M. Ayhan Kara ''Alman vatandaşı Amerikan Vatandaşı Belçika vatandaşı... Türkiye elçisi oldular'' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Kara yazısında Türk vatandaşı olmadıkları halde T.C temsilen büyükelçi yapılan 3 isimle ilgili şunları gündeme taşıdı: Odatv’deki manşet haberinden şaşırarak gördüm; Odatv de ilk olarak gazeteci İsmail Saymaz’ın Twitter hesabından görerek haberleştirmiş... Saymaz’ın tweetinde ufak tefek yanlışlıkları da düzeltmiş olacağım bu yazıda. Evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ozan Ceyhun’u Avusturya nezdinde Viyana’ya “büyükelçi” olarak atadığını öğrendik! Karar yayınlandı. Ceyhun bir süre sonra Avusturya Cumhurbaşkanı’na güven mektubunu sunup göreve başlayacak. Büyükelçilerin atandıkları devletin başına sundukları güven mektubunda yazılı olan ve kendilerine resmen atıfta bulunulan diplomatik yazışmalarda kaydedilen tam sıfatı “Olağanüstü ve Tam Yetkili Büyükelçi”dir (Ambassador Extraordinary and Plenipotentiary). ÇOK VAHİM BİR TABLO Şimdi bu noktadan bakıldığında Ozan Ceyhun’un Alman vatandaşı olduğunu hatırlayalım… Ceyhun, 12 Eylül döneminde Devrimci Yol saflarındayken “bir cinayete karıştığı gerekçesiyle” yurtdışına çıkarak siyasi mültecilik alan ve sonra da “Alman vatandaşı” olan birisi… 17 yıl sonra Alman vatandaşı olduğu gerekçesiyle hakkındaki aranma ve gıyabi tutuklama kararı başvurusu üzerine kaldırılmıştı. Hatta bu başvuruda kayıtlarda “Dev Sol” mensubu olduğu yazılı iken bu da “Dev Yol” olarak düzelttirilmişti. Şimdi “on puanlık” bir uzmanlık sorusu: Avusturya’ya “büyükelçi” olarak atanan Alman vatandaşı Ceyhun, Almanya periferesindeki ve onunla birlikte AB üyesi olan Avusturya’da Türk ve Alman çıkarları çatıştığında nasıl bir duruş sergileyecektir? Cezayir’de Türkiye’yi aynı sıfatla temsil eden Belçika vatandaşı Mahinur Özdemir, Kuala Lumpur’da keza aynı sıfatla Türkiye’yi temsil eden ABD vatandaşı Merve Kavakçı yabancı devlet vatandaşlığından ayrılmış mıdır? Yine Belçika vatandaşı olduğunu bildiğim Üsküp’teki Tülin Erkal Kara da var… Yoksa çifte vatandaş mıdırlar? Peki Ceyhun şimdi Alman vatandaşlığından ayrılmayı düşünüyor mu? Bu adımı atacak mı? Ceyhun’un durumu daha da vahim! Ceyhun, 12 Eylül döneminde aranırken ilk olarak Avusturya’ya geçiyor illegal olarak. İki yıl kadar burada kaldıktan sonra Almanya’ya geçiş yapıyor! Şimdi nasıl olacak? Ceyhun illegal olarak geçici siyasi mültecilik yaptığı Viyana’da Türkiye’yi nasıl temsil edecek? Avustırya ve Türkiye’nin çıkarları çatıştığında kimden yana tutum alacak? Avusturya’ya “minnet” duymayacak mı? CEYHUN’UN ZİKZAKLI SERÜVENİ Bu arada “şanzımanı da oldukça dağılan” Ceyhun’un hal-i pür melali de, serüveni de ilginç… Adana’da doğan ve orta öğrenimini İstanbul’da yaparken sol çevrelerle tanışan Ceyhun, Almanya’da önce Almanya’da Yeşillerden Eyalet Meclisi’ne girmiş. Sonra SPD’den Avrupa Parlamentosu milletvekili olmuş. Bir ara muhafazakâr CDU ile flört etmiş. 2002’de Türkiye’ye dönmüş ilk olarak 12 Eylül sonrası. Mustafa Sarıgül’ün çevresinde danışman sıfatıyla dolaşmış, hatta CHP’nin kurumsal kimliğiyle de yetkililer nezdinde temaslar yapmış. Babası Demirtaş Ceyhun’la dostluğum vardı, O da mahcuptu oğlundan ve parasal ihtiyaçları için Sarıgül’e yardımcı olduğunu söylüyordu etrafta. Ceyhun daha sonra Ak Parti ile flörte başladı. Mevlüt Çavuşoğlu’na “takıldı”. Resmen de “danışmanı” olmalı ki “oceyhun@mfa.gov.tr” e-posta adresini kullandı (“mfa” Dışişleri’nin yabancı dil harfleriyle resmi e-posta uzantısıdır). Ceyhun’un AK Parti cenahında Çavuşoğlu ile de Erdoğan ile de çeşitli toplantılarda boy boy birlikte fotoğrafları çıktı. Erdoğan’ın danışmanı olmuş mudur resmen, bilmiyorum. 7 Haziran 2015’te ise AK Parti’nin İzmir’den 5. Sıradan 1. Bölge milletvekili adayı oldu ama seçilemedi. O seçimde bölgesinden Veysel Eroğlu ve Nüket Hotar seçilmişti. “İSTİSNAİ” OLDU “GENEL GEÇER” Dışişleri’nde onca yetişmiş kadro varken “istisnai” kadroları AK Partililerle doldurmakla Türkiye’nin en sağlam kurumlarından birisi olan ve ülke olarak çok ihtiyacımız olan Türk Dışişleri Bakanlığı’na çok zarar veriyorsunuz beyler! Yapmayın, bu kuruma daha fazla zarar vermeyin! Kötülüğün de bir sınırı vardır diye biliyordum ama Dışişleri’nde görüyorum ki kötülükte sınır da kalmadı! İstisnai kadrolar genelleştirildi, istisnai olmaktan çıkarılarak “genel geçer” oldu. Liste bayağı uzadı ve uzadıkça da uzuyor. Dışişleri’nde Atatürk döneminde, İnönü döneminde hatta 1960’lara kadar istisnai kadro uygulaması vardı ama o istisnai kadrolar hakikaten de “istisnai” idi. Hiçbir zaman bugünkü gibi suyu çıkarılmamıştı. O yüzden bakıyorum, Dışişleri kadroları daha emekliliğine 10-15 sene kala ayrılıyor kurumdan. Herhalde diyorlar, nasılsa burada bize hayal ettiğimiz görevler için sıra gelmeyecek “Ak kadro”lardan! Ozan Ceyhun’un ataması bana bunları da düşündürttü ister istemez… M. Ayhan Kara