in kader inancını hatırlatmadı.
Dedi ki:
“Birileri bununla dalga geçebilir, önemli değil ama biz kader planına inanmış insanlarız. Bunun ne dünü ne bugünü ne yarını olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır. Bunu da bilmemiz lazım.”
Maden işçileri için Allah’ın bir kader planından öbürüne kaçış yok gibi anlaşıldı sözleri.
Madem kaçarı yok, kaderin önüne geçilemez... “Maden ocaklarımızda hâlâ önemli sayıda ölümlü kazaların yaşanıyor olmasını kabul edemeyiz” demenin manası var mı? Ve “artık madenlerimizde hiçbir gereksiz risk görmek istemiyoruz” demenin?
Allah’ın kader planına karşı gelmek olmaz mı?
‘Müjdeler olsun, gözümüz aydın, Allah şehitliği nasip etti, en yüksek mertebeye yükseldiler; 41 madenci kardeşimiz, Rabbimizin sevgili habibi Hz. Peygamber’e komşu oluyor; bir güzel haber de aileleleriyle orada buluşacak olmaları’ diye sevinsin mi yani geride kalanları?
Kardeşlerimiz şehit, biz gazi yine; o makama erişemedik diye kendimize mi üzülelim?
Ya da tersinden soralım...
Yetki ve sorumluluk  AK Parti’de değil de mesela  CHP’de olsa, devleti yönetenlerden vaaz ve nasihat duymak isterler miydi?
Cenazeler kaldırılırken: Bay Kemal’in, yaşamak yerine özendirici bir dille ölmeye alıştırdığını... Bayan Meral’in, bütün nefisler zaten ölümü tadacaktır’ diyerek ayetlerle konuştuğunu... Karamollaoğlu, Babacan ve Davutoğlu’nun; ‘şehitlerimize bu kez hızlı ulaştık, bizi rahatlattı, başka yerde olmayan en modern adli tıp şartlarında otopsileri yapılıyor, cenazelerimiz en ileri gasilhanelerde yıkanıp kaldırılıyor’ diye Rabbimize hamd ettiklerini ve şehitler tepesi boş kalmadığı için şükrettiklerini... Başka bir iktidarın, sorumluluğu Allah’ın takdirine havale etmek için dini kavramları seferber ettiğini... AK Parti’nin de muhalefette olup bunları olağan karşıladığını düşünemiyorum bile!
‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ şiarıyla oy toplamış, hurafecilik ve ucuz din istismarıyla mücadele sözü vermiş, ‘efendi değil hizmetkar devlet’ vaat etmiş bir parti; demedik ne bırakırdı?
Allah’ın öbür dünyada nasıl ödüllendireceği, sizin yetkinizde mi... Ahiretimizi değil dünyamızı yönetmek için seçildiniz, dinle imanı alet ederek sorumluluktan kurtulamazsınız... İhmal varsa kutsal değerlerimizi kullanarak üstünü örtmenize izin vermeyiz... Göreviniz yaşatmak, ölümü yüceltmek değil... Gassallık mı sizin işiniz; iktidarlar iyi yaşatmakla övünür, ihmal kurbanlarını iyi defnetmekle övünmez...
AK Parti, bunlardan hangisini eksik koyardı!
Hala ‘tüm imkanlar seferber edildi, Amasra’daki madenci kardeşlerimiz için dua ediyoruz’ mesajları paylaşan etkili bir siyasetçinin duyarlılığı, göz yaşartıyor. 301 can gitmişti; Soma Davası’nda mahkeme başkanlarını, heyetlerini değiştire değiştire 8 yılda hak yerini bulmadı. Benim yüzümdendi sanki."