Geçtiğimiz yıllarda Mehmet Aslantuğ katıldığı bir programda kadınların çalışmasıyla ilgili bazı açıklamalar yapmıştı. Bunlardan en çarpıcı olanı ise şu;​ ​"Kadın evinde, üretimden çekilip bütün ikbal istikbalini bir adamın vicdanına, aşkına, samimiyetine, günün sonunda bir gün aklının karışmasına, yanılgılarına bırakmamalı." ​Aslında bir kadın (bence) güvenle dışarıdaki üretimden çekilip evindeki üretimin patronu olabilir hatta doğrusu olabilmelidir.

Mehmet Aslantuğ’ya katıldığım nokta ise; kadın geleceğini ortaya koyduğu halde ona kölesiymiş gibi davranan, komut veren, sömüren, rencide eden, inciten, elini kolunu bağlayan, “nasıl olsa gidemez” deyip yokluğundan korkmayan, bir olmaktan ve birlik olmaktan esirgeyen erkeklerin varlığı ve bu tip erkeklerin varlığı yüzünden heder olan kadınların hayatı...

Bu koca modeli kadını çıkmasa sürükleyip tüm umutlarını dışarıdaki hayata bağlamasına sebep olur. Hayal kırıklıkları bir yana, bir de çocuğu varsa daha fazla sorumluluk üstlenmek zorunda kalır. Her durumda en büyük zararı kadın görür. Sonra o kadından sağlıklı evlatlar yetiştirmesi beklenir. Nitekim bunu da çok azı başarabilir. Ömrünü ortaya koyduğu halde sevgiden mahrum kalan kadın sevgiye aç çocuklar yetiştirir.

Sonra o çocuklar da sevgisiz büyüdüklerinden sevgiden yoksun nice nesiller peşinden gelirler. Bu ne yazık ki çok acı bir kısır döngüdür. Bir yarı yolda bırakma, kolunu kanadını kırma meselesi nice acılara sebep olur. Tüm bunları engellemek için kadın gerçekten dışarıdaki hayata umut bağlamak zorundadır. Aksi halde Mehmet Aslantuğ’lardan kaç tane var ki şu dünyada? :) Bu konuda ne yapılmalı bilmiyorum gerçekten.

Kimi eğitmeli, kimi suçlamalıyız? Yaşadığı onca şeyden sonra dışarı itilen kadının “aaa ben tek başıma onca şeyi yapabiliyorsam neden bir kocaya ihtiyacım olsun ki?” deyip boşanmaya karar verdikten sonra artan boşanma oranlarında kadını nasıl tek başına suçlayabiliriz? Bir erkek eşine yetemezken bir kadın hem kendine, hem çocuklarına, evinin işine, dışarıdaki işe, arkadaşına, dostuna, kök ailesine birden nasıl yetebiliyor?

Hangisi güçlüydü peki? Hangisi daha güçlü olmalıydı? Kadınlar erkeklere Allah’ın emaneti değil miydi? Gözlemlediğim kadarıyla kadınların daha uzun yaşamasının sırrı da bu aslında. Uzun süre zorluklara göğüs geren kadın artık daha da güçlüdür.

Örnekteki erkek tipi ise kriz yönetiminde hep başarısız olduğu için zorluklarla mücadele etmeyi bilmez. Gençliğinde işler bir şekilde yoluna girer ama yaşı geçtiğinde daha fazla sorunla mücadele etmeye yetecek kadar gücü ve kabiliyeti yoktur bu erkeğin.

En ufak sarsıntıda daha güçsüz kalır. Bu genelleme için üzgünüm ama genelde işler bu şekilde oluyor. Hepsinin tam tersi de mümkün tabi... Nadiren de olsa... :) Ama keşke eşler bir aradayken söz verdikleri gibi davransalar, birbirlerini en öfkeli hallerinden sakınsalar, incitmeden bir ömür geçirmeyi başarabilseler de hepsi uzun ve mutlu bir ömür sürse...

Kim bilir belki bu yazı, okuyanların aklının bir köşesinde durur da daha sonrası için ışık olur. Hep birlikte nice güzel yuvalar inşaa edelim inşallah. 

Kıymetli vaktinizi ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. 

Saygılarımla, 

Tuba Demir