ÜÇ ZIRH

  Rasûlüm! De ki: “Rabbim! Günahlarımızı bağışla, bize merhamet et. Merhamet edenlerin en hayırlısı sensin!” Mü'minûn / 118. Ayet

Merhamet etmeyene merhamet edilmez hadisine bakarak dinimizin bütün canlılara merhamet edilmesi gerektiği birçok ayet ve hadislerde görüyoruz.

Aslında merhamet; gördüğümüz her acıyı, derdi, hüznü olana acımak değil, yanındakinin derdine derman olmak, derman olamıyorsan da yanında olmaktır.

Aslında merhamet seni sevenleri sevmek, senin için bir şeyleri feda edeni başının üstünde gezdirmektir. 

Aslında merhamet gözünden düşen iki damla gözyaşında saklıdır.

Merhametin tek başına bir işe yaramadığını görüyoruz. Ardından gelmesi gelen fedakârlık ve sadakattir. Bunlar insanı koruyan birer zırhtır, kalkandır. Hayatımız boyunca bu üçlüye tutunalım ve sarılalım.

Hasan-ı Basri (r.a) diyor ki “ Yetmiş sahabe ile görüştüm. Hiç birinin sırtındaki elbiseden başka elbisesi yoktu ve hiçbirisi toprak ile arasına örtü yaymazdı. Toprağın üzerine uzanır ve üzerlerindeki elbise ile örtünürlerdi”  (Kimya-i Saadet İmam Gazali)

Yine anlatılır ki Hz. İsa’nın bir tarak ile bir ibrikten başka bir şeyi yoktu. Bir kişinin sakalını parmakları ile taradığını görünce “tarak lazım değilmiş” diyerek tarağını attı. Başka birisinin de eliyle su içtiğini görünce “ibrikte lazım değilmiş” diyerek onu da attı.

Ama bizler sanki duyguları alınmış gibi davranıyoruz. Yaptığımız acımasızca hareketler sanki başka dünyada yaşıyormuşuz gibi.

Bizler dolaplar dolusu kıyafete hala “kıyafetim kalmamış” diyebiliyorsak, mutfak dolusu malzeme, eve sığdıramadığımız eşyalarımız varken hala şunum eksik, bunum eksik diyorsak vahh bize.

Şimdi bunu okuyanların “ o zamanlar öyleydi” der gibi dediğini duyar gibiyim.

Hiç kimse kusura bakmasın her zaman aynıdır. Zamanı değiştiren biz insanlarız. Zamanı kendi kalıbımıza uydurmaya çalışan yine bizleriz.

Her dönemde zengin insanlar olmuştur. Zengin Müslümanların hayatını lütfen okuyalım. 

Yeni Müslüman olan Mekke’nin zenginlerinden Mus’ab b. Umeyr, zengin bir ailenin evladı iken genç yaşta Müslüman olan ve her şeyini bir tarafa bırakıp peygamberimizin yanında yer alan, hayatı boyunca İslam’a hizmet eden kişi. Zenginliğini, tanınmışlığını bir tarafa koyan ve cenneti hak eden o sahabe; Bizim ne farkımız var? Ne var biliyor musunuz? Bir gün peygamberimiz sahabelerle otururken  “kardeşlerimi görmek isterim dediğinde ‘Ya Rasulullah! Senin kardeşlerin bizler değilmiyiz ‘ diye soran sahabeye “ Beni görmeden, bana inanan ve seven ahir zaman kardeşlerim” diyen bir peygamberin ümmetiyiz. İşte tamda burada daha görmeden bizi konuşan, bizden bahseden bir peygamberin ümmeti olmak bizi ayrıcalıklı yapar. İşte sahabelerle yarış halinde olmamıza imkân sağlayan peygamberimizin bu sözlerine lütfen layık olalım. 

Sadece yapmamız gereken ölümü düşünüp haksızlığa karşı koymak ve İslam’ı önce hayatımıza sonra yakınlarımıza anlatmak herkes kendini örnek bir Müslüman olarak yetiştirirse gerisi inanın çok kolay.

Her zaman dediğim gibi denge çok önemli. O dengeyi hayatımıza yerleştirebiliyorsak ne ala. Ama hala bir şeylerin arkasına sığınıpta evlerimizi, nefislerimizi dolduruyorsak Allah yardımcımız olsun.

Süleyman peygamberden daha zengin daha ilim sahibi dünyaya gelmişmidir bilemiyorum ama bildiğim bir şey var ki onun mütevazi bir hayat yaşadığıdır. O kadar zenginliğe, o kadar ilme, o kadar her şeye hakimken nasıl mütevazi yaşanır ondan öğrenelim. Bizler onun hayatını kendi hayatımıza örnek alalım.

Zenginlikleri ile fakirlerin karnını doyuran, sadakati ile dinine hizmet eden ve merhameti ile tüm dünya insanlarını korumaya çalışan ve bu üç sıfat kimde buluşursa ahirette sahabelerle ve en önemlisi peygamber ile haşr edilecektir düsturuyla hareket edip buna gönülden inanan biz Müslümanların bundan hiç şüphesi yoktur. Amenna ve saddekna.

Asıl zenginliğe ve merhametlilerin en merhametlisine kavuşmak umudu ile.

SELAMETTE OLUN SELAMETLE KALIN

SABRİYE TÜRKMEN KAYA