Çocukluğundan hayatının sonuna kadar her türlü sıkıntıyı yaşayan ama “ Ey Resulüm iste dünyayı ayaklarının altına sereyim” diyen Rabbine “ben sadece seni ve rızanı istiyorum” diyen bir peygamber olarak dünyaya gelen ve bizi onun ümmeti olarak yaratan Rabbimize  onun yolunda olmanın şükrünü ifa edelim.

Sıkıntıları daha dünyaya gelmeden başlayan, gözlerini dünyaya açtığında yetim olarak doğan, daha doğar doğmaz “ümmeti ümmeti” diye fısıldayan kıymetlinin yolundan ayrılmayalım.

Doğum anında dünyada yaşanan olağanüstü olaylar ve mucizelerin, süt annesinin yanında yaşadığı dönemlerde Halime’nin evine düşün bereket ve rahmetin sebebi olan,  “ sen olmasaydın ben o dünyayı yaratmazdım” denilen ve o dünyanın yaratılmasının sebebi olan güzel insanın izinde olalım.

Daha körpecikken sevgisiyle kendisini kucaklayan annesini kaybetmenin acısını yaşayan ama dimdik ayakta duran. Sonrasında evsiz sahipsiz ama hiç sevgisiz kalmayan iman etmediği halde kendisine destekleriyle ün salan dedesinin, amcasının ve yengesinin göz bebeği olan kutlu kişiyi kendimize yol arkadaşı edinelim.

Genç yaşlarda üzerinde rabbimin mucizesi bulut ile gezen, gittiği yerlerde ahlakı ve saygısıyla göz dolduran” bu çocuğu koru kolla geleceğin çok önemli bir şahsiyeti olacak “ diyen rahibenin dikkatini çekip amcasına nasihat edilen varlığı hayatımızın merkezine oturtturalım.

Yaşadığı yerde sevilip sayılan, güvenilen, El-emin lakabı ile anılan, maddi olarak ferahlık hiç yaşamayan ama ona rağmen mutlu olan, evlilik çağında kızların gözdesi ve hayalleri olan ama o kendisinden büyük bile olsa Hazreti Hatice ile evlenen, bu evlilik ile hem maddi hem manevi olarak dünya mutluluğuna sürüklenen ama yine de dünya malına arkasını dönen bu mübarek şahsiyeti dünyalık işlerimizde önderimiz edinelim.

Bu evlilikten sonra o mukaddes görevin kendisine verilmesi, dünya ve ahiret mutluluğu ile davanın sıkıntılarının aynı anda başlaması, varakanın “ keşke bu vazifende hayatta olsam da sana yardımcı olabilsem” dediği, dünyaya gelen oğullarının acısı, kızlarının mutluluğu ile ferahlayan, hiçbir sıkıntıda sebep olanlara beddua etmeyen mucize insanı hayatımızın merkezine oturtturalım.

Eşi Hazreti Hatice, en yakın dostu Hazreti Ebu Bekir, yeğeni ve “ Allah beni yaratırken babama mı sordu ki ben Müslüman olurken ona sorayım” diye cevap verip, hayatının en önemli zamanlarında destekçisi olan, hiçbir tehlikeden kaçmayan ve en yakını damadı olarak yanına aldığı hazreti Alinin imanı gibi bir iman ile yaşayalım.

Taif’te taşlanarak memleketlerinden kovanlara bile beddua etmeyen, ama üzüntüsünü Rabbine niyaz eden, sonrasında hicret gibi bir mükafatı hak eden ve sabrının sonucu olarak sevildiği Medine’ye hicret eden sevgili gibi sevip sevilelim.

Vefatı ile tüm insanlığı hüzne boğan ama bu davanın şahıslarla değil iman ile devam edeceğini bizlere ve tüm dünyaya ölümüyle bile anlatan o peygamberin yolundan ayrılmayalım. 

Sıkıntı ile başladığı o mukaddes yolculuktan sonra ölümünün üzerinden 1400 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen tüm dünyada tanınan, sevilen ve hafızalara bir şekilde yerleşen, tek insan olma unvanını alan sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa’nın yolundan ayrılmayan ve davasını devam ettirenlerden olalım.

Bu mukaddes davanın bir neferi bir gayret edeni ve ömrümüz tamama erdiğinde gerçek hayatın bir kazananı olanlardan olalım

Peygamberimizin o mükemmel ve halis niyetle çıktığı hac yolculuğundan nasıl başı önde ama sabırla, mütevazi bir şekilde geri döndü ve sonunda bu davranışının mükafatını Mekke’nin fethi olarak geri aldıysa bizler de bu mübarek yolda başı dik, mütevazi ve Rabbini memnun etmiş kullarından olalım.

Mekke’nin fethi biz Müslümanlar için bir çizgi bir rehber olsun. Bu yolda önümüze çıkan pürüzleri aynı Hudeybiye Antlaşmasında alınan kararlar, bize ne kadar olumsuz gibi görünse de sonrasında sonuçları mükemmel olan bu kararlar gibi problemleri bertaraf etmemiz için bir güç birliğimiz olsun.

Medine’ye hicretinden önce, insanların yüreklerini fetheden, Mekke’nin fethinden önce Mekke’lilerin büyük bir kısmının gönlünü fetheden, dinini ve kendisini, bu davayı sevdiren ve kan dökmeden Mekke’yi fetheden bir peygamberin ümmeti olarak güzel ve temiz ahlakımızla bizlerde islamın önderliğini yapalım.

Uhut savaşında önce bir zafer kazanıp daha sonrasında dünya malı şirin görünen mücahitlerin şehit olması ve kazanılmış zaferin tersine dönmesi, yapılan yanlışlığın anlaşılmasından sonra tövbe edip tekrar imanla ayaklanıp zafere ulaşılan bu zaferde olduğu gibi, her yapılan hatanın ardından tövbe etmemizin değerini ve kazanmayı kendimize şiar edinelim.

Aslında O’nu anlatmanın ne kadar güç olduğunu biliyorum. Ama yine de tekrar tekrar O’nu anlatmak ve O’nu anlamak istedim. Onun hayatını hayatımıza nakşetmek ve onun gibi yaşamak istedim. Hayatımızı bu dava için feda etmenin ve bu davada çektiğimiz sıkıntıların bir mükafat olarak bizlere geri döneceğini bilmek ve bildirmek istedim.

SELAMETTE OLUN SELAMETLE KALIN

SABRİYE TÜRKMEN KAYA