SEKÜLER DÜŞÜNCEDEN MEDENİYET DEĞERLERİMİZE DÖNÜŞ

SEKÜLER DÜŞÜNCEDEN MEDENİYET DEĞERLERİMİZE DÖNÜŞ

Günümüzde hayatın her alanında kullandığımız kelime ve kavramların 'anlamsızlaştığı'nı dillendirenlerin sayısı hızla artıyor. Bu durum bugünün sorunu gibi önümüzde dursa da başlangıcına bakıldığında 'Aydınlanma Çağı' olarak sunulan ve sekülerleşen Batı'nın kiliseden bağımsızlığını ilanıyla belirginleşmiştir. Sekülerizm, dünyevileşmek ve insanın dine ve Tanrı'ya karşı bağımsızlık mücadelesi vermesi ve de otorite olarak dini referanslı kurumların terk edilmesiyle dini kavramlardan uzaklaşarak naklin/vahyin yerine aklın ön plana çıkarılması, rasyonelleşmesi ve bireyselliğin tercih edilmesidir.

               Aydınlanma Çağı

Avrupa'nın Ortaçağ karanlığından Rönesans ve Reform’a geçişi ile akılcı düşünceyle tanışması ve Avrupa'nın geleneksellikten bilgiye geçiş dönemidir.

                Dünyevileşmek

İnsanın, hayata dair her şeye maddeci gözüyle bakması, ben merkezciliği benimsemesi, yaratıcıya ve yaratılmışlara karşı sorumluluklarının yerine getirilmesi yerine kibre yönelmesidir.

                Rasyonelleşmek

Aklın etkin bir şekilde öne çıkarılması, özellikle Avrupa kıtası felsefesi olarak kabul edilen düşünce akımı vahyin yerine matematiksel bilginin öne çıkarılmasını savunmaktır.

                Bireyselleşmek

İnsanın kendisini merkeze alması, kişinin toplumsal sorumluluklardan muaf olmayı tercih etmesi ve metropollerde yaşayan asosyal kişilerin kendini toplumdan soyutlama halidir.

Sekülerizmin Batı'dan bize sirayeti İttihat hareketi ve Tanzimat ile başlamış, Cumhuriyetin ilanı sonrası kurumsal Hilafetin lağvedilmesi, harf devrimi, tevhidi tedrisat, tekke ve zaviyelerin kapatılması, tek partili CHP döneminde dine dair ne varsa yasaklanması ve Batı'dan tercüme edilen medeni kanunlarla insanımızın belli bir kalıba sokulmak istenmesi neticesinde seküler hayatı dayatma çalışmaları bugüne kadar süregelmiştir.

Anadolu insanı seküler baskıya ve fikri yozlaşmaya karşı kendini korumasını kısmen bilmiş ve zaman içerisinde aslına dönmeye karar vermiştir. Ülke içindeki kanaat önderlerinin de 'olur'u ile Milli Görüş düşüncesinin oluşmasında  ve bu düşüncenin ara ara iktidarlarda bulunması sonucunda yapılan müspet çalışmalara karşı yapılan dezenformasyonlar ve akabinde içten yıkım planları neticesinde oluşturulan muvazaa parti iktidarları ile sekülerizm yeniden hız kazanmış oldu.

Uzun yıllar iktidarda bulunan ve zaman zaman kendileri dışındakiler tarafından 'İslamcı' olarak da tarif edilen Ak Parti öncelikle sistem içerisinde kendi meşruiyetini kabul ettirmek için inanç değerlerin yerine rasyonelliği seçtiğini deklare etme çabasına girmesi ve oluşturduğu radikal İslamcı, liberal, ateist ve rasyonalist karma kadro öncülüğünde 'Reel Politik', AB uyum süreci, küresel liberal ekonomik ve soysal politika uygulamaları ile inanan insanların dönüştürülerek 'dünyevileştirildiğini' böylece 'İslamcılar' eliyle sekülerizmin 'içselleştirildiği' eleştirilerine muhatap olması yerinde bir tespittir. Yapılan istatistiki araştırma sonuçlarında da ortaya konulduğu üzere, özellikle son dönemde toplumsal çöküşün 'bilimsel olarak' ilan edilmesinden başka bir şey değildir.

İnsanın yaratılış gayesinin Allah'a karşı 'kulluk' vazifesini bilmesi ve buna göre sorumluluklarının bilincinde olarak toplumsal yapı içinde bir hayat sürmesi gerekirken mevcut modern eğitim-öğretim ve küresel yapay değerlerden etkileşim ile gelen sanal sosyalleşme neticesinde 'akıl ve bilim' diyenlerin de katkısıyla kapitalistlerin istediği tüketim makinesi 'birey'in oluşturulmaya çalışıldığı neticede ise insanların önce inançlarından uzaklaştığı, inancını sorguladığı sonrasında da dünyevileşmiş bireyin mutsuzluk, doyumsuzluk ve hırçınlıklarını sürekli artıran insanımızın felakete doğru sürüklenmekte olduğu konusunda her kesimden serzenişler duymak mümkün.

Ülke sorunlarına yaklaşımlarımız seküler düşünce ve anlayışla olduğunda bugünkü içinden çıkılması zor bir durumla karşı karşıya kaldık/kalıyoruz. Bizim adalet, irfan, inanç ve şefkat dolu büyük bir medeniyet tecrübemiz ve birikimimiz varken bunu kullanmak, devam ettirmek yerine modern otoritelerinin dünyayı ifsat politikalarının peşinden koşmak ne bu dünyada ne de ilahi huzurda bize saadet getirmeyecektir.

Medeniyet birikimi ve tecrübemizi yeniden keşfederek kadim değerlerimize dönerek kardeşlik, huzur ve kalkınmanın ilk adımlarını atabiliriz.