"Laik düzen bir taraftan milli piyango adı altında kumar oynatırken, diğer taraftan hutbede hocalara içki ve kumar haramdır dedirten düzenin adıdır" diye kısa bir söz okumuştum sosyal medyadan.

Bu sabah peş peşe izlediğim iki haber yukarıdaki sözün adeta vücut bulmuş haliydi. "Bir kadın, aileleri yıkan, ocakları söndüren 'yasadışı' bahis oynatanları ihbar ederek kocasını ve yuvasını kurtardı."
Haberde 'Yasadışı' kelimesine o kadar çok vurgu yapıldı ki anlatamam. Haber'i izleyen birinin "Aman Allah'ım! Kumarın yasadışı olanı meğer ne kadar tehlikeliymiş!" diye içinden geçirmemesi ne mümkün.

Hemen ardından gelen haberde ise; "İl Müftülüğünce Diyarbakır Dini Yüksek İhtisas merkezinde düzenlenen programda STK temsilcileri ve kanaat önderleriyle bir araya gelen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İrşat çalışmalarının arttırılması gerekir. Gençlerimizi batıl anlayışlara kaptırmayalım. Çocuklarımızı İslam'ın dışındaki ideolojilere, inançsızlığı pompalayan birtakım örgütlere, yapılara kaptırmayalım. Kaptırırsak bu bizim için çok büyük bir vebal olur.” şeklinde konuştu.

Başkan Erbaş'ın gençlere, çocuklara sahih kaynaklardan İslam’ın öğretilmesinin önemine değindiği, “Biz ne kadar din-i Mübin’i İslam'ı sahih kaynaklardan öğretilmesine gayret edersek ve öğrendiğimiz ilmi irşada dönüştürürsek her karış toprağında ilim fışkıran bu güzel beldeler, bu güzel şehirler inşallah daha güzel olacak" dediği anlatılıyordu.

Başkan Erbaş'ın devamla; “Camileri ile medreseleri ile bu topraklar, bu medeniyetin en zengin dönemleri yaşamasına vesile oldu. Anadolu topraklarının meşalesi işte bu beldede yakıldı, yakılan bu meşale. İlimle, irfanla bilgiyle, hikmetle diğer yerlere götürüldü. İnşallah daha da güçleneceğiz, daha da gelişeceğiz" dediği anlatılıyordu haberde, vs vs...

Gördüğünüz gibi arafta kalmış durumdayız! Hangisine inanacağız, hangi yolu tutacağız?

Demokratik ve laik sistemlerde “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır.” Vatandaşları vergi vermeye özendirmek amacıyla vergi dairelerinin dış cephe duvarlarına kazınmış bir cümledir. Kimin sözüdür, ilk kim söyledi? bilinmez. Ama bu cümle gerçekten de doğrudur. Tefecilik, uyuşturucu ticareti, akaryakıt kaçakçılığı, sigara kaçakçılığı, komisyon karşılığı naylon fatura ticareti, şike yapmak için alınan paralar ve benzerleri sonucu elde edilen kazançlar vergilendirilmekle arınır, kutsal hale gelir? Vergi, suç gelirlerini yıkayan, aklayan, hatta aklamakla da kalmayan kutsayan sihirli bir araçtır.

Bu sistem bir yandan "Vergilendirilmemiş" olanının kötü olduğunu topluma anlatmaya çalışırken, diğer taraftan toplumu bu yollara sevk etmenin çok tehlikeli olacağını diyanet işleri başkanı'nın diliyle anlatmakta.

Birbirine tezat bu iki uygulamanın bulunduğu bir ortamda hangi yönde karar vereceğimiz konusunda bizlere yardımcı olacak birileri olursa gayet memnun olacağız. Mesela kime inanacağız, hangisini kabul edeceğiz. Hayatımızı hangisine göre ikame edeceğiz. Evlatlarımızı gençlerimizi hangisine yönlendireceğiz? Mesela yapacağımız duaları şu şekilde değiştirmemiz mi gerekiyor acaba? kanun karşısında suçlu duruma da düşmemek için hani. "Allah'ım beni ve ailemi kumarın yasadışı olanından muhafaza eyle! Hatta dualarımızın kapsamını genişletecek olursak şöyle mi devam etmeliyiz duaya? "İçkiyi ruhsatsız mekanların dışında içmekten, zinayı devletin belirlediği evlerin dışında yatmaktan, faizi bankalardan değil de tefecilerden almaktan bizi, ailemizi ve gençliğimizi muhafaza eyle Allah'ım" diye mi dua etmek gerekiyor acaba sormak lazım diyanet işleri başkanlığına?

Yok eğer öyle değilse, konjonktür hiç olmadığı kadar hazır durumda iken diyanet neden bir gün hutbelerde "Müslüman bir toplumda içki fabrikaları olamaz, envai çeşidi oynanan kumara müsaade edilemez, Müslüman bir toplumda zina evleri işletilemez" diye neden bir gün söylemez, söyletmez?

Nedir emr-i bil maruf nehyi anil münker?

Allah'ın, razı olacağı bir toplumun meydana gelebilmesi için insana yüklediği en önemli görev "emri bil maruf nehyi anil münker" iyiliği tavsiye etmek ve kötülüğü yasaklamaktır ve devletin en asli görevlerinden biridir bu. Zira devlet, toplum ahlakını muhafaza etmek için kötülükleri yasaklar ve hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmez.

Mevcut devlet aklının şu an ki durumu, iyi ve faydalı olan, zararlı ve sakıncalı olan nedir, bunu bilemez bir halde iki tarafı da razı etmeye çalışan ancak ortada bocalayıp duran şaşkın ördeğin ortada kalmış hali gibidir.
Mevcut iradenin hiçbir kutsalı ve değer yargısı olmadan "Eğer vergisini veriyorsa bütün kirli işler temizdir, eğer kayıt dışı faaliyet gösteriyorsa o andan itibaren iyi ve faydalı da olsa bütün uygulamalar zararlıdır, sakıncalıdır" mantığı ile bir toplum inşa etme çabası ne kadarda abesle iştigaldir.

Mademki bizler müslümanız ve madem ki 19 yıllık iktidarda tek başına muhafazakar bir siyasi kadro var, üstelik yola Aile Bakanlığı kurarak çıkmışken ve madem Aile-Kültür-gençlik alanında yapılamayanlara işaret ediyor ve o alana ağırlık verileceğini vadediyor, öyleyse bütün kurumları ile birbirine tezat oluşturacak uygulamalar ve söylemler yerine birbirini kapsayacak koordineli bir çalışma ortaya koyması gerekmez mi?

Muhafazakarlık eğer toplumun bazı değerlerini korumak ise, muhafazakar bir siyasi kadronun en fazla duyarlılık göstereceği konunun "Aile" olması gerektiğini düşünmek yanlış olmaz...

Velhasılı kelam müslüman bir toplumuz ârafta kalan, alevli bir akıbete gidiyoruz hâli pür melâlimiz yaman, Vesselam.