Bazen aydınlığa çıkmak için karanlığın dibine varmak gerekir. Kuyunun dibine varmadan çıkışını bulamazsınız. Dibe şöyle bir vurmadan yükselemezsiniz.

Ege’nin iki yakasında birbirine bakan iki halkın arasında kavga olması kadar manasız bir şey olmaz. Fakat siyaset manasızlıkla kaimdir.

1974’de askeri cuntanın ezdiği Yunan halkı cuntanın Kıbrıslı işbirlikçilerinin Türklere soykırım uygulaması sonunda yapılan Barış Harekatının sonrasında kurtulmuştu baskıdan.

O tarihte neredeyse savaşa tutuşan iki ulusun mücadelesinden, bazı hayırlar bazı şerler çıkmıştı.
Aradan tam 46 sene geçti. Türkler ve Yunanlılar bir kez daha gerildi.

Aynı suda iki defa yüzülmeyeceği üzere aynı denizde bir daha savaşılmaz. Fakat bazı işlerin şüyuu vukuundan beterdir. Tam da öyle oldu.

Biz bu aralar fazlasıyla gerginiz. Biz derken siyasi iktidarı kast ediyorum. Yunanistan hep aynı.
Türkler ve Yunanlılardan hep yek diğerinin rekabetinden nemalanan siyasetler var. Bizim ülkemizi emanet ettiğimiz siyaset ise tuhaf biçimde 18 yıllık devrinde Yunanistan’la hırlaşmamıştı.

İtalya’sından Mısır’ına, Rusya’sından Hollanda’sına, Belçika’sından Amerika’sına herkese bir “Eyyyy” giderken, en çok “eyyy” potansiyeli barındıran Yunanistan’a çok da “eyyy” düşmedi.
Ta ki 2020 gelene kadar.

2020 nedense bir çok ilke ev sahipliği yaptı.
Geçen sene “ben oyuna gelmem, açmam” denilen Ayasofya açıldı, üzerine Kariye çileği kondu. Bu zamana kadar bulunamamış gazlar bulundu müjdelendi.

Amerika’nın başkan adayı düşman edildi ve tabii Yunanistan bir kez daha baş rakip olarak tescil edildi.
Her biri küçük ölçekli birer hükümet krizi olabilecek bu olayların, sadece tek bir yıla sığması adeta Pandora’nın Kutusunun açılması hissiyatını uyandırdı.

Film gibi bir yıl yaşadık yaşıyoruz. Üstelik yaşadığımızın yarısı da yolda. Yılın ancak 3’te 2’sini geçtik. Peki bundan sonra ne olur? Bana kalırsa olacak bir şey kalmadı. Gündem tükendi. Kuyunun dibine, yolun sonuna, tünelin çıkmaz ucuna geldik.

Buradan ancak geri dönülür. Geri dönüş için de belki yolu tersine yürürken, ilk adım atılan son adımla eş değer olur.

Yunanistan ile atılan köprülerin yeniden kurulması belki de bu çıkmaz sokağın ilk çıkışıdır. Buna inanmak için bir sebebimiz var aslında.

Bir Fenerbahçe’li olarak hep hayranlık duyduğum, formamızı giyse de hep Beşiktaşlı kalan kepçe kulak Sergen’in şampiyonluk değil barış getiren sözleri.
Malumunuz meşhur repliktir; “Sergen attı Şampiyonluk geldi”
Bu defa Sergen attı Şampiyonluk değil ama barışa sağlam bir adım geldi :
“Biz spor insanıyız. Siyaset bize uzak konu. Biz sadece futbol oynamaya geldik. İşimiz spor yapmak. Yunan yetkililere teşekkür ediyoruz. Bizi güzel karşıladılar ve misafirperverlik gösterdiler. Biz sporun içinde kalalım. En mantıklısı bu.” https://bjk.com.tr/tr/haber/79373/

Kolay bir provakasyonu değil makul ve mantıklı bir duruşu tercih eden Sergen’den başkası beklenmezdi zaten. Yine de ufak da olsa bir iğne, boş kaleye gol atma acelesi görebilirdik. Ama Sergen gibi incelik ustasından bunu beklemezdik. Nitekim de öyle oldu. Sergen usta işi olmayan işlerin ardında olmadığını gösterdi.

Futbol tabii ki futbol değildir. Fakat savaş hiç değildir.
Ona Atatürk’ün bir sözü üzerinden aklı sıra gol atmaya çalışan aklıevvel muhabirin;
“Atatürk ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim” ne dersin sorusuna “Valla iyi güzel demiş de ben çevik değilim ki” diyerek silo kapağı takan Sergen, hamasetin insanı yok eden bir hastalık olduğunu çok önceden kavramıştı zaten.

PAOK’un Beşiktaş’la rengi simgesi aynı ve Çarşı ruhu ile dolu bir taraftarı var. Yarınki maç Sergen böyle konuşmasa da, dostluğa vesile olacaktı bence.
Ama Sergen tam da 90’a taktı.
Şükranla Sevgili Sergen….

Son Söz: Σέργεν(*) diye yazılır Barış diye okunur.

Analiz, Veysi Dündar 24.8.2020