Dünya gazetesi yazarı ekonomist ve yorumcu Servet Yıldırım ''Faizin fazlası da sorun, eksiği de'' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yıldırım faiz konusunda şunları kaydetti:

Bankaların TL mevduat faizi yüzde 9.50 dolayında; 10 veren de var ama “hatırlı” müşterilerine. “Çok hatırlı” olup 10’un üzerini alan da var. Biz hesabı 9.50’den yapalım. Bu getiri üzerinden mevduat sahibi enflasyon karşısında parasının değerini koruyabiliyor mu? Altı aya kadar vadeli TL mevduatın getirisi üzerinden yüzde 15 stopaj kesiliyor. Bizde vade tercihi genelde 30 küsur gün.

Dolayısıyla, stopaj sonrası net getiri yüzde 8.08. Reel faiz hesabında bir yıl sonraki enflasyon olarak bazı ülkelerde resmi enflasyon hedefi alınıyor. Ama merkez bankamız yıllardır hedefi tutturamadığı için TCMB’nin beklenti anketindeki rakamı alalım. En son ankette piyasanın bir yıl sonrası için beklediği TÜFE oranı yüzde 9.61. Formüle göre reel faiz -1.4. Yani 100 lira yatıran tasarruf sahibinin eline 108 lira 8 kuruş geçecek. Getiri enflasyondan arındırıldığında yüzde 1.4’lük kayıp söz konusudur. Yani birikim “reel” olarak artmadı; 98 lira 60 kuruşa geriledi.

İkinci soru ise satın alma gücünün azalması durumunda tasarruf sahibinin ne yapacağıdır. Türkiye’de tasarruf sahibi, tasarrufun yüzde 90’dan fazlasını mevduat, hazine bonosu ve devlet tahvilinde değerlendiriyor. Aslan payı TL mevduatın. Devlet güvencesinin de etkisiyle her 100 liralık tasarrufun 40-42 lirası banka mevduatında değerlendiriliyor. Bu mevduat tasarrufları enflasyona karşı koruyamazsa tasarruf sahibi birikiminin eridiğini hisseder. Teorik olarak, tasarruf yerine tüketime ya da döviz, altın veya hisse senedine yönelir. Yani portföy tercihi değişir. Hatta para sisteminin dışına çıkar; cepte ya da evde tutma eğilimi başlar.

Öte yandan negatif reel faiz yatırımı teşvik eder. Son 10 yılda Japonya, Danimarka, İsviçre, İsveç ve Euro bölgesi reelin de ötesinde nominal negatif faiz uyguladılar. Ancak bunların hikayesi farklıydı. Krizde güvenli liman olan İsviçre ve Danimarka paralarının değerlenmesini önlemek için negatif faize geçtiler. Japonya 1991’de girdiği durgunluktan çıkmak uğruna bu yola düştü. Para bastı, faiz düşürdü, niceliksel gevşeme yaptı; 1999’da faizi sıfıra indirdi, olmadı. 2016’da negatife çekti.

Hala uğraşıyor. Ekonomiyi canlandırmayı başaramıyor, çünkü sorun yapısal. İhracat ekonomisi İsveç 2015’te negatif faize başladı. Kron değer kaybetti ama ihracat canlanmadı. Euro bölgesi 2.5 trilyon euroluk varlık alım programı başlattı. Yetmedi. 2014’te çare negatif faizde görüldü. Türkiye ise farklı. Yüksek enflasyon ve dış denge sorunu var. Kitap diyor ki; yabancı sermaye girişine bağımlı ülkelerde negatif faiz portföy yatırımlarının daha fazla reel faiz veren ülkelere kaymasına yol açabilir; cari açık finansmanını ve dolayısıyla büyümeyi zorlaştırabilir.