DÜŞÜNCEDE BİLE DÜŞMESİN GAZZE

DÜŞÜNCEDE BİLE DÜŞMESİN GAZZE

O kadar istemezsiniz ki bazı şeylerin olmasını. En ufak bir ihtimalini bile kabul etmez, reddedersiniz bütün hücrelerinizle. Fakat, bir anda geliverir; hiç düşünmek istemediğiniz o düşünce aklınıza bir anlığına. Kovmaya çalışırsınız tüm gücünüzle. Köşe kapmaca oynarsınız; izi dahi kalmasın diye zihninizin en ücra köşelerinde. Gel gör ki; düşmüştür bir kere fikrinize. Bir kurt gibi kemirerek dolaşır durur beyninizde. Ya Gazze düşerse!.. Eğer Gazze düşerse; parçamız bulunamayacak şekilde düşmez miyiz önce kendi gözümüzden? İnsanlıktan düşmez miyiz; yuvarlana yuvarlana uçurumlardan ömrümüz boyunca. Düşmez miyiz inancımızdan; batılın bile gerisine? Yaşamaktan düşmez miyiz; harften başka bir şey ifade etmeyen ismimiz kütükten düşülmese de. Düşmez miyiz dünyadan; çoktan yok olmuş varlığımızı göme göme? Şayet Gazze düşerse; şehit abisini son kez öpen Gazzeli küçük çocuk gibi, almaz mıyız başımızı iki elimizin arasına? Kahrolmaz mıyız; o acıyla ölmemişsek, ölmemişliğimizin acısıyla?..

Gazze’nin kuzeyinde yaşayanları zorla güneye süren siyonistler, güneyin de boşaltılmasını talep ediyor. israil genel kurmay başkanı Herzi Halevi: “Kuzeyde sona yaklaştık. Diğer bölgelerde de kara operasyonuna devam edeceğiz.” sözleriyle, Gazzelileri Mısır’ın Sina Çölü’ne yerleştirme arzularını uygulamaya koyduklarını belirtiyor.

Sadece düşüncesini düşünmeye bile katlanamasak da; 1,5 milyon sivil Gazzeli, Mısır ile sınır bölgesi olan Refah’a sıkıştı. Bu cümleyi yazmak dahi kalbimizi sıkıştırsa da; realite denilen şey suratımızda tokat gibi patladı… israilin Gazze’yi ele geçirmek istemesinin önemli sebeplerinden biri de; Gazze’nin Akdeniz’deki yaklaşık 100 milyar metreküp doğal gaz rezervine sahip olması. Bu rezervin değeri yaklaşık 4 milyar dolar. ABD ve Avrupa ülkeleri, Rus gazına alternatif olarak Akdeniz gazını bir an önce devreye sokmak istiyor. Bu durum, Avrupa’ya gaz tedarikinde potansiyel kaynaklardan biri olan Gazze gazının değerini daha da yükseltiyor. israil ise, çevre bölgelerdeki tüm gaz kaynaklarını kendi kontrolleri altına almayı hedefliyor.

1999 yılında Filistin yönetiminin İngiliz şirketlere verdiği Gazze deniz sahasındaki gaz arama hakları 2024’te sona eriyor. Bu arada israil, uluslararası şirketlere Gazze açıklarında doğal gaz arama ruhsatı vererek, bölgenin kaynakları da işgal ediyor. Görülüyor ki; siyonistler Gazze’yi ele geçirebileceklerine inanıyor.

Gazze’yi boşaltmak ve bu zengin enerji kaynaklarının kaymağını yemek için siyonistler ve evanjelistler tüm imkanlarını seferber ediyor. İslam alemi ise; Gazze’yi yalnızlaştırmaları yetmiyormuş gibi, Gazze’nin tahliyesi ve doğal gazı hususunda israilden desteğini esirgemiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 21 Eylül 2023’te yani Aksa Tufanı’nın başlamasından çok kısa süre önce: “israille sondaj çalışması başlatacağız.” diye bir açıklaması oldu. Bunun üzerine; israilin, Filistin doğal gazını çalarak Türkiye üzerinden pazarlamak üzere anlaşıldığı konuşuldu. Konuyla ilgili olarak Erdoğan, New York’ta düzenlenen 78. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ziyaretinde gazetecilere verdiği demeçte: “Sadece Türkiye’ye değil, Türkiye’den aynı zamanda Avrupa’ya da enerji nakil hatlarını işletmeye başlayacağız.” ifadelerini kullandı. Bu sözlerin ardından, israilin, Filistin doğal gazını gasp ederek Türkiye üzerinden pazarlamak üzere Erdoğan’la anlaştığı gündeme oturdu.

