Gencecik, ömrünün baharında katledildi. Ana dilinde Kürtçe müzik dinlediği için. Sonradan her ne kadar Ankara Valiliği yaptığı açıklamada katledilen Barış’ın “Ezan” sesinin kısılmasını istediği için çıkan kavgada öldürüldüğünü açıkladıysa da ülkemizde her nefret suçunun ardından, geride kalan aile ve şahitlere yönelik, gerçeklerin çarptırılmasının olağan hadiselerden olduğunu biliyoruz hepimiz. 
Barış öldürülmeseydi bir hafta sonra asker olacaktı diye yakarıyordu ailesi.

Ey insanoğlu! Barış, öylesine genç ki, ülkede vicdanların kırılma noktalarını, hassas konuları, yumuşak karnımızı bilecek yaşta bile değil henüz. Fakat her gün pompalanan nefret ve ötekileştirme politikalarından nemalananlar tarafından canından oldu. 

Toplum olarak, üretilen bu nefret atmosferinden bizler hiç sorumlu değil miyiz?

Bu kırılma noktalarını hiç mi düşünmek icap etmiyor? 

Kürtçenin müziği, dili daha ne zamana kadar toplumsal bir sorun, bir katledilme sebebi, bir kırılma noktası olarak kalacak?

Bir Türk bir Kürt’ün, bir Kürt bir Türk’ün kardeşi olduğunu, halaylarda kol kola durulacağını ne zaman doğallaştıracak?

Kürtçe konuştu veya müzik dinledi veya söyledi diye, Kürtçe mevlit verdi veya dua yaptı diye saldırılan, hapsedilen ilk olay değil.

Valiliğin alelacele yaptığı açıklama ile olayın aslının, aslında Kürtçe müzik olmadığını söylemeye çalışırken bile yine bir ‘Ezan’ kutsal konusu üzerinden örneklendirilmesi de ayrı trajik bir durum toplumumuz açısından.

Herkes ezanı sevmek veya Müslüman olmak zorunda mıymış gibi. 

Hiçbir sebep bir candan daha kıymetli olamaz. 

Konuşulmayan tüm gerçekler zehirliyor ve gerçek ne kadar acı verse de, yalan öldürüyor. 

Acının büyüklüğünü, yaşayanlar anlar ve hissedebilir. Ateş yine düştüğü yeri yakıyor. 
Adı Barış olan bir genç yitip gitti. Hem de ‘Toplumsal Barışa’ ne kadar da ihtiyacımızın olduğu bu demlerde.
Yazık çok yazık!

Olan bu ülkenin geleceğine, gençlerine oluyor.
Ölüm nasıl gelirse gelsin acı yaşatıyor. 
Ölümler kimliklere göre makbul olan, olmayan diye ayrıştırılır hale geldi.
Bu tür dezenformasyonlar, bizden olanı kabul, olmayanı ise siyahileştirme projeleridir. 
Bu ikiyüzlülük ve ırkçılık hareketleridir. 

Can’ı esas kılmadığımız sürece, ‘senin acın sana, benim acım bana’ diyerek yekdiğerimizin hissiyatına vakıf ol(a)mayacağız. 
Acıda da, sevinçte de, birlikteliğin bereketine, hayrına eremeyeceğiz. 

Diyarbakır’da görevi başındaki polisin şehit edildiğine dair haberi dün makalemde de yazmış ve üzüntülerimi ifade etmiştim.
Bugün hadisenin devamında saldırgan olduğu iddia edilen kişinin yakalandığı fotoğraflarla teşhir edildi. Henüz yargılanmamış, mahkûm edilmemiş sadece bir zanlı olan bu kişinin çırılçıplak soyulmuş ve yüzüstü yatırılmış fotoğrafları servis edildi.
İşkence başlı başına insanlık dışı bir davranıştır. Değil sadece bu ülkenin vatandaşı, değil sadece bir insan hangi canlı olursa olsun hiçbir can işkenceyi hak etmez.
Üstelik henüz bir zanlı olan birine yapılan bu muamele hiçbir vicdana da yakışmaz. 

Ülkemizde sıradanlaşan bu manzaralar ile AB ve dünya işkence raporlarında daha fazla yer almamıza gayret edilmiş olunuyor. 

Halkımıza da özellikle muhalif çevrelere karakollarda işkence var gözdağı veriliyor. 
İşkenceyi kendi ellerinizle meşru kılıyorsunuz. 

Son bir aydır Elon Musk’ın ilginç beyanlarını daha bir merakla takip etmeye başladım. 
5 yıl içinde dil denen olguya ihtiyacınız kalmayacak, dedi. 
Oğluna verdiği sayı ve harflerden (X Æ A-12) oluşan ismi ile, gelecekte isimlendirmelerin bu şekilde olacağını dillendirdi. 
Uçan arabaların bir kaç yıl içinde gökyüzünde olacağını söyledi.
Derken 1 yıl içinde uzayda film çekileceğini söyledi. Mars’ta kolonileşmenin bittiği hepimizin malumu.
Ve bugün son bombasını da patlattı. Uzaya yolculuk ya da seyahat adı altında 2 kişinin gökyüzüne gönderilmesi ve diğer astronotlarla buluşması video olarak paylaşıldı. 

Buradan hareketle ey sevgili ülkem! 
Biz hala kendi kısır döngümüzde yaşamaya devam edelim mi?

Küreselliği de aşan projeleri sadece ekranları başında izleyenler olarak kalalım ve kalan vakitlerimizi evlatlarımızın birbirini tüketmesine razı mı olalım?

Gençlerimiz de, geleceğimize de, ülkemize de sahip çıkmanın yolu önce insanlığımıza sahip çıkmakla olacağının farkında olalım artık…

2.6.2020 Veysi Dündar