Kimlik İnşası ve Dijital Çağ

Kimlik İnşası ve Dijital Çağ

Dijital çağ, kimlik inşasında büyük bir paradoks oluşturuyor. Bir yandan gençlere sınırsız iletişim ve kendini ifade imkânı sunuyor; diğer yandan bu özgürlük görünümlü ortam, kimliklerin köksüz ve kopuk olmasına neden oluyor. Dijital platformlar, insanı derinleştirmek yerine yüzeyselleştiriyor. Gençler, sahte profiller ve taklit hayatlar arasında kendilerini gerçekleştirme gayretinde ama çoğu zaman kendilerinden uzaklaşıyor. Bugünkü ortamda kimlik, sürekli göz önünde olmak ve takdir edilme arzusu üzerinden inşa ediliyor. Bu da manevi derinlikten ziyade psikolojik boşluklar üretiyor. Hakiki bir kimlik ancak Allah’la birleşen, kökleri sağlam bir duruşla inşa edilir. Bugün gördüğümüz ise bir “görüntü çağı kimliği”; bu da felaketin eşiğidir.

Bir diğer taraftan aile yapısının zayıflaması beraberinde gençlerin karar mekanizmalarını etkiliyor.

Aile, insanın ilk terbiye yuvasıdır. Orada verilen eğitim, bir insanın tüm hayatını şekillendirir. Ailenin zayıflaması, özellikle Batı merkezli seküler yaşam tarzlarının yaygınlaşmasıyla hızlandı. Bugün gençler, anne-baba otoritesinin azaldığı, aidiyetin zayıfladığı ortamlarda yetişiyor. Bu durum, gençleri kararsız, tesir altına açık ve dizgenin yönlendirdiği bireyler hâline getiriyor. Aile sağlamsa genç kuvvetli kararlar alıyor; ama aile bozulduğunda, güçlü bir kalkan olmadan hayatta tutunma mücadelesi veriyor. Bu yüzden aile sadece kan bağı değil; bir okul, bir ideal ocağıdır. Bu ocak çökünce toplum da parçalanır.

Sosyal medyanın değerlerimize olumsuz yansımaları da göz ardı edilmeyecek bir gerçektir. İnsanların her türlü görüşünü rahatlıkla paylaşabildiği bir zemin sunuyor. Bu da değerlerin çatışma alanına dönüşüyor. Özellikle İslamî değerlerin sürekli hedef alındığı, ironi ve alay yoluyla zayıflatıldığı bir ortam oluşuyor. Hak ile batılın çatışması burada görünür hâle geliyor ama gençlerin büyük bir kısmı bu çatışmada hakkı göğüsleyebilecek bilince sahip değil. Aynı zamanda bu mecralar, kendine göre bir doğru üreten bireylerin çoğalmasına yol açıyor. Sonuçta hakikatin tek ve değişmez olduğu gerçeği bu kaos ortamında kayboluyor. Değerlerin bu kadar çarpıtıldığı bir dönemde, gençlerin şuurlu bir mücadeleye girmesi hayatidir.

İslamî kimlik ile modern yaşam arasında gençler kendilerine bir denge kurmaya çalışmakta.

Gençler günümüzde büyük bir gerilim içinde. İslamî kimlik, hayatın her alanına hâkim olması gereken bir şeyken, modern yaşam tarzı bu kimliği sadece sembolik bir boyuta indirgeme eğiliminde. Bu nedenle gençler çoğu zaman “orta yol” bulmaya çalışıyor ama o “orta yol” aslında tavizin adı oluyor. Gerçek denge, İslam’ın merkezde olduğu bir yaşam tarzıyla sağlanır; modern yaşamın öncelikleriyle uyumlu hâle getirilmeye çalışılan bir İslamî kimlik zaten eksiktir. Bu dengeyi kurmak isteyen gençlerin önce şunu fark etmesi gerek: Hak bir davaya tutunmak, bazı şeyleri geride bırakmayı ve mücadeleye girmeyi gerektirir.

Bütün bu çıkmazın ekseninde eğitim kurumları bu arayışa yeterince cevap veremiyor.

Bugünkü eğitim sistemleri, gençlerin manevi arayışına cevap verebilecek derinlikte değil. Teknik bilgi aktarımı var ama bu bilgiler gençlerin ruhunu besleyecek, hayata bakışlarını kökten dönüştürecek bir vizyon sunmuyor. Özellikle İslamî hassasiyetler noktasında çok ciddi bir boşluk var. Bu kurumlar müfredatlarına bakıldığında dinî eğitim verdiklerini iddia edebilirler; ama bu eğitim sadece ritüellerin öğretildiği yüzeysel bir anlatımla sınırlı kalıyor. Ruha dokunan, gençleri dava şuuru ile yetiştiren bir eğitim yok. Eğitim, sadece bir diploma vermekle değil; inanç, ahlak ve mücadele ruhu aşılamakla anlam kazanır. Bu alanda büyük bir eksikliğin söz konusu olduğu aşikardır.

Şüheda Derya Terzi