İNSANCA BİR ÖMÜR YAŞAMAK

İNSANCA BİR ÖMÜR YAŞAMAK

İnsan yaşamın neresinde?
İnsan olmanın sorumluluğu nedir?
Kıymetli okuyucular biz insan olarak bunun idrakine ne kadar vardık kısaca dokunalım kelimelerimiz yettiği ölçüsünde..

Bizler beşer olarak kendimizin ne kadar farkında olursak o derecede çevremizdeki nimetlerin farkında oluruz.  Yüce yaratıcının bize biçmiş olduğu kıymetin ne kadar farkında olursak o derece ona şükür içinde oluruz. Farkındalık bir insanın olmassa olması niteliğinde bir özelliktir. İnsan farkındalığı ölçüsünde insan olabilme yetilerine sahip olur. Farkındalık ise okuyarak ve düşünerek kazanılır. Yani insan okumalı ve düşünmeli. Okuduğu kadar efendi, okumadığı kadar köle olur hayatta. İnsan olmanın bir sorumluluğudur bilgi insanı olmak.

İnsan yaşamın neresinde demiştik!
Evet insan aslında olması gerektiği yer insanın hayatın merkezi.  Lakin kapitalizm ve materyalizm insanı merkezden alıp adeta kendini yok sayarcasına köleleştirip en silik bir profil oluşturmasını sağlamıştır. 


Eşyalar insana hizmet edeceği yerine insanlar eşyaların kölesi olmuş durumdadır.
Bunun sonucu olarak kendini unutan insan çeşitli ruhsal hastalıklarada yakalanma riski yükselmiş kendinin varlığını bile unutmuş duruma gelmiştir.

Kendinin farkında olmayan ne eşine, ne çocuğuna ne de kendine bir mutluluk veremez. Çünkü o kendini olması gerektiği yerden almış olmaması gerektiği yere koymuş kendine en büyük kötülüğü yapmıştır.

İnsanın içinde büyüse bile bir çocuk vardır.
O çocuğun ihmal edilmesi yok sayılması insanın hayattan kopmasına neden olur. Hayattan kopmak yaşamdan haz alamamak , depresif bir ruh haline sebebiyet verir. Aslında madede aranan mutluluk , huzur içimizdeki çocuğun kalbinde saklıdır. Biraz saffiyet,  biraz dinginlik bizleri alır götürür huzur yurduna.

Yaradanın bizi halife olarak ilan ettiği dünya bizim zindanımız olmamalı. Beşer bir ömür boyu çalışır bir evim olsun arabam olsun malisef  ki yaşlanmaya kalmadan göçer  gider.  Yaşamda mutluluk adına ne  hayali varsa kursağında gider.

Farkında olup yaşamın keyfini sürmek maddeye bağlı bir durum değildir. Huzurun merkezi kalp yaradan ile ne kadar kontak içindeyse o kadar akışta ve huzurda olur.
Manevi boşluk kendini maddeye bıraktığı için insanda huzuru hep maddede arar oldu.

Çocuklara bir gözlemci gözüyle bakarsak; onların hep mutlu huzurlu ve güvende olduklarını görürüz. Zamanla yok ettik o duyguları çevresel faktörler sayesinde. Çocukların  tek gayesi kendi huzurudur.  Kavga bile etseler çok sürmeden barışırlar. Küçük şeylerle mutlu olurlar.  İnsan büyüdükçe doyumsuzlukta artar. Doyumsuzluğun vermiş olduğu etki ile 
 zamanla kendi merkezinden çıkıp diğer merkezlere kaydığı için o anda başlar kopmalar ruhda. 

Ne olursa olsun insan kendini ihmal etmemelidir.  Telafi mümkün olmayan zararlar ortaya çıkar hem kendisi hemde çevresi için. Çünkü insanın tek başına yaşaması mümkün olmadığı için ister istemez çevresindeki insanlarda bu bireyin duygu durumundan nasibini alır. 


İnsan gülmediği gün yaşamış sayılmaz. Bir robottan farkı olması için güzel duyguları hissetmesi gerekir. Toplumsal bir sorumluluktur aslında bizim mutluluğumuz. Kimseye kırıcı ve sinirli davranmamıza hakkımız yoktur. Agresif tavırları hal edinmek karşı tarafın ruhunda erozyona sebebiyet verir.  Kul hakkına girilen bir durum olup burada bize düşen en büyük görevin kendimizde otokontrol sağlamayı alışkanlık edinip varsa bir ruhsal sıkıntımız acil tedavi edilmeye doğru adım atmaktır.

Sonuç itibariyle bizler mutluluk sebebi olarak gördüğümüz şan,şatafat, ün aslında değildir. Bizler huzurun kaynağından yani Yaradandan ne kadar gurbete düşersek  o derece huzursuzluk ve mutsuzluk yaşarız.

[  ] Üstad Bediuzzaman tabiriyle;
Hayvaniyetten çık, cismaniyeti bırak; kalp ve ruhun derece-i hayatına gir hayal ettiğin geniş dünyadan daha geniş dünyalar var!

Huzurlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle  sevgili okuyucular..

Aslı Soylu