Başta Amerika olmak üzere Emperyalist Batı ülkelerinin dünyayı kendi istek ve arzuları doğrultusunda dizayn etmek için yaptırımlar uyguladıklarını, bütün politikalarının bunun üzerine kurulu olduğunu anlamak için Âlim olmaya gerek yoktur. Dünya üzerinde yaşayan herkes vahşi batının birincil politikasının bu olduğunu bilir. Hal böyleyken bu ve benzeri yaptırımların tamamının hükümet edenlerin hatalı siyaset tarzı sebebiyle olduğunu söylemek gayri vicdanı bir yaklaşım olur. Yanlış politikalardan dolayı bu tür baskı ve yaptırımlara maruz kalınabilir tabii ki, ancak bazı zamanlarda yukarıda zikrettiğim Emperyalist ülkelerin tasavvur ettiği dünya düzenine aykırı politikalar geliştiren ülkelerde bundan nasibini alır. Gelinen noktada Türkiye özelinde durum tam olarak budur.

Bu girişim, aslında dost ve müttefik gibi görünen Amerika’nın gerçek anlamda Türkiye’ye hangi gözle baktığının çok açık bir göstergesidir. Amerika bu bölge halkına hiçbir zaman dost olmamıştır olmayacaktır.

Stratejik müttefiklik gibi politik söylemlerin altının ne kadar boş olduğu bu yaptırım karârı ile bir kez daha görülmüş oldu.

Bir kez daha görmüş olduk ki Türkiye her hal ve şartta artık savunma alanında kendi göbeğini kendisi kesmek zorundadır.

Kol kırılır yen içinde kalır.

İçerideki bütün tartışmaları bir kenara bırakıp “Vahşi batı’nın” Lokomotifi durumundaki Amerika tarafından Türkiye’nin savunma sanayisine ve yöneticilerine uygulanan ambargoya karşı yekvücut olma, Söz ve Öz birliği yapma vaktidir.

Sözde Rusya’dan alınan S 400 ler gerekçesiyle yaklaşık 3 senedir uygulanması gündemde olan yaptırımlar ABD tarafından hayata geçirildi. Yaptırımlar kapsamında, Türk savunma sanayisine Kredi verilmemesi, savunma sanayi başkanı İsmail Demir ve çalışanlarının Amerika’da ‘Varsa’ mal varlıklarını dondurma kararı, Amerikaya giriş çıkışları noktasında vize verilmeyeceği ve benzeri bir dizi başlıklar yer alıyor.

Peki nedir bu ambargonun sebebi Sorusunun cevabı ise, “Türkiye bir yörünge devlet mi olacak, yoksa bulunduğu bölgede güçlenen, gündem belirleyen bir ülke mi olacak” Bütün karın ağrılarının bu olduğu kanaatindeyim.

Özetle; bu yaptırım kararının asıl sebebi kağıt üzerinde S 400’ler gibi görünse de, Türkiye’nin Amerika’nın savunma sanayi pazarında at koşturur hale gelmiş olmasıdır.

“Neden şimdi” sorusunun cevabına gelince, Türkiye nin Libya’daki duruşu, Batı dünyasında büyük ses getiren 46 yıldır kapalı olan Maraş’ın açılması, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon arama çalışmaları, Kıbrıs türkünün hakkını savunması ve özelliklede son zamanlarda savunma sanayi alanında gerçekleştirilen başarılı politikalar, buna bağlı olarak Azerbaycan’ın Karabağ zaferi ve savunma sanayi alanında üretilen birçok teçhizatın bu büyük zaferi kazanmada önemli bir rol oynadığı gerçeğidir.

Türkiye’nin içine düşürüldüğü bu durum uygulanan yanlış dış Politikaların tezahürü olamaz mı? diye söylenmiyor da değil. Tabii ki olabilir, ancak şunu da bilmeliyiz ki Bu tür yatırımlar ve sıkıntılar her zaman yanlış politikaların değil,

bazen de yapılan doğru işlerin sonucu olabileceğini unutmamak gerekir.

2000 li Yılların başında Türkiye’nin savunma Sanayi’ndeki yerli tedarik oranı % 20 iken, bugün % 70 lere ulaşmış durumda.

Savunma sanayi Başkanı İsmail Demir ve Selçuk Bayraktar’ın kıymetli çalışmaları öncülüğünde İHA, SİHA, ROKETSAN, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Yazılım Mühendisliği alanındaki ihtiyaçlarının giderilmesi amacı ile kurulmuş olan HAVELSAN ve benzeri alanlardaki gelişmeler İnsaf sahibi hiç kimsenin inkar edemeyeceği heyecan verici gerçekliktedir. Cumhuriyet tarihi boyunca savunma alanındaki içine düşülen kısırlığı görüp de şimdiki çalışmalar karşısında heyecanlanmamak mümkün değil.

”Zahirde Şer gibi gördüğümüz bir işten Hayır doğar Siz bilemezsiniz” diyor Rabbimiz, ve ”Kötü komşu insanı ev sahibi yaparmış der büyüklerimiz”. Kanaatim, bu yaptırımın savunma alanındaki yerli üretimde tetikleyici bir güç olacağı, kısa ve orta vadede Türkiye’nin savunma sanayi alanında dışa bağımlılığını büyük oranda azaltacağı yönündedir. Dışa bağımlılığı tamamen ortadan kaldırmak için dün çalıştığımızdan çok daha fazla çalışmak lazım gelir.

Her ne olursa olsun duruşumuzdan zerre taviz vermeden her alanda başarılı politikalar üretmeye devam etmeli, bu ve benzeri durumlarda milli bir duruş sergilemekten de geri kalmamalıyız.

Rabbim yöneticilerimize emperyalistlerin tuzaklarını görebilecek basiret, onlarla mücadele edebilecek azim, kararlılık ve sağlıklı Politikalar üretmeyi nasip eylesin.

Niyet hayır, akibet hayır.

Görelim Mevlam neyler neylerse güzel eyler.