BİLİNENİN AKSİNE

BİLİNENİN AKSİNE

Bir köklü fikre sahip olamayanların daha işin başında “yenilikçilik” kavramıyla kendilerini tarif etmeleri ve her yanlışı “reel politik” kılıfına sokmalarıyla ülkeyi bugünlere nasıl getirdiğini anlama bakımından bu iki kavram (yenilikçilik ve reel politik) bize iyi bir kılavuzluk edecektir.

Onlarca yıldır Üretim Politikası olmayan bu ülkede toplumun oy deposu alt gelir grubuna sosyal yardımlar yapıldı ve göreceli refah arttı. İthal etmek güya “ucuza getirmek” ve üretmemek marifet zannedildi. Buna da “liberal politika” denildi ve savunuldu. En iyi sektörümüz tekstildi şimdi sektörün en iyileri dahi veryansın ediyor.

Israrla savunulan kesintisiz eğitim, boş ama beleş olmayan çoğu vakıf (özel) üniversitelerin artması, her gencin üniversite mezunu yapılması işsizliği artırdı. Mevcut eğitimin beceri kazanmaya ve üretime dönük olmadığını gösterdi.

Ekonomide Büyüme rekor kırdı hem de dünya rekoru, bu karşılıksız borçlanmaydı ve sonuçta sınırsız tüketimi getirdi ve ne hikmetse biz buna “rekor büyüme” dedik hava attık. Bu yüksek borçlanmanın ardında ödeme krizi vardı ve son yedi yıldır o krizi yaşıyoruz. Şimdi borcun faizini ödeyebilmek için yeniden borçlanıyoruz. Yetmiyor yeni yeni vergiler koyuyoruz.

Yüksek işsizlik önceleri rehavet getirdi, birikimleri harcıyorduk çünkü. Bugün o rehavet sonrası gerçeklerle yüzleşiyoruz. İşsizlik o kadar kanıksandı ki, “ev genci” diye yeni kavramlar oluştu.

Bu yanlış gidişata tedbir alınmazsa ardında anarşi, terör, mafyalaşma, yağma ve toplumsal kargaşa vardır. Bu sosyolojik bir gerçekliktir.

Ve sosyoloji Sünnetullahtır.

İslamcı olduğu iddia edilen mevcut iktidar;

Ekonomide, Dış Politikada ve Sosyal Politikalarda bilinenin aksine Erbakan’ı değil Demirel’i örnek aldı.

İktidar mensupları “Bana ne Amerika’dan” diyebilen bir özgüven ve iman abidesi Erbakan’ı değil, “Dün dündür, bugün bugündür” diyen Demirel’i bile aratacak zig zaglar yaptı ve yapmaya devam ediyorlar.

Ülkenin ve coğrafyanın temel meselesini çözmek şöyle dursun Amerikan emperyalizminin taşıyıcılığına hâlâ devam ediyorlar ve bunu bir iftihar vesilesi (Trump dostluğu) görüyorlar.

Ana muhalefeti bu milletin değerlerinden uzak olmakla suçlayan iktidar cenahı kendi yanlışlarına buradan meşruiyet üretiyor.

Türk sağ ve sol siyasetinin bu millete ettiğini “gavur” etmemiştir.

Osmanlıyı batıran İttihatçıların devamı sol Kemalist bir parti Ezanı ve Kuran’ı yasaklarken bu yasakları şiddetle eleştiren ve muhafazakar oylarla iktidara gelen sağcı (muhafazakar, milliyetçi ve liberal) bir parti de Kuran’ın yasak ettiklerini (haramları) kanunen meşru hale getirerek yerleştirmiş oldu.

Kuran’ın lafzının yasaklanması mı daha şedit yoksa hükümlerinin kaldırılması mı? Buyurun, alimler siz karar verin.

Ya da şöyle özetleyelim, üçüncü bir yol mutlaka varken bu iki sapkın anlayışa niçin mahkum olalım?