Mısır yönetiminin de israil ile anlaşma yaptığı ve Refah’a bombardımanların arttırılarak tüm Gazzelilerin Sina Çölü’ne sürüleceği iddiası her gün biraz daha yüksek sesle dile getirilirken, New York Times’ta şu haber yer aldı: “Mısır, 1,5 milyon Filistinlinin Refah’tan zorla sınır dışı edilmesine hazırlanmak için, duvarlarla çevrili bir bölge kurdu.” Aynı haberde; uydu görüntüleri, fotoğraflar ve videolarla, Mısır ile Refah arasındaki tampon bölgede geniş bir arazi parçasının buldozerlerle yıkıldığı ve duvarın inşa edildiği görülüyor.” cümlesi de yer aldı… İnsan Hakları Örgütü; “Tampon bölgenin kurulmasına Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah Sisi’nin akrabası İbrahim Al Argani’ye bağlı Mısırlı şirket tarafından hali hazırda başlandığını” belirtti. Tampon bölge, yerli Mısırlı nüfustan zorla boşaltılan arazi üzerine inşa ediliyor. Hatta Sisi’nin, Gazze göçü ihtimali için mezarlar hazırladığı da, konuşulan mevzular arasında…

israil maliye bakanı Bezalel Smotrich’in: “Gazze halkını dünya ülkelerine dağıtmak, bölge için en iyi çözümdür.” ifadesi; Gazzelilerin çoğunluğunun Mısır’a, bir bölümünün Türkiye’ye ve kalanların da Ürdün’e yerleştirileceği iddialarıyla örtüşüyor. İsrailin; Gazzelilerin bir bölümünü Mısır’a sürmesiyle, Kızıl Deniz’den Gazze’ye bir kanal açacağı, böylece Süveyş Kanalı’nın önemini kaybedeceği ve Sina Çölü’ne sürülen Filistinliler israile saldırırlarsa bunu gerekçe göstererek Mısır’ın bir kısmını işgal edeceği öngörüleriyle, planın başka bir boyutu da gözler önüne sürülüyor.

Bütün bu projeler üzerinde durulurken, Gazeteci Levent Gültekin’in sözleri bir bomba etkisi oluşturuyor. Levent Gültekin: “Dışişlerinden sağlam bir kaynaktan duyduğuma göre, israilin Gazze’yi boşaltma politikası devam ederken, Türkiye’nin Kudüs Konsolosluğu, her gün Filistinlilere vatandaşlık dağıtıyormuş. Dışişleri Bakanlığı’nın bir açıklama yapması gerekir.” diyor. Bu cümleler doğal olarak Netanyahu’nun: “2 milyar dolar karşılığı, 1 milyon Filistinlinin Türk vatandaşı olması, Türkiye’de yaşaması konusunda Erdoğan’la anlaştık.” söylemini hatırlatıyor. Ardından da, ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in: “Hakan Fidan’la, Gazze’den sivillerin çıkarılması konusunda önemli görüşmeler yaptık.” açıklaması, kulaklarımızda çınlıyor.

