<div class="page-title"><br /> <br /> <hr /><br /> <br /> <br /> <br /> <hr /><br /> <br /> <h3> Ayıptan da öte bir iş: ‘Payitaht Abdülhamid’de eski harflerle olan herşey yanlış yazılıyor!</h3><br /> <br /> <hr /><br /> <br /> <h4 class="info"><span class="info-item"><strong>Murat BARDAKCI</strong></span></h4><br /> </div><br /> <div class="video-detail-main-img"></div><br /> <br /> <div class="content-box"><br /> <br /> <hr /><br /> <br /> <br /> <br /> <hr /><br /> <br /> Senelerden buyana Türkiye’de entellektüelliğin başta gelen şartının eski harfleri bilmek olduğunu, yabancı dilleri sular seller gibi konuşsanız ve geniş mi geniş bir kültürüre sahip olsanız bile eski harflere âşinâ değilseniz, meselâ dedenizin büyükannenize yazdığı mektubu okumaktan âciz iseniz entellektüel sayılmayacağınızı söylerim.Cumhurbaşkanı<span class="apple-converted-space"> </span><strong>Tayyip Erdoğan</strong>’ın 2012 Mayıs’ında eski harflerin okullara seçmeli ders olması gerektiğini söylemesinin ardından konu Millî Eğitim Şûrası’nda ele alındı, birkaç kanun teklifi verildi, eski harflere merak arttı ve belediyeler ile bazı vakıflar Osmanlıca kursları açtılar. Bu kurslara şimdi ikiyüz binden fazla meraklı gidiyor ve eski yazıyı öğrenmeye çalışıyor.<br /> <br /> Eski harfleri okumak ile yazmak ise farklıdır: Bu devirde Eski Türkçe’yi okumayı öğrenebilir ama yazamazsınız, zira yazmak başka bir iş, başka bir kültür, bambaşka bir dünyadır. Eski harfler bugün konuşulduğu gibi yazılan alfabemizin aksine İngilizce’de, Fransızca’da, Arapça’da yahut daha başka dillerde olduğu gibi başka yazılır, başka okunur. Meselâ<span class="apple-converted-space"> </span><strong>“Ankara”</strong><span class="apple-converted-space"> </span>mı diyeceksiniz?<span class="apple-converted-space"> </span><strong>“Ankrh”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>yazar<strong>, “Ankara”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>okursunuz<strong>; “Estenbvl”, “Trkyh”, “Abdelhmyd”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>ve<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“peytht”, “gvgl” “bke”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>de<strong>“Istanbul”, “Türkiye”, Abdülhamid”, “payitaht”, “gönül”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>ve<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“bana”</strong>dır. Hatâsız yazabilmek için durmadan, bol bol okuyup kelime kalıplarını ezberlemek şarttır ve bu iş bir-iki aylık kurslarla olmaz!<br /> <br /> <strong>SADECE OKUYUN, KÂFİ...</strong><br /> <br /> Dolayısı ile sadece kitap yazısını okuyacak seviyeye gelin, kâfi... Merakınız devam ettiği takdirde elyazısı ile diğer hat çeşitlerini daha sonra da öğrenebilirsiniz ama yazmaya kalkmanız sadece vakit israfıdır ve hatâsız imlâ da bu devirde artık mümkün değildir!<br /> <br /> Bu imkânsızlığa rağmen ısrarla yazmaya heves ederseniz ne mi olur?<br /> <br /> Son haftaların en revaçtaki dizisi<span class="apple-converted-space"> </span><strong>“Payitaht Abdülhamid”</strong>de olduğu gibi sıra sıra çam devirirsiniz...<br /> <br /> Kısaca söyleyeyim: Dizinin bazı sahnelerinde eski harflerle olan ve senaryo gereği gösterilen resmî belgelerin, mektupların, haritaların, vesaire evrakın neredeyse tamamının imlâsı maalesef yanlış! Meselâ, başında<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“ayın”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>olması gereken<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“arz”ı “elif”,</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>son harfi<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“he”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>olan<strong>“kara”</strong>yı da yine<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“elif”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>ve sonuna<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“he”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>konan “Harbiye”yi de aynı şekilde<strong>“elif”</strong><span class="apple-converted-space"> </span>ile yazıyorlar; hattâ son hecesinde<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“elif”</strong>in bulunmadığı<strong>“nezaret”</strong>e de<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“elif”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>çekiyorlar ve bir<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“elif”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>merakıdır gidiyor! Son harfi<strong>“ye”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>olan<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“Çorlu”</strong>yu<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“vav”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>ile<strong>, “çürlü”,</strong><span class="apple-converted-space"> </span>yani<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“hasta”</strong><span class="apple-converted-space"> </span>yapmış; hükümetten gelen bir resmî yazıyı hazırlarken de üst tarafına İstiklâl Marşı’nın ilk mısralarındaki kelimeleri monte etmişler!