Hükümet ve maliye bakanı tersini söylese de, pazarda iki yıldır ekonomik kriz sürüyor. Halkın patates/ soğan/bakliyat fiyatları konusunda yükselen bir şikayet durumu var. Ama halkın artan pahalılık konusunda hükümeti suçlamaya başladığı ve AKP oy verenlerinin bundan pişman olduğu, İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinde görüldü

Ülkemizin yönetimi de muhalif söylemlerden hoşlanmıyor. Gazeteler bu nedenle geçmiş 18 yıl içinde çeşitli yollarla kontrol edebilir hale geldiler. Ama sosyal medyada muhalif söylem sürüyor. Yeni torba kanunla sosyal medyaya yönelik bazı sıkıştırmalar geldiği görülüyor.

Torba kanun içinde sosyal medyaya yönelik baskı geliyor

Ülkemizin yönetimi de muhalif söylemlerden hoşlanmıyor. Gazeteler bu nedenle geçmiş 18 yıl içinde çeşitli yollarla kontrol edebilir hale geldiler. Ama sosyal medyada muhalif söylem sürüyor. Yeni torba kanunla sosyal medyaya yönelik bazı sıkıştırmalar geldiği görülüyor.

Yukarıda bahsettiğimiz WhatsApp mesajı hoax ama şimdi yeni uygulama ile hükümet, Whatsapp, Facebook, Twitter vs tüm sosyal medya uygulamalarını kontrol altına almaya yönelik kanun çıkarıyor:

Bir temsilci atanması isteniyor (zaten hepsinin temsilcisi ya da hukuk temsilcisi var).

Bu temsilcinin her başvuruyu 72 saat içinde cevaplaması isteniyor (yayından kaldırılması).

Sosyal medyaların 3 ayda bir içerik çıkarma konusunda raporlama yapması bekleniyor.

Türkiye’deki verilerin Türkiye’de tutulması isteniyor.

Neden böyle bir baskı geliyor?

Basının “yandaş” halleri malum. Bu nedenle bugün şikayetçi olanların yani muhaliflerin konuşabildikleri ortamlar sadece “sosyal medya” platformları. Bunda da YouTube ve WhatsApp başı çekiyor. Sosyal medyanın pozisyonunu şöyle özetleyelim:

* YouTube özellikle medyadan fırlatılan gazetecilerin kendi kitleleri ile buluşarak, muhalefet yaptıkları ya da hükümet söyleminin dışında şeyler anlattıkları bir ortam haline geldi.

* Facebook konusunda önceki bir Ulaştırma Bakanı “rahat çalışıyoruz” dediğinden bu yana Facebook’a güven zayıfladı. Bu ortamda insanlar artık daha az paylaşım yapıyor.

* Twitter açık ortam, takma isimle de olsa muhalefet yapılabiliyor ama bunlar trollerle de engellenebiliyor.

* Whatsapp doğrudan ve en ağır mesajların paylaşılabildiği ortam.

Şimdi yeni tasarı sonrasında, sosyal medya şirketlerinin önünde 2 seçenek var:

Hükümetle birlikte çalışmak (engellemek ya da istenen verileri sağlamak): Bu durumda sosyal medya şirketlerine güven yok olur. Bu da kullanıcılarını kaybetmeleri anlamına gelir.

Kapatılmaya ve cezalara razı olmak (yani Türkiye’den yok olmak): Bu ise sosyal medya şirketlerinin gelirlerinin Türkiye kazançları kadar azalması demektir. VPN sistemlerinin de 2 yıl önce BTK tarafından engellendiğini hatırlatalım [10]. Dolayısıyla sosyal medya firmaları şimdiye kadar AKP hükümeti ile iyi kötü bir uyum sağlamaya çalıştılar. “Bazılarını kapatıyoruz/engelliyoruz ama genel olarak ifade özgürlüğünün sürdürülebilirliğini sağlıyoruz” ifadesi ile hükümetle çok ters düşmemeyi tercih ediyorlar. Zaten bizim demokrasimizi onlar mı korumalı? Biz mi? [7]

 

Salgın hükümetin politikasından şikayetleri arttırdı

Peki durum buyken, birden bire tam da ilgisiz bir dönemde (yani salgın varken) neden hükümetin gözü yeniden sosyal medyaya döndü?

Hükümet ve maliye bakanı tersini söylese de, pazarda iki yıldır ekonomik kriz sürüyor. Halkın patates/ soğan/bakliyat fiyatları konusunda yükselen bir şikayet durumu var. Ama halkın artan pahalılık konusunda hükümeti suçlamaya başladığı ve AKP oy verenlerinin bundan pişman olduğu, İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinde görüldü.

Salgın ise başka 2 durumu ortaya koydu; hem salgının yönetimi, hem de salgından ötürü meydana gelen ekonomik durumu iyi yönetemedikleri görüldü.

