Gazze: Vicdanımızın Açık Yarası

Gazze: Vicdanımızın Açık Yarası

​Gazze. Haritada avuç içi kadar, gözden kaçan bir kara parçası. Ama o, bir coğrafi bölgenin çok ötesinde; insanlığın vicdanının kanadığı, tarihin en acımasız sayfalarına tanıklık eden, derin ve dinmeyen bir yara. Bir zamanlar Filistin'in ayrılmaz parçasıyken, bugün insani felaketin kalbine dönüştü. Bu durum, sadece bir savaşın değil, onlarca yıldır süren ablukanın ve uluslararası toplumun utanç verici sessizliğinin acı bir sonucudur. Her gün, bu küçük toprak parçasında yaşananlar, dünya vicdanına birer tokat gibi iniyor.

​Tarihin ve İnancın Kalbinde Atan Bir Şehir

​Gazze'nin tarihi, sayısız medeniyetin izlerini taşıyan katmanlı bir parşömen gibidir. Mısır'ın, Roma'nın, Osmanlı'nın... Her bir uygarlığın bıraktığı izler toprağına işlemiş, kültürüne sinmiş. Ancak en derin izi, İslam tarihiyle iç içe geçmiş bir şekilde taşır. İslam'ın ikinci halifesi Hz. Ömer'in orduları tarafından fethedilen bu şehir, zamanla İslam medeniyetinin önemli bir merkezi hâline geldi. İslam dünyasının en büyük fakihlerinden İmam Şafii'nin doğduğu yer olması, Gazze'ye eşsiz bir ilmî ve kültürel kimlik kazandırdı. Ticaret yollarının kesişim noktasında bulunan Gazze'de, İslam öncesi dönemde bile Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in büyük dedesi Haşim b. Abdümenâf gibi Mekkeli tüccarlar konaklamış, hatta Haşim burada vefat etmiştir. Bu derin miras, Gazze'nin bazı kaynaklarda "Gazzetü'l-Haşim" olarak anılmasına vesile olmuştur.

​Bu coğrafyanın manevi değeri, Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın varlığıyla daha da derinleşir. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in İsra ve Miraç mucizesinin ilk durağıdır. Bu kutsal mekân, tüm İslam âlemi için paha biçilmez bir manevi değere sahiptir. Gazze, bu kutsal beldeye olan yakınlığı nedeniyle her zaman Filistin davasının ve İslam dünyasının ortak bir meselesi olmuştur. Ancak 1948'de işgal devleti İsrail'in kurulmasıyla birlikte on binlerce Filistinlinin evlerini terk etmek zorunda kaldığı Nekbe (Büyük Felaket), Gazze'nin demografik yapısını kökten değiştirdi. Şehir, Filistin direnişinin sembolik merkezi hâline gelirken, tarihin en büyük mülteci kamplarından birine dönüştü.

​Hayatın Durduğu Yer: İnsanlık Onurunun Sınavı

​Gazze'deki mevcut durum, bir savaş sahasının ötesinde, tam anlamıyla bir insani felaket tablosu. On yıllardır süren abluka, bölgenin temel yaşam kaynaklarını kuruttu. Hava, kara ve denizden tamamen kuşatılan Gazze, 2.3 milyondan fazla insanın yaşadığı devasa bir hapishaneye döndü. Saldırılar ve yıkım, tüm hayat damarlarını kopararak bu küçük toprak parçasını bir enkaz yığınına çevirdi.

​Kaybolan Hayatlar ve Enkaz Şehirler: 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye düzenlenen saldırılarda, 65 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti, 165 binden fazla kişi de yaralandı. Hayatını kaybedenlerin büyük çoğunluğunu kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Bombalanan hastaneler, okullar, ibadethaneler ve sivil altyapı sistematik olarak hedef alındı. Yıkım o kadar büyük ki, yaklaşık 100 bin ton patlayıcının atıldığı Gazze'de, konutların ve sivil altyapının yüzde 90'ından fazlası kullanılamaz hâle geldi.

