28 ŞUBAT VE RECEP TAYYİP ERDOĞAN

Herkes yazıyor, çiziyor.

28 Şubat olayı hakkında biz de birşeyler yazmalıyız. Biz o zaman Refah Partisi İstanbul İl Başkan yardımcısı idik.

Bizzat tanığı olduğumuz bir iki olayı aktaracağız.

Bugünün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan 1985 yılından itibaren yaklaşık 10 yıl süre ile Refah Partisi İstanbul İl Başkanı idi. Aynı zamanda RP’nin MKYK üyesi olarak da görevi yaklaşık 15 yıl kesintisiz sürdürdü. Biz de 1985’den itibaren 10 yıl RTE ile beraber ve takip eden 7 yıl ilave olarak mali işlerden sorumlu İl Başkan Yardımcılığı görevini yaptık. İl başkanı olduğu süre içinde beraber olduğumuz her ortamda Erbakan Hocamızı methederdi. Bazen ona Erbakan Hocamızın yerine “lider” olabilirsiniz, diye takıldığımızda birden ciddileşir ve derdi ki:

-Biz kim liderlik kim? Biz Erbakan’ın “kara tırnağı” bile olamayız.

Biz etrafındakiler bu tavrını “samimi” olarak kabul ederdik.

Gülen ve ona bağlı adamlarının aslında CIA'ya hizmet ettiklerini ve Türkiye'yi yetiştirecekleri kadrolarla ele geçirme gayeleri güttüklerini, bu yüzden Erbakan ve Milli Görüş'e düşmanlık ettiklerini, gerek Genel Başkanımız Erbakan ve gerek İl Başkanımız Erdoğan sık sık bizlere anlatırlardı.

1994 yılında o İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Biz de onun yardımcılığına Belediye Meclisinde görev alarak devam ettik, davranışlarını yakından izleme ve gözleme pozisyonumuz devam etti. Bir çok hatıra ve gözlemimiz var elbette. Ama biz bu yazımızda 28 Şubat olayı ile ilgili olanları yazmak istiyoruz.

Belediye Başkanı olduktan sonra Sayın Erdoğan’ın etrafı değiştikçe; yani hatırlılar, meşhurlar, zenginler, Gülen'e bağlı olan iş adamları, üst düzey siyasiler, dış dünyanın temsilcileri, ilim adamları, etrafına doluştukça söylemleri de değişmeye başladı. Bizim dışımızda, etrafında yakın ilişki kuranlar artık onun için, “Geleceğin Başbakanı” demeye başladılar. Fısıltıların yankısı bize kadar geliyordu:

“Erbakan asla Tayyip Bey’in önünü açmaz. Onun artık lider olması lazım. Bunun için de kendi partisini kurmaktan başka bir yolu yoktur.”

1997’de 28 Şubat MGK toplantısı oldu. Orada Başbakan Erbakan’a dayatılan 18 maddenin, adeta ültimatom olduğu basına yansıdı. O günün hemen ertesinde Sayın Erdoğan, “Erbakan dik duramadı, İmam Hatiplerin kapatılmasını isteyen evraka imza attı” demeye başladı. 18 maddelik listenin ayrıntıları henüz belli değilken bu bilgileri kimden ve nasıl aldığına şaşıyorduk. Kısa süre sonra RP’nin MKYK toplantısına katılmak için Ankara’ya gitti. Duyduk ki orada da bu çıkışı yapmış, Erbakan Hocamızı yüzüne karşı “İmam Hatip Liselerinin kapatılması vebalinin çok ağır olduğunu” yüksek perdeden dillendirmiş. Erbakan’ın o toplantıda bu çıkış karşısında “böyle bir belgeyi imzalamadığını” söylemiş olduğunu ama Tayyip Bey’in buna inanmadığını tahmin ediyoruz.

Ankara dönüşü Sayın Erdoğan, Erbakan aleyhtarı “dik duramama” söylemlerine halka açık toplantılarda devam etti. Bir keresinde Balat semtinde böyle bir toplantıda, aynı minval üzere Erbakan’ın aleyhine konuşurken yüksek sesle kendisini bizzat protesto ettik. O da bize cevap vermeye kalkıştığında herkesin huzurunda salonu terk ettiğimizi hatırlıyoruz. O safhada etrafında bulunanlarca artık ayrılmak için altyapı oluşturduğunu, kendisinin 28 Şubat’ın baş aktörlerinden Çevik Bir ve arkadaşları ile temasta olduğu konuşuluyordu. Nitekim sonradan basına yansıyan fotoğraflar, Halman ve Civaoğlu gibi gazetecilerin yazdıkları bunun doğruluğunu teyit etmiştir. Bizim kendisi ile diyalogumuz bu Balat olayından sonra asgariye inmişti.

Erbakan Hocamızın iç ve dış baskılara 4 ay daha göğüs gerdiği, ama içeriden böyle bir hançerlenmeyi haber alması ile de direncinin zayıfladığı ve istifa sürecine böyle gelindiği kanaatindeyiz. 28 Şubat ile Erbakan’ın istifa olayı arasındaki 4 aylık zaman dilimi iyi tetkik edilmeden, bu “Postmodern Darbenin” tarihi doğru ve tam olarak yazılamaz.

Yıllar sonra Erbakan’ın Başbakan olarak girdiği 28 Şubat’taki MGK tutanaklarının açıklanması ve  takip eden 4 ay içinde lehte ve aleyhte bulunanların tanıklığı ve delilleri  ile nasıl “dimdik” durduğu ortaya çıktı. Yukarıda bahsettiğimiz “dik duramadı” söyleminin Sayın Erdoğan’a kimler tarafından nasıl ifade edildiğini halen ve yakınen bilmiyoruz. Ama tahmin etmek hiç de zor değil.

Bir gün 28 Şubat’ın gerçek failleri ve onların en etkili yardımcıları bağımsız mahkemelerde yargılanırlar mı?

Bu ümidimizi hep diri tutuyoruz.

28 Şubat’ın yıl dönümü münasebetiyle, bizzat şahit olduğumuz  bu olayları, sürecin aydınlatılmasında faydalı olacağı kanaatiyle yazmış olduk.

Erbakan Hocamızın 28 Şubat’tan 4 ay sonra istifa etmesinin ardından yaşananlar konusunda da elbet söyleyeceklerimiz vardır. Yani bu köşe yazımızın hacmini aşan hatıralarımız.

LİDERİN KARA TIRNAĞI

O senin tırnağın bile değildi,

Hocam o er idi, sen de liderdin!

Hırsla gitti, Haçlı önünde eğildi,

Yüzüne karşı sen “deli” derdin!

Ekrem Şama