Siyasi partiler çöplüğüne dönen Türk siyaset kurumuna ismi henüz açıklanmış olmasa da “Memleket hareketi” diye tabir edilen Muharrem İnce’nin liderliğinde bir parti daha kuruldu. Baba evine küs giden yeni gelin gibi gider ayak o’da diğerleri gibi açtı ağzını yumdu gözünü. İşin en trajikomik ve şahsiyetli ve karakterli bir duruşla asla konduramadığım tarafı da bence bu; gidenlerin ortalığı toza dumana katması.

Son bir yıl özelinde sanki bir yerden düğmeye basılmışcasına “Cumhurbaşkanlığına aday olmuş, Başbakanlık yapmış ve önemli partilerde üst düzey görevler almış kişiler peş peşe Parti kurmaya başladılar”. Bunların en bilinenleri ise bir dönem Başbakanlık yapmış Ahmet Davutoğlu yine AK Parti’den uzun süre ekonomi bakanlığı yapmış Ali Babacan, Cumhuriyet Halk Partisi’nde uzun süre Şişli Belediye Başkanlığı yapan ve aynı zamanda son dönemde Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı bayrak açan Mustafa Sarıgül ve son olarak da CHP nin Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiği, ve yine CHP liderliği için Kılıçdaroğlu’na rakip olan Muharrem İnce…

 

Mensup oldukları partilerin ağır topları olarak nitelendirebileceğimiz bu isimlerin tamamı partilerini son bir yıl içerisinde kurdular.

Sonuçta bu isimlerin tamamının demokratik ortamda partilerinden ayrılıp siyasi parti kurma hakları var ve insanlarda bu partileri doğal olarak destekleyebilirler. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi bana en samimiyetsiz hatta en gayri ahlâkî gelen tarafı ise görev yaptıkları süre içerisinde partilerinin yanlışlarını görmeyip giderayak kendi görev yaptıkları dönemler de dahil olmak üzere ayrıldıkları partilerin bütün kirli çamaşırlarını ortaya dökmeleridir.

Birçoğunun giderayak ortaya attıkları iddialar gerçek anlamda yenilir yutulur gibi değil ancak bana ondan daha ilginç gelen tarafı ise politikalarını tenkit ettikleri partilerin kendileri görev yaptıkları dönemde kıyasıya savunuculuğunu yaparken, Bütün kirli çamaşırlarını örtbas etme gayreti içerisine girerken menfaatleri ters düşünce neden bunları açıklarlar. Dedim ya ortalıkta şahsiyetli bir insan profil çizen bazı sözde siyasetçiler ile şahsiyet ve karakter kavramlarını aynı daire içerisinde düşünmek çok gülünç geliyor bana.

İNCE: “YOLUMU AYIRIYORUM”

 CHP ideolojik savrulmalar yaşamaktadır, parti tabanı ile üyeler arasında derin uçurum oluşmuştur. 

Bugün yol ayrımında olduğumu biliyorum. 42 yıl içinde her kademede görev yaptım. Hala Atatürkçüyüm, Cumhuriyetçiyim, kurucu değerlere bağlıyım. Bir yandan partiyi yönetenler partinin evlatlarına iftira atarken, CHP ile mücadele eden insanlarla kol kola fotoğraf vermişlerdir. Atatürk’ün partisi kalmamıştır. CHP artık bir tabela partisidir.

 

ABD’den demokrasi dilenenlerden yollarımı ayırıyorum, Atatürk’e kefere diyenlerle yolumu ayırıyorum, Mustafa Kemal deyip de Mustafa Kemal Atatürk diyemeyenlerle yolumu ayırıyorum, grup başkanvekili seçimini atamaya getirenlerle yolumu ayırıyorum, FETÖ’cülerle, Sarosçularla yollarımı ayırıyorum. Bu arkadaşlardan yolumu ayırıyorum. Atatürk’ün emanetini işgalden kurtarmak için yolumu ayırıyorum.”

 

Muharrem İnce’nin Partisi’nden ayrılırken söylediği sözler bunlardan ibaret.

 

DAVUTOĞLU: 

KONUŞMAYA BAŞLARSAM YER YERİNDEN OYNAR

 AKP’nin tek başına iktidar çoğunluğunu kaybettiği 7 Haziran ile seçimin tekrar edildiği 1 Kasım 2015 sürecinde başbakan olan Ahmet Davutoğlu’nun, konuşursam yer yerinden oynar defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” şeklinde açıklamalarda bulundu.
 

Yer yerinden oynayacak fiiller işlenirken neden sustu da şimdi konuşma gereği hissetti acaba sormak lazım

 

Ali Babacan ve Mustafa Sarıgül de aynı keza, konuşmalarındaki sertlik şimdilik” diğerlerine göre biraz daha hafif olsada tenkitler ve suçlamalar hep aynı.

İsmi geçen siyasetçilerin tamamının kimilerine göre geçerliliği olan ancak bana çok ucuz ve samimiyetsiz gelen bazı söylemlerin benim nazarımda hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur, mesele ayan beyan ortadadır. Görev aldıkları dönemlerde Türkiye siyasetinde isimlerinin gayet popüler olması, ancak şimdilerde ise isimlerinin unutulmaya yüz tutması, tekrardan gündemde olabilme, gündemde kalabilme ihtiyacının doğurduğu girişimlerden başka bir şey değildir bunlar.

Şimdilerde topluma hitaben “Yeni bir Türkiye inşa edeceğiz, Bembeyaz bir sayfa açacağız, Türkiye’yi hem iktidardan hem de mevcut muhalefet anlayışından kurtaracağız” vs gibi “yaldızlı cümleler” ve klasik politik vaatlerde bulunurken “kendi döneminizde ki yanlışları bugün neden ortaya döküyorsunuz”? sorusundan başkası geçmiyor şahsen benim aklımdan. Toplumun ezici bir çoğunluğunun da bu düşüncede olduğu kanaatindeyim.

Eğer gerçekten düşüncelerinde samimilerse ve eğer gerçekten sözüm ona ülkeyi bu iktidardan kurtarmak gerektiğini düşünüyorlarsa % 0. bilmem kaç oy alacaklarını adları gibi bildikleri halde neden hep birlikte hareket etmiyorlar? Sadece bu tutumları bile ülkeye hizmet değil sadece ve sadece kendi bekalarını düşündüklerini ve gündemde kalabilme niyetlerini açıkça ortaya koymaktadır.

Kendilerine nacizane tavsiyem; Bu milletin aklı ile alay etmemeleridir. Kendilerinin de bizzat görevde oldukları dönemdeki kirli işleri ortaya dökmeleri bu milletin gözünde kendilerini alçaltmaktan başka bir şeye yaramayacaktır, vesselam.