​Açlık ve Vebanın Gölgesinde Yaşam Mücadelesi: Savaşın en acımasız yüzü, oluşturulan insan yapımı kıtlıktır. Birleşmiş Milletler'e bağlı Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması (IPC), Gazze'de resmen kıtlık ilan etti. Bu durum, sadece bir gıda yetersizliği krizi değil, aynı zamanda uluslararası hukukun açıkça ihlalidir. Yardım tırlarının keyfi olarak engellenmesi, un, su ve temel gıda maddelerine erişimin kasıtlı olarak kısıtlanması, Gazze halkını açlığa mahkûm etmeyi amaçlayan bir savaş taktiği haline geldi. Bebek maması bulamayan annelerin çaresizliği, temiz su bulamadığı için kirlenmiş su içmek zorunda kalan çocukların artan hastalıkları ve yetersiz beslenmeden dolayı hayatını kaybedenler, bu insanlık dışı stratejinin somut sonuçlarıdır.

​Çöken Sağlık Sistemi ve Ameliyatsız Operasyonlar: Gazze'nin sağlık sistemi, saldırılar ve abluka nedeniyle tamamen çöktü. Hastaneler ya yıkıldı ya da yakıt ve tıbbi malzeme yetersizliğinden dolayı hizmet veremez hâle geldi. Yaklaşık 1600 sağlık çalışanı hayatını kaybederken, geride kalan doktorlar narkozsuz ameliyatlar yapmak zorunda kalıyor. Bu durum, yaralıların acısını katlayarak hem fiziki hem de psikolojik travmaların derinleşmesine yol açıyor. Her bir ameliyat, acının ve çaresizliğin somut birer göstergesi.

​Gelecek: Umudun ve Korkunun Gölgesi

​Filistin'in geleceği, uluslararası politikanın ve bölgesel dinamiklerin keskin bıçağında, iki ucu keskin bir kılıç gibi duruyor. Ya insanlık, bu utanç verici sessizliği bozarak barış ve imar için el ele verecek ya da bu felaket, tüm bölgeyi içine çekecek bir ateşe dönüşecek.

​Olumlu Senaryo: Barış ve İmar: Bu senaryoda, bölgedeki tüm aktörlerin adil ve kalıcı bir barış anlaşması için samimi bir şekilde bir araya gelmesi mümkün olabilir. Uluslararası toplumun güçlü arabuluculuğuyla ablukanın tamamen kaldırılması sağlanır ve bu durum, Gazze'nin yeniden imarı için bir fırsat oluşturur. Böylece Filistin halkı, kendi ekonomik potansiyellerini gerçekleştirerek onurlu bir yaşama kavuşur.

​Olumsuz Senaryo: Genişleyen Felaket: Artan gerilimler yeni bir savaşın fitilini ateşleyebilir ve bu, sivil kayıpları katlayarak bölgeyi geri dönülmez bir yıkıma sürükleyebilir. Süregelen siyasi çıkmaz ve uluslararası ilginin azalması, Filistin halkını kaderine terk ederek mevcut durumu daha da kötüleştirebilir. Bu durum, sadece Gazze'deki acıyı derinleştirmekle kalmaz, aynı zamanda tüm Orta Doğu'da istikrarsızlığı artırarak küresel barışı tehdit eden bir domino etkisi oluşturabilir.

​Sonuç

​Gazze, bir haber başlığı ya da politik bir tartışma değil, acil müdahale bekleyen bir insani krizdir. Dünya, bu açık hava hapishanesinin duvarlarının ardındaki acıya daha ne kadar sessiz kalacak? Bu soru, tüm vicdanlara yöneltilmiş bir çağrıdır. Gazze, tarih sayfalarına yalnızca bir çatışma bölgesi olarak değil, aynı zamanda insanlığın vicdan sınavı olarak geçecektir.

FATMA YILDIZ