MEHMET ALKAN

İktidarın, sıradan insanlara kolluk ve yargı eliyle dayattığı terör örgütü üyeliği suçlamalarında evrensel ve anayasal hukuk ilkelerini görmezden gelerek her seferinde “fetöcülere operasyon” haberleri yaparak haksız hukuksuz eylem ve söyleme destek verenlerin aynı örgüt üyeliği suçlaması kendi çalışanlarına yapılınca atması gereken manşet “Sözcünün fetöcülerine ceza!” olmalıdır. Siz siz olun kendinize hak gördüğünüzü başkasına çok görmeyin.

***

Demokratik hayatta halkın olan biten hakkında objektif haber alma hakkının teminatı yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak adlandırılan basındır. Konunun öneminden dolayı Anayasa der ki; “Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz.”

***

Basının bu gücünü bilen Akp, gizli ajandasının nihai amacı olan 2023’te Atatürk Cumhuriyetini yıkma planı çerçevesinde, devlet gücünü kullanarak bazen “havuz medyası” oluşumuyla bazen “tehditle”  bazen de “ağlatarak” neredeyse tüm basını yalaka ve yandaş sınıfına geçirdi. Ortalık, zamanın komünist parti yayın organı olan, şakşakçı “Pravda”lardan geçilmez oldu. Kolluk ve Akp tarafından hazırlanan notları haber yapanlara gazeteci dendiği ortamda gerçekten gazetecilik yapmaya çalışan gazeteleri ve gazeteciler kriminalize edildi, Türkiye dünyanın en çok gazeteci hapseden ülkesi oldu.

***

Sınırlı imkânlarla gerçek gazetecilik yapmaya çalışan, Atatürkçü ve Cumhuriyetçi yayın politikasına sahip gazetelerden biri olan Sözcü Gazetesinin yedi yazar ve çalışanına 2 yıl 1 ay ile 3 yıl 6 arasında hapis cezaları verildi. Tabi ki suç, her canlı ölümü tadacağı gibi, her muhalifin kaderi olan fetöye yardım ve üyelikti. Bu husus elbette hiçbir aklıselim düşünce sahibi tarafından kabul edilmedi ve sert eleştirilere sebep oldu.

Bu kararı eleştirenlerin söylemlerinde öne çıkan ortak husus şuydu: “Sözcü nasıl fetöcü olur, bu kişiler nasıl fetöcü olur?”

Oysa Akp için Allah’ın bir lütfu olan 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonraki 21 Temmuz Ohal darbesinden sonra başlayan, 3 yılı aşkın süredir hala bitmeyen, son açıklanan rakamlara göre 559 bin kişinin terör örgütü üyeliğinden soruşturulduğu, şiddet içeren hiçbir eyleme karışmamış insanların yasal ve rutin faaliyetleri nedeniyle terörist ilan edildiği bu hukuksuz ortamda neredeyse her gün “fetöcülere operasyon” manşetleri atan, “fetö operasyonu” haberleri yapanların aynı konuda kendi yazarlarına ceza verildiğinde atması gereken manşet de “Sözcünün Fetöcülerine Ceza” olmalıydı.

***

Tekrar karara dönecek olursak elbette verilen karar kabul edilemez. Gazetecilik suç olmadığı gibi Sözcü’den de çalışanlarından ve yazarlarından da terör örgütü üyesi olamaz. İtirazlar isabetli ve haklıdır buraya kadar hemfikiriz ancak benim itirazım;

-  Aynı suçlamalar başkalarına yapılırken,

-  İktidar insanlara, adını dahi kendi koyduğu, örgütün üyeliğini kolluk ve yargı eliyle zorla dayatırken,

-  Masumiyet karinesi yerle bir edilirken,

-  Yasal ve rutin faaliyetler suç sayılırken,

-  İnsanlar ne yaptığına değil ne olduğuna bakılarak medeni ölüme mahkûm edilirken,

-  Mahkemeler sıradan insanlardan terörist imal etme merkezi olurken aynı hassasiyetin gösterilmemiş olmasınadır.

***

Hakkı savunmak ve adaletli olmak; kimlik, kişilik, din, dil, ırk, mezhep vb. hiçbir ayrım yapmadan herkese aynı şekilde davranmayı ve yaklaşmayı yani adalet tanrıçası gibi gözleri bağlı olmayı gerektirir. Yoksa bizde suçlu bulunmaz, bize diyorlarsa doğru değildir ama başkasına diyorlarsa doğrudur demek “kötülük, haksızlık bana yapılırsa kötüdür; başkasına yapılırsa beni ilgilendirmez” demektir. Olayları hâkim gücün adlandırması ve yönlendirmesiyle değil objektif kriterlere göre değerlendirmek gerekir. Bu vesileyle, tetiği çekene değil çektirene icra edene değil planlayana zarar görene değil fayda görene odaklanarak, artık kabak tadı veren ve her geçen gün inandırıcılığını yitiren ısmarlama ve zoraki “operasyonlar” hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapılacağını umuyorum.

***

Not: Haksızlığın katmerlisine uğradığımız ve uğramaya devam ettiğimiz süreçte Sözcü Gazetesi ve yazarları hep yanımızda olmuştur. Nitekim Türkiye’nin hafızasına yerleşen, Osmaniye’deki şehit törenindeki, fotoğraf Sözcü gazetesinde yayınlanmış, yaşadığımız süreci ve verdiğimiz mücadeleyi anlattığımız “Ali’m ve Sonrası” kitabımızın sunuş yazıları değerli yazarları Uğur Dündar, Yılmaz Özdil ve Özlem Gürses tarafından yazılmış, ilk röportajımız yine Sözcü’de yayınlanmıştır. Bu bakımdan gazete ve yazarlarına şükranlarımı sunarken dost acı söyler misali doğruları söylemekten ve eleştirimi yapmaktan da geri kalamam. Saygılarımla…

MEHMET ALKAN