Gizli başlık : 

Askıda farkındalık, 

Askıda tefekkür ve 

Askıda idrak..

Dilerseniz yerlerini değiştirin ara başlıkların, şunu fark edeceksiniz; anlam ve amaç değişmiyor !.. Yani devamındaki ifadeleri aynı tutarak, Farkındalık yerine Tefekkür de deseniz, İdrak de, anlam bütünlüğü bozulmuyor... Örneğin, Farkındalık; var olanı okuyabilmektir de, tefekkürün zaferidir de, idrakin kendisidir de deseniz oluyor sanırım. İlginç değil mi ?.. Böylece galiba bu üçlünün, farklı kapılardan çıkılsa da aynı hedefe varan kavramlar olduğu anlaşılıyor !. O yüzden ikinci başlık kendiliğinden: Askıda farkındalık, askıda tefekkür ve askıda idrak oldu.. Yani tıpkı, askıda ekmek gibi size bedelsiz sunulan, görebilmeniz kolay olsun diye de askıda bekleyen, ama bu kez “zihinsel gıda” olarak görmemiz gereken fırsatlar niyetine sunulmakta !.. 

Elbette karar, doğduğumuz günlerden bu yana, dâimâ bizim.. Yeni doğan bir bebeğe bütün aklı, anası babası mı verdi sanıyordunuz yoksa ?.. O durum, biz ebeveynlerin züğürt tesellisidir sadece !.. Yaratanın adaletine de yakışan bu değil midir ?.. Benim anlayışıma göre Allah, dâima izin verendir.. Daima karışana denir insan !.. O yüzden, öğrenmeye gelen ve sizin mektebi seçen de odur bence. Ama ona tüm vereceklerinizi ve zaten var olanları, elbette zaman içinde gelişecek olan zihinsel becerileri oranında; 1- Önce farkına varacak,   2- Sonra elbette zihinsel süzgecinden geçirerek tefekkür edecek ve en sonunda, 3- Kendi yetileri ve kararı ile ulaşacağı idrak sayesinde, hayatına katacaktır !.. 

Yani artık, çocuklarımız üzerindeki tahakküme ara versek de, onlara “sence nasıl ?” demeye başlasak, sanırım çok iyi olacak !.. Çünkü bendeniz şunu çok iyi fark ettim ki, ders ve konferans verdiğim yüzlerce üniversitede, öğrencilerin karşılaştığı en zor soru daima; “sence nasıl ?” olmakta.. Çünkü doğdukları günden başlamak üzere; evlerde ve okullarda geçirdikleri eğitim süresince; “sence nasıl” diye hiç sorulmamış, hatta “sana mı sorduk ?” diye lâfa başlayıp; “ne diyorsam dinle ve tekrar et !..” tâlimatı verilmişti dâimâ... Gelin şu bakışımızı ve alışkanlığımızı değiştirelim artık. Hem kendimizi hem de çocuklarımızı ve öğrencilerimizi özgür bırakalım. Bakın ne mucizelerle karşılaşacağız !.. Değerli sanatçımız Münir Özkul’un muhteşem anısı, Milli Eğitim politikamızın kulağına küpe olmalıdır... İlkokulda iken hocamız, konuşanların değil, susanların adını yazardı tahtaya ve onlara neden sustuklarını sorardı demiş hâtıratında... İşte gerçek hoca !.. Müspet menfi bütün olayların karşısında seyirci kalanlar, yâni sadece susanlar ve katkıda bulunmak yada çözüm üretmek ihtiyacı hiç hissetmeyenler yüzünden yaşamıyor muyuz bunca sorunu ?.. 

Bir de şunu söylemek iterim. Sayfalar dolusu rakamların ve istatistiksel bilgilerin tekrarına, hatta ezberine puan vermek yerine, o karşılaştırmalardan “ne anladıklarını ?” sorsak, giderek makaleleri de kitapları da, okuyup bittiğinde üç dört tanesi akılda kalmayacak rakam kalabalığından kurtararak, yada sadece, merak edenlere belge niyetine kitaba yada yazıya ekleyerek, okuyanlara, özetle ne demek istediğimizi, neyi nasıl araştırmaları ve anlamaya çalışmaları gerektiğini aktarmaya çalışsak, sizce çok daha iyi olmayacak mıdır eğitim ?.. Yâni; vermeyi düşündüğümüz mesaja ve temeldeki sorunlara dair öncelikle; “sorulması gerekenlere” ışık tutarak, onların yanıt ve yorumlarına açabilsek zihinsel kapıları, çok daha iyi, çok daha verimli ve kalıcı olmayacak mıdır aktarımlarımız ?.. Ve böylece giderek, eğitim sistemimizin tüm aşamalarda, sevgili çocuklarımıza ve gençlere yönelik bir “özgüven kazandırma eğitimi” de başlatmış olmaz mıyız. Ne dersiniz ?..

E=mc2 nin bile formülünü, ezberletmekle yetinmemeli, sebep ve sonuç ilişkilerine yani temellerine inebilmelidir eğitim. Yani, oranlara ve hesap cetvellerine takılı kalmamalıdır eğitim. Temellere ve nedenlere eğilmelidir. Rakamların ve formülerin ezberlenmesi değil, kanaat oluşturulmasının hedeflenmesi ve o kanaatin paylaşılması olmalıdır eğitim,. Yani özetle öğrenci de okuyucu da, kendisine sadece formüller sunulan ve akılda kalması istenenler değil, o oranların “nedenlerini merak edenler” haline getirilmelidir. Bir sonraki sayfada ne olduğu hiç merak uyandırmayan bir romanın bile ilgi çekmeyeceği, okunmayacağı ve akılda kalmayacağı bilinmelidir. 

