MAKYAJLI ERKEK BİREYLER!

Dolge Gabbana ismini duymayan bir yerlerden tesadüf etmeyen yoktur kanaatimce. Bu markayı zikredince eminim ki herkesin zihninde bir takım görseller belirmiştir. Yine de firma hakkında kısa bir bilgilendirme yapmakta fayda var. 1985 yılında İtalya’da Stefano Gabbana ve Domenico Dolce adlı iki girişimci tarafından kurulan bir moda kuruluşu aslında. Başlarda İtalyan moda dünyasına hizmet vermekle birlikte kısa bir süre içinde dünyadaki diğer moda devleri arasında kendine yer edinir. Öyle ki bir süre sonra lüks ve şatafatın sembolü haline gelir. Kısa süre içinde şirketlerini büyüten ikili farklı sektörlere de yönelmeye başlar. D&G ile gözlük üretimine başlarlar. Ve tabi yine belirli kesimlerde kabul görür bu yenilik. 1990’lı yıllara gelindiğinde ise parfüm ile birlikte kozmetik sektörüne de hızlı bir giriş yaparlar. 

Tabi tüm bu pazarlama araçları belirli kesimlere hitap etmektedir. Çünkü fiyatı binleri on binleri bulan kıyafetler, ayakkabılar, gözlükler, parfümler veya makyaj malzemeleri orta ve alt kesimin ulaşabileceği bütçede değildir. Üst düzey kişilerin birbirlerine “kıyafet üstünlüğü taslamak ve bir etiket sahibi olabilmek” adına binlerce dolar saydıkları prestijin sembolü halindedir marka. Gösteriş budalalığı yapabilmek adına İtalya’ya Milano merkezli alışveriş mekânlarına giderek cüzdan boşaltmalarının adı moda olur. Yazımızın konusu her ne kadar bu olmasa da değinmeden geçmek olmaz elbette. 

Makyaj ürünleri bilindiği üzere kadın tüketicinin kullandığı ve beğenmediği kusur olarak gördüğü yanlarını örtmek için kullanılan bir metadır. Her ne kadar Yüce Yaradan hepimizi ayrı güzellik ve kusursuzlukta yaratmış olsa da bu durumu kabul etmeyenler var elbette ki. Bu sebepten makyaj sektörü de her devir ve zamanda büyük bir pazar yeri bulabilmekte kendine. İşte bu sektörden faydalanmayı iyi bilen malum marka bu seneki makyaj kreasyonunu tanıtırken bir ilke imza attı! Her sene kadının bedeninin ifşa edildiği büyük bütçeli reklam kampanyaları düzenlerken bu sene marka tanıtımında “erkek mankenleri” tercih etti.  Bunu da “cinsiyetçi ayrımcılığa” karşı olduklarını ifade ederek gerçekleştirdi. 

Zaten şöyle bir kurucularına göz atacak olursak buradaki niyet de ortaya çıkacaktır. Şirketin iki kurucusu, iş ortağı olmanın yanı sıra aynı zamanda hayat arkadaşı olduklarını da ifade etmekteler. Yani iki erkek bireyin birlikteliğini meşru görmekteler. Bu konuda da hizmet veren kuruluşlara destekleri de aşikâre. Büyük bir LGBT savunucusu olan kurucular kendilerini cinsiyet kalıplarına sıkıştırmanın yanlışlığından dem vuruyor. Ve bu konuda gençleri yönlendirmenin doğruluğunu savunuyorlar. 

Şimdi bu tanıtımın toplum nezdinde vereceği zararlara değinelim. D&G markası lüks ve şatafatlı hayata özenen gençlere örneklik teşkil etmekte. Kreasyonlarını inceleyen hatta hayranlıklarını ifade eden tesettürlü modacılarımız bile mevcut! Moda haftalarını hiç kaçırmadan izleyerek bunu ülkenin moda gündemine taşıyan sözde dindar bir kesimin varlığı da var. Bu kesimden elit olarak ifade edilen tabakanın markanın ürünlerini alabilmek adına İtalya’ya giderek oralardan paylaşımlar yapması da gençlerin takibinde. Evet, ülkemizde belki bu markanın ürünlerini alabilecek kişi sayısı sınırlı ancak yine de imitasyon ürünlerini gençlerin üzerinde görmek mümkün. Bu özenti neticesi belki de yavaşça zihinlere biz sızma meydana geliyor. Gencimiz taklit ettiği markayı önce kullanıyor sonra zihni olarak ona doğru bir evrilme meydana geliyor. 

“Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı” adı altında ise bir cinsiyet karışıklığı meselesi oluşuyor. Yani bunu doğrulamak adına sosyal medyaya girerek fenomen! Olmuş soytarı kılıklı kişileri incelemek yeterli. Ağır makyajı, argo üslubu, hakaretvari konuşmaları ile para kazanabilmek adına gençlerimizi zehirliyorlar bu tiplemeler. Muhakkak hepimizin karşısına çıkmıştır böylesi kişiler. 

Toplumumuzda belki de cinsiyetçi yaklaşımın değişim göstermesi birden olmadı belki. Bu dönüşüm kademeli olarak gerçekleşti. Önceleri metro seksüellik adı altında bakımlı erkek imajları verildi erkeklere. Kaşlar inceltildi, yüzdeki tüylerden arındırıldı. Sonraları basit makyaj ile gözaltı torbaları vs. kapatılmaya çalışıldı. Ve değişim ve dönüşüm yavaş bir şekilde meydana geldi. Şimdilerde ise artık gözümüzün aşina olduğu, kabul ettiğimiz, gördüğümüzde hayretlere düşmediğimiz bir hal aldı. 

Peki, Elhamdülillah Müslümanız diye nara atanlar! Soruyoruz size Lût kavmi denilince aklınıza ne geliyor? İşledikleri fahşiyat sebebi ile helak olan bir kavim. Bizler o kavmin içinde yaşayanlara lanetli ifadeler takınıyoruz. Ancak orada erkek erkeğe ilişki sebebi ile helak olanların yanında onları uyarmaktan aciz kalanlar da vardı. Yani bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı ile hareket edip “benim düzenim bozulmasın” zihniyetinde olan bir kesimde mevcuttu. Peki, biz ne yapıyoruz? O onun tercihi diyerek susmayı yeğliyoruz. Toplum tarafından dışlanma korkusu ile LGBT üyesini tercihi hangisi olursa olsun hoş görüyoruz. Yarın bizim çocuğumuz bu tercih ile karşımıza gelirse tepkimiz ne olur. Bunu bir tartmak ölçmek ve bunun üzerine uzun uzun düşünmek lazım. Elimizden ne gelir diye düşünmemek lazım. Şayet elimiz ermiyorsa dilimiz ile uyarmak mecburiyetindeyiz. Çünkü Nebevi akide bizlere bunu emretmektedir.

Toplumca uyanabilmemiz temennisi ile...