Dönem dönem Yunanistan ile Adalar konusunda yaşamaya alışkın olduğumuz sıkıntılar son günlerde iki ülkenin ‘hidro karbon’ arama faaliyetleri sebebiyle hat safhaya çıkmış durumda.

Savaş ilanlarına varacak karşılıklı söylemler, bölgede gezdirilen savaş gemileri, düzenlenen ortak tatbikatlar vs vs. Anlayacağınız adrenalin tam anlamıyla tavan yapmış durumda. Yunanistan burnumuzun dibindeki Adalara Lozanla birlikte bir şekilde sahip olduğu için irili ufaklı bu adaların etrafında sismik araştırma yapma hakkının kendilerinde olduğunu sanıyor. Yani sahip olduğu adacıkların deniz yetki sahasına giren alanlarında çıkabilecek her türlü kaynağın kendisine ait olduğunu iddia ediyor. Buna mukabil Türkiye “burada benim de hakkım var, ülkemin her bir vatandaşının hakkı var orada” diyerek Yunanistan’ın bu tutumuna karşı çıkıyor, her şeyi göze aldığını ve her türlü bedeli ödemeye hazır olduğunu vurgusunu tekraren yapıyor. Tayyip Erdoğan’ın bu kararlı duruşunun bir Türk vatandaşı olarak ayakta alkışlıyorum.

Gelelim bu sıkıntının kaynağına.

Yunanistan 500 kilometre öteden gelip “bizim” karasularımızda araştırma mı yapmak istiyor? “bizim” karasularımızdan çıkacak her türlü kaynaktan hak mı talep ediyor? yani bizim olanı mı istiyor, Tabii ki hayır. Peki Nedir mesele nedir aramızdaki dinmeyen ve sık sık hortlayan düşmanlığın sebebi oraya parmak basmak istedim.

Evvela aydınlığa kavuşturmamız gereken bir konu var ki, Cumhurbaşkanının ifade etmesine rağmen malesef yine kulak ardı edildi gibi. Bence çok önemli.

Doğu Akdenizde enerji kaynaklarının tesbiti ve paylaşımı konusunda anlaşmazlık yeniden baş gösterince Tayyip Erdoğan “bir taş atımı mesafedeki adaları Yunanistan’a peşkeş çekenler bunun hesabını millete vermelidir” diye bir açıklamada bulunmuştu.

Dünden bugüne doğu Akdenizde  Yunanistan ile dönem dönem yaşadığımız ve gelinen noktada kördüğüm olan bu krizin müsebbiblerinin gerek mirasçıları, gerekse siyasi kalıntıları bu çıkmazın bedelini ödemeliler.

Peki kim bu kördüğümün müsebbibleri ve tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan adaları ve çıkması muhtemel kaynakları yunan’a peşkeş çekenler, kimler?

Gerçek anlamda vatana ihanet nedir görmek isteyen varsa Yunanistan ve Türkiye arasındaki sizinle şimdi paylaşacağım haritayı önlerine açıp şöyle bir bakmalılar.

Zira harita üzerinden değerlendirmek durumun vehametini net olarak ortaya koyuyor.

Lozan Antlaşması’na göre Türkiye’ye ait olan 92 bin kilometrekarelik kıta sahanlığı ve adalar resmen Yunanistan’a terk edildi. Vatan toprağı olan irili ufaklı birçok adayı kendi ihtiraslarına kurban edenler Vatana Nasıl ihanet ettiklerini, Türkiye’ye, haklı olmasına rağmen ne denli sıkıntı yaşattıklarını görmeliler.

Ben içinden çıkamadım, hiçbir şekilde tarih bilmediğinizi varsayıp şu haritaya bakarak bir cevap verin: karşılıklı gördüğünüz Sarı ve bej rengi ile gösterilmiş bu iki devlet savaşmışlar ve biri öbürünü “denize dökmüş”. Savaşı kazanan devletin kıyılarındaki Adaları nasıl olmuşsa denize dökülen devlet almış. Şimdi tekrar söyleyin lütfen bu savaşı kimin kazanmış olabileceğini. Ege’den Akdeniz’e kadar kıyılarımızı bir perde gibi kuşatmış, burnumuzun dibindeki adaların 500 kilometre uzaktaki Yunanistan’a ait olduğunu hiç bu kadar çıplak müşahede etmişmiydiniz? Savaşı sanki Yunanlar kazanmış! Oysa ki onları denize dökmemişmiydik.

İnsan görünce şaşırıyor değilmi?

Lozan’ı zafer olarak yutturmadan 12 Ada meselesini bu milletin hafızasından nasıl sileceklerdi? Silinmeseydi hiç olmazsa acısı kalırdı içimizde, o acıyla düşünmeye zorlardık beynimizi. Ama düşünecek ne vardı canım, Lozan’dan zafer ile dönmüştük ya! Ama bilindiği gibi gerçeklerin er veya geç ayyuka çıkmak gibi bir ahlâkı vardır.

Hatırlarsanız daha önce’de Cumhurbaşkanı Erdoğan Lozan’ı ve 12 Ada’yı şu sözlerle hatırlatmıştı: “Bağırsan duyulacak adaları Lozan’da verdik, zafer mi bu?”

Bu rezaletin bir gün en üst perdeden, Cumhurbaşkanının dilinden dışa vurulacağı hiç hesap edilmemiş olmalı, ama oldu işte neylersin.

12 Ada böyle gitti elden. Şimdi orası “Yunan adaları” diye geçiyor.

Hani biz zafer kazanmıştık?

Peki bütün bu yaşanılanların müsebbibi olan CHP zihniyetinin suskunluğuna ne demeli.

Tayyip Erdoğan’ın ‘hesap vermeliler‘ derken kimlerden bahsettiğini adları gibi bilmelerine rağmen susmaları ve hiçbir şey duymuyormuş gibi Yunanistan’a “cılız” tenkitlerde bulunmaları suçluluk psikolojisinden başka bir şey değildir.

Evet; hem tek parti zihniyeti, hemde atalarının! Lozanda yaptığı yanlışları görmezden gelen bugünün CHP si suçludur. Kabahatlerini bildikleri halde üç maymunu oynamaktadırlar. Ancak mızrak çuvala sığmıyor bununla er veya geç yüzleşmeliler. Milli Şef dönemi, mirasçıları, ve siyasi kalıntısı olan CHP özeleştiri yapmalı, sebep oldukları bu keşmekeş durum için milletten özür dilemeliler. Öncelikli yapılması gereken budur daha sonra gönül rahatlığı ile topyekün bizim olana sahip çıkabiliriz.