İdama giden laza sormuşlar, “son sözün nedir?” diye.
Laz bir darağacına, bir haziruna bakmış ve “Ha bu da bana ders olsun” demiş.

Faizin enflasyonun sebebi değil, neticesi olduğunu anlayan AKP için, dünkü faiz artışına bakıldığında söylenecek başka bir söz de bulamadım.

Doları, Avroyu, Poundu, Yeni, Kronu, Levayı 3-5 senede 3 katına çıkarmayı başarıp çare olarak sıkı para politikası ve faiz artışını öne süren bir ekonomik akıldan söz ediyoruz.

Yüksek faizin enflasyonun çocuğu olduğunu, önce enflasyonu düşürmenin sonrasında faizi azaltmanın mümkün olduğunu anlamak, Türkiye’ye katmerli bir devalüasyon olarak fatura oldu.

Peki faiz enflasyondan oluyorsa, enflasyon neden olur?
Bu sorunun yanıtını bulana en azından bir cephesi için Nobel veriyorlar.
Kocaeli Üniversitesi mezunu Veysi Beyin İktisat bahsinde Nobel iddiası yok. Fakat kitap okuyan, araştıran herkesin bildiği üzere enflasyon ekonomi politik’in çıktısıdır.

İktisat hiçbir zaman Politikadan ayrılmaz. Zaten özünde insani faaliyetler manzumesi demektir. Politika ise bu insanların nasıl yaşadıkları ile ilgilenir.

Ekmek satmak iktisadın işi olsa da, ekmeği kimin yaptığı ve kimin ne miktar yediği politikaya dairdir.
Yüksek enflasyonun vakai adiye olduğu yıllarda enflasyon canavar olarak resmedilirdi. Enflasyon canavarı Türkiye’yi 2002’den sonra yavaş da olsa terketmişti. Bugün reenkarnasyona uğrayarak hayatımıza giren canavar, biraz daha farklı boyu küçük ama işlevi daha korkunç.

Özel sektörün, bireylerin borçluluğunun az olduğu konut kredisinin adının bilinmediği dönemlerden farklı olarak parasallaşmış bir ekonominin enflasyonla başı çok daha ağır beladadır çünkü.

O yüzden eskinin her sene %60-70 bandındaki yüksek fakat öngörülebilir faizlerinden, bugünün görece düşük ama istikrarsız faizleri çok daha yakıcı sonuçlar doğurmaktadır.

Faizin 20’ye 15’e çıkması, yıllık 7-8’lik oranlarla daha birkaç ay önce kredi dağıtan başta kamu bankaları için %100-150 maliyet yükselmesi demektir.

Özetle canavarın 2020 versiyonu eski Türkiye versiyonundan çok daha gaddar, sinsi ve baş belasıdır.
Enflasyon bütün dertlerin anası ise, babası siyasetteki istikrarsızlık ve öngörülemezliktir.
ABD’nin Trump gibi bir lidere rağmen enflasyon sorunu yoktur. Çünkü kurumları vardır ve bunlar 1776’dan beri üstüne eklenerek gelmiştir.

Geçtiğimiz günlerde vefat eden Anayasa Mahkemesi üyesinin ardından yazılanlar bu kurumsallaşmanın en net örneğidir. Diğer taraftan aynı zamanlarda ülkemizin İçişleri Bakanının Anayasa Mahkememize dair sözleri ise tam da siyasi ortamımızı yansıtır nitelikte.
Bakanın nezaketten ve siyasi teamülden uzak söylemi çok az kişiyi şaşırtıyor.

Bununla da yetinmeyen iktidar neredeyse bir siyasi parti liderinin (gerçi MHP iktidar amacını kaybetmiş mevcut hali ile çok da parti gibi durmasa da) talimatıyla bir düşünce mahkumunu hapisten çıkarmasının ertesinde boşalan 1 kişinin yerine tam 82 yeni kişiyle doldurdu.

Dünyaya kafa tutan neredeyse 7 düvelle cenk edecek siyasi iktidar, HDP’nin geniş parantezine ilave olarak muhalif kimlikli gazeteci, yazar ve düşünce insanlarını kriminal birer vaka gibi bilinen adreslerinden topladı.
Yeri yurdu belli, görüşleri belli insanların tepelerinde sallanan ve Demokles kılıcına benzeyen suçlamalarla tekrar içeri alınmalarını izledik.

Türkiye yüksek enflasyonlu günlerde gördüğü yakalama sahnelerini bir kez daha deneyimledi. Tek bir farkla, o zamanlarda sokaklarda insanlar ölüyordu. Bugün hiçbirinin hiçbir silahlı eyleme katılmadığı bilinen insanların, devletin önleyemediği kaotik günlerin hesabını vermesi bekleniyor.

Herkes asıl amacın ülkede gerginliği azaltmamak, korkuyu gündemde tutmak ve bu yolla azalan desteği canlı tutmak olduğunu biliyor. Bu son belediye seçimlerinde duyduğumuz “zillet&hain” söylemiyle de uyumlu.

Ancak iktidar bu politikanın birinci neticesinin bumerang misali kendini vurduğunun ne kadar farkında?
Enflasyon canavarının gıdası siyasette istikrarsızlıktır. Ve en istikrarsız rejimler düşünceyi cezalandıran, halk iradesini hiçe sayanlardır.
İstikrarsızlıkta istikrar bulan iktidar, daha çok faiz artırır fakat bunun acısını hep beraber çekeriz.

Analiz, Veysi Dündar 26.9.2020