Rahmetli eşim uzun yıllar önce, bir mimarlık fakültesinde temel tasarım dersi veriyordu. Çok farklı şeyler olabileceğini tahmin ederek ben de bir yandan, filme alıyordum dersleri.. Özgürce davranabilmeleri için, sınıfta değil, okulun hayli geniş bir alana sahip çatı arasında ders yapıyorlardı. Yoklama yapmıyordu. Şarkı söylemek de uyumak ta serbestti üstelik. Ama nedense, sınıfta kayıtlı 50 kişi varken, içerde en az 60 öğrenci bulunuyordu !.. Özgürlük müydü acaba onları sınıfa çeken ?.. Bir gün; “şimdi bizi kimse duyamaz. Hadi hep beraber bağıralım” demişti !.. Çok şaşırmışlar ve susup kalmışlardı elbet... Israrı karşısında öğrencilerinden birisi çekinerek; “bir örnek verebilir misiniz ?” diye sormuştu.. Sonra eşim bağırdı ve arkasından, bütün sınıf bağırdı. Bu kez bir başka çocuk çekinerek şunu söyledi; “hocam biz de bağırırdık bağırmasına ama, sonra başımıza neler gelir bilmiyorduk !..” 

Olmak yada olmamak gibi; “İşte bütün mesele !..” sevgili dostlar.. O yıl betonarme hocası bölüm başkanına şunu sormuş, “bu yıl farklı bir sınav sistemi mi uyguladık, çocukların hepsi çok zeki maşallah ?..” 

Öğrencilerin önlerine koyduğumuz ve hayat boyu dayattığımız kurallar kalktığında, gerçek öğretim süreçleri başlıyor olmasın ?.. Yani doğdukları andan itibaren, “şimdi bak sana neler öğreteceğim” demekten vazgeçsek ve elimizden geleni yaptıktan sonra; farkındalık, tefekkür ve idrak sürecini, onlara mı emanet etsek yoksa ?.. Ne dersiniz ? İsterseniz artık gelin, sözünü etmeye çalıştığım ve dâimâ askıda bizi bekleyen üçlemelerle bir göz atalım ve çocuklarımızın kendi FARKINDALIKLARI, TEFEKKÜR ŞANSLARI ve mutlaka oluşacağına inandığım İDRAKLERİ istikametinde büyümelerine izin verelim hep birlikte… Ne dersiniz ?.. Belki de asıl idrak; bilenin, “bilgi ve sevginin, insanlığın ortak malı olduğunu bilerek; susmamayı”, bilmeyenin de, anlamaya çalışarak “dinlemeyi” bilmesidir !..

1-Farkındalık; bu dünyaya neden geldiğimizi ve neden gideceğimizi bilebilmektir.

   Tefekkür; olanı da olmayanı da, sorgulayabilmektir.

   İdrak; Her şeyin, okunası bir âyet olduğunu anlayabilmektir.

2-Farkındalık; gerçeğin arka yüzünü görebilmektir.

   Tefekkür; olmayanın nedenini idrak edebilmektir.

   İdrak; oku emrinin, her şeyi kapsadığını anlayabilmektir…

3-Farkındalık; var olanı okuyabilmektir.

   Tefekkür; kendini bilmektir.

    İdrak; tefekkürün zaferidir..

4-Farkındalık, Tanrısal güvenin gücünü kavramaktır.

   Tefekkür; var olan her şeyin, şükür vesilesi olduğunu hissedebilmektir

   İdrak; her zaman haddini bilmektir.

5-Farkındalık; her şeyi bir var eden olduğunu fark edebilmektir.

   Tefekkür; haddini bil derken, kendi haddini aşmanın varacağı yeri de düşünebilmektir..

   İdrak; haddini aşmamayı da bilmektir.

6-Farkındalık; var edilenleri görebilmektir.

   Tefekkür; yaşamın, “bir alışveriş” olduğunu idrak edebilmektir.

   İdrak; ise, en büyük emanet yada en büyük hediye olan, “nefesin” kıymetini bilmektir.

7-Farkındalık; yaşamın, “en güzel alışveriş” olduğunu anlamaktır.

  Tefekkür, varoluşun hazzını hissedebilmektir.

  İdrak; evrenle ödeşmek gerektiğini bilmektir.

8-Farkındalık; en büyük nimettir.

  Tefekkür; olmayanın sebebini anlayabilmektir.

  İdrak; olanı görebilmenin, olmayanın devası olduğunu kavrayabilmektir.

9-Farkındalık; bir yemeği yada sohbeti lezzetli kılan şeyin, tüm nedenlerini bilebilmektir.

   Tefekkür edebilmek; en büyük meziyettir.

   İdrak; Yaratanın her zerredeki varlığını idrak edebilmektir.

10-Farkındalık; neyi ve ne için aradığını bilebilmektir.

    Tefekkür; sevgiyi şah damarında hissetmektir.

    İdrak edebilmek; sevgiliye kavuşmaktır.

11-Farkındalık; karşılıksız sevginin, en büyük alışveriş olduğunu bilebilmektir.

    Tefekkür; neyi aradığını bulabilmektir, onu hissedebilmektir ve âna teşekkür edebilmektir.

    İdrak; bilenin susmaması gerektiğini bilmesi, bilmeyenin de dinleyip, anlayabilmesidir. 

Çelik Erengezgin

www.erengezgin.net