Kim bilir, belki de; Gazze’nin tahliye edilmesini sağlayarak, “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bazı Müslüman liderler Gazzelileri kurtardılar.” denilir ve kahraman ilan edilebilirler. Soykırım sürerken Gazze’ye tek bir kurşun göndererek destek olmayanlar, bölgeye bir lokma ekmek sokamayanlar kurtarıcı sayılarak; direnişin bütün emeklerinin üstüne konabilirler…

Tam da bu noktada Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Birol Aydın’ın TBMM’de konuyla ilgili yaptığı, duygularımıza tercüman olan konuşmasını ve yaşanan diyaloğu anımsamamak mümkün değil elbette. Birol Aydın’ın sözleri şöyleydi: “Buradan Ak Partili arkadaşların sırasına dönerek; Sakın, sakın, sakın ha! Gazze’nin insansızlaştırılmasına, bir tek Filistinlinin Türkiye’ye gelmesine vesile olmayınız. Bu Filistin davamıza, Türkiye’mize büyük bir haksızlık olur. Hatta ihanet olur… Şimdi Büyük İsrail Projesi çerçevesinde israil ya Gazzelileri Sina Çölü’ne sürecek ya onları dünyanın çeşitli ülkelerine dağıtacak. Türkiye de bu ülkelerden birisidir. Sakın ha; bu konuda gerekçesi ne olursa olsun, diplomatik ilişkiler dışında geliş gidişler hariç, hiçbir Filistinlinin Türkiye’ye gelmesine vesile olmayın ya da neden olmayın. (Meclis sıralarından ‘yapacağız’ sesleri gelir.) Bunu sakın yapmayın. ‘Bak, yapacağız’ diyor. ‘O dediğinizi yapacağız.’ diyor. Arkadaşlar, net söylüyorum. Şair diyor ki: ‘Demedim, dilimizin ucuna her ne geldiyse.’ Vallahi dilimizin ucuna ne geldiyse söyleyeceğiz. Burayı başınıza zindan ederiz. Ne demek; ‘Amerika’nın, israilin bu projesini yapacağız.’ diyorsunuz, ‘getireceğiz.’ diyorsunuz. Hangi gerekçeyle arkadaş, hangi gerekçeyle? Biz, israilin laftan anlamadığını söylüyoruz. Biz diyoruz k; bu bedeli daha fazla arttırmayalım. Aklımızı başımıza alalım. israile müeyyide ortaya koyacak adımlar atalım. Sözden, mitingden, nutuktan artık feragat edelim…”

Gazzelileri başka ülkeler veya Sina Çölü’ne sürme planlarını gerçekleştirirlerse, gözyaşlarımız dönmeyecek mi göle? Ne vakit gülümsemeye teşebbüs etsek, yaygın bir yangın yayılmayacak mı çehremize? Ya Gazze düşerse? Düşte görmekten imtina ettiğimiz bir kabusun en korkunç sahnesi gerçekleşmiş olmaz mı hakikat aleminde? “Ya Gazze düşerse” denilince; Gazze’deki Milli Eğitim Bakanlığı’nın: “israilin katliam saldırılarından çok sayıda çocuğun şehit olması nedeniyle 2023-2024 eğitim-öğretim yılı sona ermiştir.” beyanatını okuduğumda hissettiklerimin aynısını hissediyorum. Sadece şunları yazabilmiştim o anda: “Bütün acılarımı yazarak hafifletmeye çalışan bir kişi olarak, Gazze Eğitim Bakanlığı’nın açıklamasının acısı üzerine yazı yazamam. Kalemim göğsüme batar; iç kanama geçirir içim. Başıma vurur duvarlar; darp krizi geçirir zihnim…”

