SEN BİR MUCİZESİN ‘SÜRGÜN OĞLU’ 

‘’Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim,bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin,şölenlerin,ayinlerin,yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim’’

SEZAİ KARKOÇ (Sürgün)

Harun Reşit devlet başkanı olduğu zaman,kendisine tebrik mesajı gönderen Yahya bin Muaz hazretleri şöyle söyledi:’’Ey Harun,cennetten dünyaya sürgün gelen Ademin evladısın (A.S.).Bir sürgünün oğlu makam iddiasında bulunamaz ve ben diyemez.’’ Tebrikname de bile ikaz vardı.

İnsan niçin yaratıldğını arar durur ömrünce.Bulmaya kulak tıkadıkça da ilahi sistemin işleyiş kurallarından şiddetli şamarlar gelir. Ya en yakınlarımızdan ya hayatınıza ilk defa girip giden birilerinden olur bu tokatlar.Beden üniformasında DÜN-YA okuluna öğrenicilik etmeye gelen sana,seni hatırlatmak içindir bu şamarlar.Böyle bir şey yaşadığında insan,kendisine sunulan seçeneklerden :

1.aman Allah’ım bana bunu nasıl yapar? seçeneğini mi yoksa 

2.Bunun bana hikmeti ilahileri neler?burada öğrenmem istenen şey nedir?

Hangisini seçecek. Hangi soruyu sorarsa kader planı o alanda işlemeye başlıyor.Soru sormak ilmin anahtarıdır diyen Hz.Ali,ilmin kapısıydı.Soruyu Rabbine sor ve bırak,cevaplar ondan gelsin.’’RABBİM bu yaşadığım şey de öğrenmem gereken gerekeni bsns gösterir misin? Diye sormak en güzeli.Düşünsenize,sonsuz ilimler sahibi olan Allah sana sonsuz güzellikte ve senin ihtiyacın olan cevabı sana verecektir,değil mi?Sorduğun soruya sen cevap verirsen ne olur peki?

Verdiğin cevap kıt aklın kıt bilgin ve %90 olumsuz duygularının eseri olacak ve sana RAB tarafından cevap bile verilmeyecektir.

Teslimiyet halinde olmanın bir fotoğrafı da soru’na kendin cevap vermeme hali.

Beden üniforması içindeki o eşşiz ruh mucize halindir.İnanabilirsin ya da inanmayabilirsin ancak,bu bedende öğrenci olmayı sen seçtin!Sonsuz ruhun bu üniformaya sığmayacak kadar bilge.Kalu bela aleminde verdiğin sözü hatırlaman içindir başına ne geliyorsa.Başına geleni karşındankinden bilme Sürgünün oğlu!Çetin bir yanma başlarsa ruhunda,Simurg yeniden doğmaya,hakikatine uyanmaya karar vermiş demektir!Bu yangını ve uyanışı devam ettirme cesaretin ile çağının ‘’Mevlana’sı ‘’ olmaya aday olabilirsin ya da yangına toprak döküp söndürebilir ve uyanışı durdurabilirsin.Seçim senin.Ne de olsa sana cüz’i irade veren O eşşiz yaratıcı,seçimlerinin neticesini daha dünyada iken yaşamana izin vermiştir.Kısaca Cennetini de Cehennemini de kendisi inşa eder insan.Sürgün Oğlu oluşuna sebep nefsin değil midir?Öyleyse mucize olmak nedir şimdi?

Düşünsene,seni ‘’içinde yaratıldığın cennetten’’ sürgün edilmene sebep olan nefsini ve  mucize oluşunun temsili RUH’unu dün-ya üniformasında-beden elbisesi de diyebilirsin-buluşturan YÜCE Yaratıcı seni öylesine yeryüzüne gönderivermiş olabilir mi?

Tüm bunların dışında hala anneni babanı beni dünyaya getirmeseydiniz diye suçluyor olabilir misin?Eğer böyle isen,yangınlarını toprakla örtmeye çalışıyorsun demektir.Ne yapalım peki?Seni cennetten sürgün eden,insana ve ilaha isyan ettiren nefsini öldürelim de,bir Yunus bir Yusuf bir Muhammed mi fışkırsın içinden? İşte o iş öyle değil SÜRGÜNÜN OĞLU!

Dün-ya okulunda nefsini terbiye ederek yanmayı,yandıkça yeniden küllerinden doğmayı ve aslını,asıl olanı,ruhunu,Kalu belada ki sözünü hatırlamayı seçebilirsin.Aramaktır ilmin en başı.VE sorularla yola çıkmaktır,Sorularının muhatabı ne evrendir ne enerji ne de başka bir şey!Muhatabını iyi seçki en bilge cevaplar gelsin ruhuna ve kapılar ardına değin açılsın…Sen buldun mu diye sorma,aramaktayım daha yolun çok başındayım.Yola çıkabildim mi bilmem ancak,sorular sorabilmekteyim.Arada bir toprakla yangını söndürmeyi düşünmedim değil.Alemleri yaratana güvenmekteyim.Bu satırları ne zaman okursan senin vaktinde ‘o an’ olabilir.Yazan el,bende olsa da yazdıran vardır.Yoluma ışık olacak,bana da öğretecek,birlikte sorup birlikte öğreneceğimiz yol arkadaşı bulabilmektir ümidim.Öyle kolay değil bu yol,yalnız gidilmez.O yangın nasıldır diye sorarsan;

Şimdi Urumçi’dir kalbim,az evvel mescidi aksa’da kurşun yedim,yedi tepeli şehirde avara avere gezindim,Sina çölünde ölüp Yuşa tepesinde dirildim.Fatih oldum bir şehri fethe çıktım,anladım ki önce kendini fethetmeli insan.sokak çocuğuydum az önce,ezilmiş hırpalanmış aşağılanmış,gözlerinden akan yaşla sulasın diye bir fidan diktim.O fidan büyüsün çınar ağacı olsun,garipler yetimler oba kursun gölsesinde diye.Şeyh Edebali oldum biran, kayı boyundan bir OSMAN buldum.Ümmi Sinan oldum,Niyazi i mısrı buldum,sürgünoğluydu  o da sürgün edildi Mısri,Ellerinde ve ayaklarında bukağılarla.Erbakan oldum,dert edindim ülkemi ve dünya insanını.Deşifre ettim siyonların tüm planını.

Girdiğim her beden elbisesinde yandım yandım,o elbisenin sahiplerinin o yangınlarca nasıl şekil aldığını,mizacı ‘’CELAL’esmasından da  olsa,ifadelerin nasılda cennet misali olduğunu gördüm.Şimdi sen söyle,ey okuyan göz,yangın neymiş neredeymiş nasılmış!Ben bilmem!Öğrenci olan sormaya ilim kapısına doğru anahtarı bulmaya gelmiştir, değil mi?

Beden üniformasını giyen dün-ya öğrencisi mucize Ruh seni bulmaya geldim,NEREDESİN?

‘’Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili’’

SEZAİ KARAKOÇ (Sürgün)

     

                                                 SALİHA GÜZEL 

                                    Serbest Muhasebeci Mali Müşavir

                                                (YÜRÜYEN EVREN)