Öncelikle sağlık bakanının samimiyetinden ve başta doktorlarımız olmak üzere tüm sağlık personelinin canla başla çalıştıklarından ve salgına karşı koyduklarından eminiz. Ama AKP hükümeti salgına karşı, sokağa çıkma yasağı gibi kararları hızlı alamadı.

Umre’ye gidenler, geldiklerinde karantinaya alınmayanlar,  ilk günlerde durumun –Trump’ın yaptığı gibi– hafife alınıyor olması gibi nedenlerle AKP bu salgını iyi yönetiyor gibi gözükmüyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın toplantılarda ezile büzüle teşekkür etmesi ise, insanda bir üzüntü yaratıyor.

Ancak belediyelerin yardım ilan etmesi sonrası, yardım çalışmalarının başlatılması da tepki yarattı. Çünkü devlet hep para toplamaz, zor zamanda devlet para verir. Bunun örneklerini Kanada’dan Japonya’ya, ABD’den Almanya’ya kadar görüyoruz.

Eğer devletimiz bütün bu yardımları yapabiliyorsa, kendi halkına yardımı daha çok yapması gerekmez mi?

Çünkü, KOBİ dediğimiz düzeydeki esnafın içine düştüğü durum çok acıtıcı. Hem ellerindeki mallar (stok), hem elemanları, hem masrafları, hem de satış yapamamaları ile tam bir şok yaşanıyor. Hükümet halkı için var olmalıdır. Halkın sıkıntı çekmemesi için de ekonominin rahat sürmesi lazım. Kanada’nın 107 milyar dolara varan, Almanya’nın 750 milyar Euro’luk, İspanya’nın 200 milyar Euro’luk ve Fransa’nın 300 milyar Euro’luk ekonomiyi rahatlatma paketine karşı, Türkiye 100 milyar TL büyüklüğünde diyerek bir paket açıkladı [11].

Ancak paketin içindeki “banka kredileri” konusunda esnaf ve çiftçi karamsar. 2 yıldan bu yana gelen kredi sıkıntısı nedeniyle kredi dereceleri düşük olan esnaf ve çiftçi bankalardan kredi alamıyor. Alabilir durumda olan ise, bankalarda para bulamıyor. Bu nedenle TOBB başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu bir açıklama yaptı ama arkasından kamu bankaları bunu yalanladı [12].

Ancak esnaf Whatsapp gruplarında şunu soruyor:

“Köprü, havaalanı, tünel ve hastanelere verilen garantiler, neden force majeur kapsamında durdurulmuyor da, esnafın su, elektrik, kira masraflarına yardım edilmiyor? Esnafın zor durumda olmasına neden göz yumuluyor?”

Anlayacağınız eskiden köprü, tünel vs’ye verilen garantiler insanları rahatsız etmezdi ama şimdi kendi ekonomik sıkıntılarından ötürü yüksek sesle konuşuluyor.

Hükümetin yaptığı bir hata da, bu salgının ve ekonomik sıkıntıların ortasında, esnaf bu kadar sıkıntı içindeyken, Kanal İstanbul ilgili ihaleyi yapmak oldu. Yanısıra hâlâ sürmekte olan bazı inşaatlar da herkesin “neden durdurulmuyor, para var da buraya mı gidiyor” diye konuştuğu konular arasında.

Dolayısıyla hükümet sosyal medya platformlarını kapatarak (ya da kapatmaya bahane yaratarak) bu eleştirilerden kurtulmaya çalışıyor.

Sosyal medya kapanırsa ne olur?

Sosyal medya kapatılırsa, acaba eleştiriler sona mı erer ya da artık sosyal medya kullanmaz mı oluruz? Bu pek mümkün değil. Önümüzdeki örneklerden en yakını; yasaklara karşı “uydu antenleri” ile internet kullanan İran[13].

Yani sosyal medyayı kullanan insanlar, eğer engellenirse başka yol bulur. Bunun örnekleri var. Mesela oyun sitelerindeki chat üzerinden insanlar haberleşebiliyor. Anlayacağınız pek çok yolu var. Yasaklar bildiğiniz gibi insanları yaratıcı hale sokar. Yasaklanırsa bunlar ortaya çıkacaktır.

Bir yandan da internet dünyasının yaratıcılarının bu özgürlüklerin kısıtlanması olaylarından memnun olmadıkları ve yeni bir şeyler yaratmak peşinde olduklarını kaydedelim. Yani https’li daha güvenli internet gibi ya da tarayıcıların içine gömülen VPN’ler gibi. Bunlar da önümüze gelecektir.

Alıntıdır, makalenin tamamını okumak için url adresini tarayıcınıza kopyalayın

https://www.t24.com.tr/yazarlar/fusun-sarp-nebil/torba-taslakla-gecirilmek-istenen-sosyal-medya-degisiklikleri-ne-anlama-geliyor,26210