DUA DİLİ, ATOM MUADİLİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ramazan Bayram Namazı’nı kıldıktan sonra cemaatin huzurunda şöyle beddua etti:
“Siyonist İsrail'i rabbim Kahhar İsmi Şerifi hürmetine kahr u perişan eylesin.”
Dua ve beddua örfümüze ve dinimize göre zaman zaman başvurulan iki tepkisel durumdur.
Beddua kul olarak bütün çabaların harcanması halinde düzelmeyen bir durum için başvurulan bir yöntemdir.
Kur’an’da bahsedilen bedduaları hatırlayalım.
Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. Musa ve bazı başka peygamberler, kendi kavimlerine beddua etmişlerdir. Bu bedduaları incelediğimizde bu Peygamberler yıllarca her yolu deneyerek kavimlerine hakkı tebliğ etmelerine rağmen, onlar inanmamakla ve şirklerine devam etmekle kalmamışlar, Allah’ın Peygamberlerine karşı düşmanca tavırlar takınarak en büyük kötülükleri yapmaktan da geri durmamışlardı. Peygamberler ise bunca zaman görev yaptıktan ve artık bu kavimlerinin düzeltilmesi için yapabilecekler bir görevlerinin kalmadığı kanaatine vardıktan sonra kavimlerinin mahv u perişan olmaları için beddua etmişlerdi. Bu bedduaların Cenabı Allah tarafından kabul edildiğini, belki bu günkü “atom bombası” etkisinden daha şiddetli sonuçlarla o müşrik ve zalim kavimlerin yok edildiğini öğreniyoruz.
Bunlara benzer kulaktan kulağa aktarılarak zamanımıza kadar anlatılan bazı beddualı kıssalar da mevcuttur. Bunların ortak özellikleri uğranılan zulüm ve haksızlıklar karşısında her türlü çabayı harcadıkları halde önleyemedikleri zamanlarda, bedduaya başvurulmuş ve Allah tarafından kabul edilerek zalimlerin mahv u perişan edilmiş olduğunu öğrenmekteyiz.
Ortak özellik, her türlü çaba harcandığı halde zulmün ve haksızlığın önlenememiş olması keyfiyetidir. Bildiğimiz kadarıyla zulmü, şirki ve haksızlığı önleme görevi olduğu, daha yapacak çalışmaları bulunduğu halde erken pes ederek kavmini terk eden bir Hz. Yunus Peygamber kıssası da mevcuttur. Bu durumda O’nun bedduası kabul edilmediği gibi, kendi aleyhine dönmüş ve başına çok enteresan olaylar gelmişti. Kendi görevi olduğu halde çirkin durumları düzeltmek için gerekli ve yeterli çabaları harcamadan, zamansız beddua ederek kavmini terk ettiği gerekçesi ile denize atılma, balık tarafından yutulma gibi cezalara uğramış, ancak bu durumdan dolayı tevbe ettiği için görevine geri döndürülmüştü.
Gelelim Cumhurbaşkanı’nın bedduasına.
Söylemek zorundayız ki, kendi üzerine düşen görevleri tam olarak yapmadan bu beddua cümlesini kullanmıştır.
Zalim ve Katil İsrail ile diplomatik ilişkileri halen devam ettirmektedir.
Katil İsrail topraklarımızda bulunan üs ve tesislerden faydalanarak zulüm ve kıtallerine devam etmektedir. Cumhurbaşkanı bu üs ve tesislerin kapatılmasının tamamen kendi yetkilerinde olduğunu açıkladığı halde halen kapatmamıştır.
Azeri petrolünün İsrail’e ulaştırılmasını halen önleyecek tedbirleri almamıştır.
Kendisinin yönettiği ülkemizdeki “özel sektör” kuruluşları belki Cumhurbaşkanı’nı bile yanıltarak, “ticaret” adı altında çeşitli yanıltıcı metodlar kullanarak, Zalim ve Katil İsrail’e levazım ve İstihkam malzemeleri göndermeye devam etmektedir. Cumhurbaşkanı bunları araştırıp ortaya konan delilleri incelemek yerine, tümüyle inkar edenlerin kanaati ile hareket etmektedir.
İsrail zulmünü bütün dünyaya duyurmak için yasal çerçevede protesto eylemleri yapan insanların engellenmesine yönelik adımların önünü almamaktadır.
Zalime askerlik yaparak, zulme ortak olan kendi vatandaşlarının bu zulüm ortaklıklarını engellememektedir.
Ayrıca zulüm ve katliama maruz kalıp, bunları engellemek için her çareye başvuran, çok büyük bedeller ödediği halde bu zulmü önlemeye muktedir olamayan mazlum Filistinli Müslümanlar, yaşlısı çocuğu, kadını ile beddua ederlerse, hele bu beddualarını bu zulmü önleyebileceği halde kılını kıpırdatmayan İsrail İşbirlikçilerine karşı yaparlarsa beklenebilir ki, bu bedduaların her biri atom bombası kadar tahrip edici olabilir.
Bütün bu saydığımız ve yazımızın hacmini aşan ve sayamadığımız durumlara müdahale ederek zulmü önleme çalışmalarını yapmadan dua veya beddua edenler kesinlikle yanlış yapmaktadırlar.
Hep anlatılır:
Bir adam tam kırk yıl gözyaşları ile dua etmiştir:
“Yarabbi bana bir erkek evlat ihsan buyur!” Ama duaları sonuç vermemiştir. Bir Allah dostu bu durumu görmüş ve hayret etmiştir. Bu adamın halisane bu duası neden reddedilir acaba? O gece rüyasında kendisine o dua edenin kırk yıllık amel defteri gösterilir.
Bugün de dua etti, bugün de dua etti, bugün de dua etti… Ama bu kayıtların açıklama bölümünde kırk yıl aynı cümle yazılı:
“Hala evlenmedi, hala evlenmedi, hala evlenmedi…”
Yani evlat isteyen kişi elinde olan “evlenme” amelini işlemeli ki, elinde olmayan neticeyi Allah’tan isteyebilsin.
Evet beddua dili atom bombası muadili sonuçlar doğurabilir. Ama zalim ve katil hakkında yapması gerekenleri tam yapmayıp da dua veya beddua edilmesi, Yunus Peygamberimizin kıssasında olduğu gibi, beddua edeni de sıkıntıya sokabilir. Hele hele “tedbir alma makamında olup da, bunu yapmadan dua veya beddua eden İlahi makamla alay etmiş olur” diye bir hüküm de akla gelebilir.
DUA DİLİ
Adabına uygun olmalı,
Dua veya beddua dili.
Adabına uygun olursa
Etkisi olur atom muadili!
Ekrem Şama