<br /> <br /> Bu şekilde daha dünya kadar yazma hatası var ama acı acı tebessüm ettiren iki yanlışı daha nakledeyim:<br /> <br /> Sokaktaki bir gazete klübesinin üzerine geçmişte o mânâda kullanılmamasına rağmen<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“gazeteci”</strong><span class="apple-converted-space"> </span>ibâresi konmuş ama<span class="apple-converted-space"> </span><strong>“gayın”</strong><span class="apple-converted-space"> </span>ile yazılması gereken<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“gazete”</strong><span class="apple-converted-space"> </span>kelimesinin başına bir<span class="apple-converted-space"> </span><strong>“kef”</strong><span class="apple-converted-space"> </span>ile her zaman olduğu gibi<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“elif”</strong><span class="apple-converted-space"> </span>yerleştirilmiş ve ortaya<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“kâzteci”</strong><span class="apple-converted-space"> </span>diye bir garabet çıkmış!<span class="apple-converted-space"> </span><strong>“Kâzteci”</strong>nin hemen yanına da<span class="apple-converted-space"> </span><strong>“gazeteci”</strong>nin güya Fransızcası konmuş ama bu gibi bayilerin tabelâlarındaki<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“journal”,</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>yani<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“gazete”</strong>kelimesi<span class="apple-converted-space"> </span><strong>“gazeteci”</strong><span class="apple-converted-space"> </span>diye tercüme edilmiş ve levha<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“gazetecilik”</strong><span class="apple-converted-space"> </span>hâline gelip<span class="apple-converted-space"> </span><strong>“journaliste”</strong><span class="apple-converted-space"> </span>oluvermiş. Tabelânın sadece Türkçesini bozmaları yetmemiş, Fransızcasını da berbad etmişler!<br /> <br /> Hele bir<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“Yahya”</strong><span class="apple-converted-space"> </span>meselesi var ki, estağfirullah! İsmini<span class="apple-converted-space"> </span><strong>Hazreti Yahya’</strong>dan alan şair<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>Şeyhülislâm Yahya Efendi’</strong>nin adını berbad etmişler!<span class="apple-converted-space"> </span><strong>“Yahya”</strong>da<span class="apple-converted-space"> </span><strong>“y”</strong>den sonra<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“elif”</strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span>konmadığı, sonunda da<span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>“ye”</strong>nin bulunduğu bilinmediği için başa ve sona yine tuğ gibi<span class="apple-converted-space"> </span><strong>“elif”</strong>ler dikilmiş, kelime eğilip bükülüp böyle garip bir hâle getirilmiş!<br /> <br /> Bir peygamberin isminin bile düzgün yazılmadığı dizideki diğer hatâları söylememe gerek var mı?<br /> <br /> <strong>MUHAFAZAKÂRLIK VE BİLGİ</strong><br /> <br /> <strong>“Payitaht Abdülhamid”</strong>in danışmanları ne iş yaparlar, eski imlâ ile alâkası olmayan bu ayıpların sorumlusu kimdir, düzgün imlâ ile yazabilecek uzmanlardan istifade edilememesinin sebebi bütçenin yetmemesi midir, baştan aşağı yanlış yazılmış belgeleri ekranda milletin gözüne sokarcasına göstermek şart mıdır ve bunları en azından flu şekilde göstermek neden akıl edilmez, bilmiyorum...<br /> <br /> Ama unutmayalım: Muhafazakâr kültürün ilk şartı bilgi sahibi olmaktır; gelenekleri ve kültürü müdafaaya kalkıştığınız takdirde bunları hem bilmeniz; hem de sıkı, yorucu ve terletici bir çalışmayı göze alıp özen göstermeniz gerekir! O kültüre âşinâ olmadan etrafa mesajlar saçmaya kalkışırsanız gerçi müşteri bulursunuz ama aslında hem ayıp edersiniz, hem de komik olursunuz!<br /> <strong><br /> Habertürk<br /> 27 Mart 2017</strong><br /> <br /> </div>