“Z Kuşağı AKP’ye Anne Terliği Fırlatıyor”

X-Y-Z-A
Batı alfabesinin son 3 harfine bir de ilk harfini eklediniz mi, yaklaşık olarak 1965’den bugüne doğan her bireyin ait olduğu kategorilere yer vermiş olursunuz.
1965-80 doğumlular X, 96’ya kadar Y, 2010’a kadar Z ve sonrası A ya da Alfa.

En yaşlısı 55, en genci 1 yaşında bu 4 kuşağın.
Doğanın kanununun elverdiği kadarıyla 1965’den önce doğanlardan, 1928-1945 arasına ‘Sessizler’, 46-64 arasına ise ‘Baby Boomers’ ya da ‘Ben Nesli’ deniyor.

Doğanın kanunu diyorum çünkü, 2020’deyiz. Son doğan sessiz birey 75, bebek patlaması ise 56 yaşında. İster istemez sahneyi 4 kuşağa bırakıyorlar.

Türkiye’de bugüne değin bırakın Y’yi Z’yi X’lerden biri bile ülkeyi yönetmeyi başaramadı, talip dahi olduğunda doğduğuna pişman oldu.
Bakınız örnek : Selahattin Demirtaş.
Bir X kuşağı bireyi olarak katıldığı Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı oyu burnundan getirdiler.

Ben de X kuşağının sonlarındayım.
Bugün Erdoğan; emeklilere “gençlere eski Türkiye’yi anlatın” diyerek seslendiğinde, aslında yaklaşmakta olanın endişesini fazlasıyla hissettiğini gösterdi. https://onedio.com/haber/erdogan-dan-emeklilere-yag-kuyrugu-hatirlatmasi-lutfen-genclere-eski-turkiye-yi-anlatin-825782

‘Geriye kim baktı ki bugünün gençleri bakacak’ gibi klişe bir ifade ortaya koymaya da gerek yok. Aslında İpsos’un 2018 sandık sonrası seçim anketi bize yeterli anahtarı veriyor. Yaşa göre oy kaybı aşikar olan iktidar partisinin, 2 sene içinde oy havuzuna girenlerle beraber bu kaybının daha da arttığını öngörmek için kahin olmaya gerek yok. https://www.ipsos.com/tr-tr/ipsos-sandik-sonrasi-arastirmasi-secmen-kararlarina-isik-tuttu

AKP’nin bir lider partisi olması ve liderinin sadece yaş olarak değil, pratikte de geçmişle olan bitmeyen münasebeti, buradaki açık noktaları ortaya koymaya kafi geliyor.
1953 doğumlu Erdoğan’ın kendisine ortak olarak seçtiği Bahçeli ile beraber artırdığı ortalama sadece yaş değil. Günümüzle olan uzaklık…
Zaten tam da bu yüzden; “Niçin Netflix?” ya da kendi deyimiyle” nesfilis” diye sormadı mı?

Youtube’daki yayın denemesinin hüsranı, twitter mwitterın hiç de büyük başarılar sağlamaması, Face ve İnsta’nın yabancılığı. Oysa gözden kaçan gerçek bu sözde, yeni mecraların bile özellikle Z kuşağı için modası geçmiş çöp olması. Onlar diğerlerinin adını bile bilmediği mecralara akmış durumda.

AKP her ne kadar eski Türkiye’den şikayet ederek iktidara geldiyse de, eski Türkiye olmasaydı bu noktalarda bu kadar uzun süre kalamazdı. Bu yalın gerçekliğin en ağır faturası Gezi’de ödendi. Gezi’de dönüşen Türkiye’nin, AKP’ye iyi gelmediği görüldü.

Belki de de tam bu yüzden Gezi’den sonra yeni Türkiye’nin alameti farikası olan ekonomik istikrar, maliye politikaları, devalüasyonsuz hayat gibi kavramlar göz ardı edildi.

İktidarı koruma telaşı ile içerde dışarda dövecek düşman aranarak geçen 5 yılın sonunda, bir Türk hala dünyaya bedel fakat 1 Euro da 9 liraya tekabül eder hale geldi.

AKP’nin en büyük kamusal kurumunun Diyanet iken ve cami hoparlörleri bir kez bile bozulmazken, çocukların emanet edildiği Milii Eğitim’in internetinin bile arızalanması aslında işin rengini ortaya çıkarıyor.

Televizyon’dan başka kendisine mecra bulamayan iktidarın, buradaki müsrif ve duraksız harcama iştahına rağmen okyanusu kovayla boşaltma saflığının arkasında da aynı kaygılar var.
Oysa TV seyredenler hergün giderek azalıyor. Hergün daha az TV’nin açma düğmesine basılıyor.

Siyaseti amaç haline getiren eski dünyadan ve eski insandan kalan partiler; çaya düşen kesme şeker misali erimemek için sürekli anaforlar yaratsa da, bir bardakta kopan fırtınadan pek de umutlu olmamak lazım.

Bir zamanlar iktidarlar yazarkasalarını yerlere atanlarla sıkışıyordu.
Yazarkasalar artık tarih oldu. Ama Z raporu hala var.
Z yani son rapor. Günün muhasebesi, esnaf deyimiyle gün sonu.

AKP’nin Z raporunu da Z kuşağı aldı alıyor. İdeolojisi, kurgusu, iddiası ve araçları ile geçmişten fırlayan, teknolojinin sadece işine gelenlerini kabul eden bir anlayış için, Z kuşağı çarpmada 0 hükmünde.

Analiz, Veysi Dündar 24.9.2020