ABD Dış Politika Şefi Borrell: “Hamas sadece bir grup birey değil, öldürülemeyecek bir fikir ve ideolojidir.” diyor. Müslümanlara yeniden izzeti ve onuru tattıran Hamas ve Gazzeliler; netice ne olursa olsun, kazanacakları bir destan yazıyor. Evet, Gazze’de mücahitler ve mücahideler kazana kazana ve kazandıra kazandıra yürüyor. Avrupa İslami Kuruluşlar Başkanı diyor ki: “Daha önce bir günde en fazla 80 kişi Müslüman olmuştu. Gazze olaylarından sonra, sadece bir ülkede bir günde 400’den fazla kişi Müslüman oldu. Daha ilginç olanı ise, bu kimselerin gençler, çoğunluğun da genç kızlar olması. Fransa gibi bir ülkede Gazze olaylarından bu yana 20 binden fazla genç erkek ve kız Müslüman oldu. Daha önce hiç bu sayıya ulaşamamıştık. 18 yaşından küçüklere ebeveynleri olmadan şahitlik belgesi vermiyoruz. Buna çok şaşırıyoruz ama gençlerin bazıları bunu biliyor ve ebeveynleriyle birlikte geliyorlar. Ebeveynleri çocuklarının Müslüman olduğuna şahitlik ediyorlar. Onlara soruyoruz: ‘Neden İslam’ı seçtiniz?’ Diyorlar ki: ‘Gazze’de yaşananlar sebebiyle. Orada bazı insanlar gördük. Biz Gazze’de Allah’ı gördük. Gazze’de kendisine hakkıyla ibadet edilen gerçek bir ilah gördük. Orada inancı gördük. Hamdı, şükrü ve sabrı gördük. Orada öldürülen, evleri ve malları yıkılıp yok olan insanlar gördük. Ancak onlar buna rağmen acayip bir inanç içindeler. Böylece onların hangi dini benimsediklerini sorduk. Bize bu dinin İslam olduğunu söylediler. Kur’an-ı kavradığımızda, onların tüm bu olanlara ne için sabrettiklerini anlamış olduk. İndirilmiş olan bu Kur’an bize, O ilahı sevdirdi…’ 18 yaşındaki bir genç kıza niçin Müslüman olduğu sorulduğunda şöyle diyor: ‘Çünkü ben Gazzelilerin sabrına şahit oldum. Gazze’nin çocukları, daima iman üzereler ve ‘Elhamdülillah, cennete gitti.’ diyorlar. Ben de dedim ki: ‘Tüm bunların arkasındaki dini öğrenmem gerekiyor.’ Ve Kur’an-ı ilk kez eline aldığında hissettiklerini anlatmaya başladı. ‘Kur’an-ı ilk kez okuduğumdan bahsetmek istiyorum. Ağladım ve anladım ki; bu ilah tek gerçek ilahtır…’ Değerli kardeşlerim; Allah, meydana gelen her olayda mutlaka bir hikmet var etmiştir. Biz şer görürüz ama o aslında bir hayırdır…”

Aksa Tufanı’ndan sonra; tüm haneleriyle Güney Afrika’da bir köy ve Ugandalı 230 gayrimüslim Müslüman oldu… Gazze’de şehit olan küçük kızın son sözleri şunlardı: “Baba, Kevser Havuzu’nu ve iki tane çok büyük saray gibi ev görüyorum…”

Bu insanların kaybettiğini söylemek, ancak bir hezeyandan ibarettir. Zira; iki cihanda da muvaffakiyetlerin en büyüğünü kazandıkları, hakikatin ta kendisidir. Gazze düşse de, düşmese de; zafer Gazze’nindir. Zafer; Kassam’ın teşekkür ettiği Yemen’indir, Lübnan’ındır, Irak’ındır. Mağlubiyet ise; siyonistlerle destekçilerinin ve pek çok mağduriyet üreterek Gazze’ye sahip çıkmayanlarındır…

Düşünmeyi hiç mi hiç istemediğimiz halde, ya Gazze düşerse; düşmeyecek miyiz ıstırapların en dayanılmazına? Nasıl dayanacağız; Gazze düşmüşken hayata tutunmaya? Ya Gazze düşerse; bir daha nasıl kalkacağız ayağa? ‘İnsanız ve Müslümanız’ diye nasıl dolaşacağız ortalıkta? Gidip gelmeyecek miyiz; deliliğin sınırlarında? Aklımızı nasıl tutacağız başımızda? Yeryüzünde kırmızı adına ne varsa; hepsinden daha kıpkırmızı olmayacak mı yüzümüz, mahcubiyetin en onmazıyla?..

Sonuçta Gazzeliler ve yanlarındakiler kazanacak; geri kalanlar kaybedecek. Gazzeliler tarihin en şanlı sayfalarını süslerken, Müslüman halkların liderleri ‘israilin işbirlikçileri’ diye kaydedilecek… Yer, gök utanç kırmızısına boyandı; Müslüman halkların yöneticilerinin yüzleri, ham bir domates kadar bile kızarmadı…

Saygılarımla…