Türkiye’de son 20 yılda Profesör olmak giderek kolaylaşırken, rezil olmak da bir o kadar imkansızlaştı.


Kendisini Başkanlık sisteminin mimarı, kurucu babası olarak gören Burhan Kuzu’nun sözleri üzerine bu cümleyi yazıyorum.
Halkın %62’sinin hayatını kötüleştirdiği anketlerle sabit iken, Türk parasını çöpe çeviren sistemin mimarı olacaksınız ve ortalıkta gururla gezebileceksiniz.

Bank Asya’nın yanından geçenin işsiz kaldığı ortamda, Bank Asya’nın kurdelesini kesenlerin başına hiçbir şey gelmezken, F.Gülen’le resimleri aşikar olan Burhan Kuzu’nun gayet güzel biçimde siyasi hayatını devam ettirmesine de malum nedenlerle şaşmıyoruz.

Dedik ya rezil olamazsınız ama profesör olursunuz.

Burhan Kuzu’nun bir anayasa profesörü olarak anayasaya aykırılıkları makulleştiren, göz ardı eden tavrını, zaten siyasileşmiş bir hukukçu olması nedeniyle de anlayışla karşılamasak da anlayabiliyoruz.

Kendisinin son cevheri ise ülkeyi iki partili sisteme layık görmesi. Partilerin işlevsiz hale geldiği tek adama, tüm yetkilerin verildiği sistem yetmemiş bir de mevcut partilerin de ikisi dışında diğerlerini budamak gerekiyormuş.

Biri sağ diğeri sol parti olacakmış…

Askerde sağını solunu bilmeyenlere; “sağa dön sola dönü sağım sarımsak, solum soğan” diye öğretirlerdi. Burhan Bey’e benim de naçizane katkım sarımsak ve soğan partisi olarak bu partilerin isimlerini değiştirsin.

Ülkemizde herkes rezil olmuyor ama aynı zamanda profesör de olmuyor. Nereden bilsin teyzeler amcalar solu sağı. Siyaset bilimci değiller ya. O zaman yapılacak en iyi şey millete sağını solunu bu şekilde öğretmek olabilir.

Burhan Kuzu’nun batık projesini ve tabii ki çok sevdiği sağ ideolojiyi bize tatbik etmek için yapmaya çalıştığı tipik bir “sarımsağı gelin etme” çabası aslında.

Türkçenin güzel deyimidir ya “sarımsağı gelin etmişler kimse talip olmamış” diye. Başkanlık sistemini de allayıp pullayıp, mühürsüz oyları geçerli sayıp başımıza getirenler şimdi suçun sistemde olduğunu kabul etmemek için yeni söylemler geliştiriyorlar.

Türkiye hiçbir zaman süper entelektüel bir ülke olmadı. Fakat yine de bu kadar kötüsünü de hak etmiyor.

2 Nobel ödüllü insanımız var. Biri romancı diğeri bilim adamı. Hukuk alanında ise herhalde ancak paslı teneke ödülü alabiliriz.

Ülke hukuk sıralamasında dünyada sonuncu değilse bunu Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında, Latin Amerika derinliklerinde ya da Asya’nın tecrid bölgelerinde varlığını devam ettiren adı az bilinen ülkelere borçlu.

Sağ-Sol ayrışmasının ülkede sunuluş biçiminin soğuk savaş yıllarından kalan ilkel, anti-komünist, arkaik, pejmürde, temelsiz yapısı hayasızca tam da 2020 yılında yeniden servis edilmeye çalışılıyor.


Ülkenin uyanık sağcıları, sağ-sol ayrımının 1789 devriminde meclisin sağında solunda oturanlara atfedilen bir tanım olduğunu anlatmak yerine, işi dinsel sömürüye getirerek kitabı sağdan verilen/soldan verilen diyerek işi sömürmüşlerdi.

Burhan Kuzu da aklı sıra bu sömürünün 2020’de hala işlevsel olmasına para yatırmamızı bekliyor, kendisini gündem belirleyici ilan edebiliyor. Bu tavrın sarımsak yani sağ partilerden kahir ekseriyette neşet etmesi ise bizi en az şaşırtan gerçeklik.

Çünkü; Türkiye’de sağcılık sanılan şey aslında kökü en dışarıda olan akımdır. Türk sağı bütün tedrisatını ve ülkede hegemonya kurmasını bir Amerikan projesi olan anti-komünizme borçludur. Sağı 1970’lerde birleştirip Milliyetçi Cephe kurduran buydu.
Bugün zamansız (anakronik) milliyetçi cephe ise ortada komünizm kalmadığı için gölgesiyle savaşan, halka illet zilllet diyen agresifliğini de bu geçmişe borçludur.

Burhan Kuzu; “Zihni Sinir Projeleri”ni halkın eğitim düzeyi düşüklüğüne bağlarken, kendisi gibi profesör olan bir başka iktidar yanlısı da açıkça eğitimin kötü bir şey olduğunu savunabilmişti zamanında.
Özetle Türkiye’de profesörler kendilerini rezil edebiliyor. Tek yapmamız gereken sağımızı solumuzu öğrenmek, o zaman halkı vezir edebiliriz.

Analiz, Veysi Dündar 11.8.2020