Ülkemizin bariz gerçeği budur. Deriz ya “körler ve sağırlar birbirini ağırlar” diye. Bugün yapılagelen siyaset huzur değil, kavga üretiyor. Dil bilmiyor, nezaket bilmiyor, söz bilmiyor, merhamet bilmiyor. Acımıyor, bölüyor, kutuplaştırıyor, düşman ediyor, ötekileştiriyor. 
Millete kapak yapmayı, ayar vermeyi hizmet sanıyor. 
Üstünlük kurayım derken, yekdiğerimizi ezdiğimizi görmüyor muyuz?

Velhasıl, faslı müştereklerimizi azaltıyor bu durum. Öteki, ötekiyi ötekileştirdikçe, acıları, sevinci paylaşamaz, birbirimizi anlayamaz olduk. 

Ötekinin acısını, beriki hissedemez oldu. “Ben ya da biz” değil yanlışı yapan hep, “sen ya da onlar” oluyor. Sığ düşüncelerde boğuluyoruz.
“Sen haklısın, ben yanıldım" diyecek erdeme ulaşmak zorundayız. 

Duymuyoruz, görmüyoruz haddi zatında, iletişim kurmayı reddediyoruz. Bu bütün bütün dominant karakter olma mücadelesinin temelini ateşliyor. Kendimize ne kadar tahammül edilmesini bekliyorsak, o kadar tahammül etmeliyiz bir başkasına.
Halkımızın ekseriyetinin kırmızı çizgisi, manevi ve milli değerleri bellidir. Bunlara karşı ayrıştırıcı bir politika üretme gayesi gütmediğimiz sürece, bir arada yaşamak daha kolay olacaktır.

Bu kadar çok parçalanmışlık ne kadar doğru olabilir? Sonunu kestiremiyorum. 
Süper ligde diyeceğimiz kaç tane parti var, beraber sayalım... 
AKP, CHP, HDP, MHP, İYİ Parti, SAADET, İşçi Partisi, Vatan Partisi ve Demokrat Parti. GELECEK Parti ve DEVA Partisi de eklemlenince, 11 kişilik kadro oluşmuş bile. 
Acemice oynanan ve mücadeleden yoksun, devamlı kavga üreten bir sistemin trajik haline mahkum olduk. 

Kanaatimce handikap. Çünkü, siyaseti gerçekten halka ve hakikate hizmet inancıyla yapan çok azbir kısmı hariç en ufak bir diyalogda menfaat çatışmaları devreye girmekte. Ne kazanırım, ne kaybederim korkusu hâkim oluyor. 

Beraberinde başkasının dertlerini dert edinmemek ve bunun toplumsal sorumluluğunu hissetmemek çözülmeyi, çürümeyi hızlandıran etkenler. 
Oysa ne dinen, ne de demokrasi açısından bu sağlıklı bir durum değil. 

Ve maalesef birbirimize kör ve sağır oluşumuz artıyor günbegün...

Tüm bu diyalog eksikliklerinden hasıl olan şey; herkesin benliği ve egosu ölçüsünde kendi görüşünü rahmani ve ahlaki, diğer görüşleri ise şeytani ve iğreti diye yaftalamaya çalışmasıdır.
Bizler sürüsünü kaybetmiş koyunlara döndük. “Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler" atasözünden de anlaşılan toplum olarak; artan Abdurrahman Çelebilere gebe bir hal alıyoruz her geçen gün... 

Ak koyunun, kara kuzusu da olmalıdır.
Kör sağıra; “ne güzelsin” demiş.
Sağır da; “sesin ne kadar güzel” diye cevap vermiş.

“Kendi ışığına güvenmeyen, başkasının parlamasından rahatsız olurmuş.” derlerdi eskiler... 
Eleştiriye, farklı görüşe, karşıt düşünceye aç açabildiğin kadar sineni ey insan...

Farklı fikirlere tahammülü yaygınlaştıramadığımız ve halkı buna alıştıramadığımız sürece; sırtımız kambur dilimiz tanbur olmaya ve birbirimizi anlamamaya devam edeceğiz. İşte o zaman:
“Kaybeden ne iktidar ne muhalefet, topyekün bir millet olacaktır…”

28.5.2020 Veysi Dündar