Baskın Oran

Rejim için işler çoktandır tatsız. 24 Haziran 2018 seçimlerinde %42 alan AKP’nin oyu son kamuoyu araştırmasına göre (MAK Danışmanlık, 12 Mayıs) %.37,4. MHP’ninki ise %11,1’den 10,7’ye düşmüş, başka araştırmalarda ise (AREA, 5 Mayıs) barajın altında.

Sırf mazlumiyet üretmek için durup dururken darbe söylentileri yaymaktan da belli olan bu durumuda yapılabilecek 2 çok farklı şey var: 1) Yanlışlardan dönmek; 2) Baskıyı artırmak.

(Bu ikinci yöntem, Demokrat Parti’nin son dönemlerinde seçtiği yöntem. Burada şu kadarcığını belirteyip geçeyim: Bu DP-AKP ve Menderes-RTE karşılaştırmasına tepkiler bir tabu, bir fobi halini aldı; bundan acele vazgeçilmeli. Memlekete de zararlı, AKP’ye de. Demokrasi istediği için darbelerden çekmediği bela kalmamış bir Ragıp Zarakolu’na darbeci demek, idam istediğini kastetmek, artık darbeden ve idamdan tümüyle nefret eden Türkiye’de fevkalade yapay, fevkalade saçma kaçıyor. 1950-60’larla veya 27 Mayıslarla, Dersimlerle yüzleşmek, bugünümüzü demokrasiye çıkarmak için çoktan şart oldu.)

Yine sadece bu ay başından alarak görelim.

***

1) Seçim ayarlamaları. Önce, Cumhurbaşkanlığı seçimini tek tura düşürmek ve %50+1 şartını kaldırmak planlanıyor (06.05). Sonra Rejim, hakimiyet kuramadığı baro ve meslek odaları seçimlerine bulaşıyor, bunları “çoğulculuğu sağlama” gerekçesi altında bölüp, Rejim’e yakın alternatif barolar ve TMMOB’ler yaratmaya soyunuyor (02.05).

2) CHP’ye saldırılar. Önce PKK’ye mal edilen saldırı olayında CHP Yüreğir Gençlik Kolları Başkanı E. Yıldırım tutuklandı (17.05). Burdur Belediyesi tarafından kurulan maske üretim atölyesi 200.000 maske üreterek dağıtınca Valilik araştırma başlattı (12.05). Maske dağıtan Gelecek Partisi üyeleri gözaltına alındı (02.05).

3) HDP’ye saldırılar. Son olarak Iğdır, Siirt, Kurtalan, Baykan ve Altınova’daki HDP'li belediyelere de kayyım atandı, eşbaşkanlar gözaltına alındı (16.05), bazıları tutuklandı (16-17-18.05). Böylece 410 günde partinin 65 belediyesinden 51'ine el konmuş oldu ki, %78,5’i demektir.

4) Yeterince biat etmeyen yandaşlara saldırılar. Enflasyon oranı gibi ekonomik verileri yayınlayan TÜİK’in Bşk. Yrd. E. Taştı’dan sonra yine Bşk. Yrd. M. Yılmaz da görevden alındı (16.05). Bülent Arınç, minarelerden ezan sonrası okunmaya başlanan salavat, mevlid-i şerifler, duaları “bid’attir [sonradan icattır], insanları nefret ettiriyor olabiliriz” gerekçesiyle eleştirince yandaş yazarlar başta olmak üzere çığ gibi “Arınç İstifa!” saldırısı başladı (15.05).   

5) Gazetecilere saldırı. RTÜK’ün Halk TV’ye verdiği beş yayın durdurma cezasının yürütülmesi yargı tarafından birer birer durduruluyor (12 ve 15.05).

Fahrettin Altun’un yandaki arsaya yaptığı tecavüzün İBB tarafından yıkıldığı haberine terör soruşturması açıldıktan sonra (17.04), Türkiye’de en yaygın suç olan imar suçu muhalif gazeteciler açısından mercek altına alındı. Can Dündar’ın (Bodrum’da satın aldıktan sonra hiçbir biçimde genişletmediğini şahsen çok iyi bildiğim) bahçesinin “188 m2’lik kısmı Hazine arazisinde çıktı” haberleri yayınlandı (13.05). Ardından, Fatih Portakal’ın çiftliği üzerinde İHA uçuruldu (15.05).

Yine ardından, Sevda Noyan rezaletinin değerlendirileceği toplantıya “işi olduğu için” katılmayan, “Uygulanacak yaptırımın darbe sevicileri sevindiren bir ceza olmaması gerektiğini söylüyorum” diyen RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, haber bülteni sunan medya mensuplarını “yorum yasağı” konusunda uyardı: “Kanuna göre, yorum yapmaları mümkün değildir” (16.05). Bunu duyunca çok şaşırdım ve konuyu bilen Faruk Bildirici’ye sordum. 6112 s. RTÜK Yasası Md. 8/ı hükmü “Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır” diyormuş. Buyurun burdan yakın.

6) Adalete saldırı. Açlık grevi sonunda ölen İbrahim Gökçek için “Türküler kimseye zarar vermez” mesajını paylaşan Karşıyaka Yargıcı Ayşe S. Pehlivan görevden atıldı (15.05). Aynı “suç”tan İzmir Yargıcı Orhan Gazi Ertekin’e soruşturma açıldı (15.05). HDP’li Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesini mezarı deştirip çıkarttıran (15.09.2019) güruha kin ve nefret’ten değil, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet”ten dava açılıp da ve ilk duruşmada serbest bırakma kararı verildiğine göre, İbrahim’in cenazesine başka bir güruh niye hücum etmesin?

7) Kapitalist sistemin özüne saldırı. Evet, dövize sıkışınca AKP buna bile girişti. Rejim, kapitalist sistemin en can alıcı kurumu bankalara artık siyasal sebeplerle müdahale ediyor ve rutin işlemleri yapmasını dahi yasaklıyor.

Cumhurbaşkanı ve AKP Gn. Bşk. Erdoğan, T. İş Bankasının Hazine’ye (yani, Erdoğan’ın iki dudağı arasındaki Varlık Fonu’na) devri çalışmalarının on gün içinde bitirilmesi talimatını verdi (13.05). Oysa bu bankanın Atatürk’ün vasiyetnamesinde CHP’ye bırakılmış hisse senetleri sadece kuru mülkiyet anlamında. Yani hiçbir gelir getirmeyen cinsten.

Adı belirtilmeyen özel bir banka, kendisine havaleyle gelen parayı, KHK’li yargıca ödemeyi reddetti (13.05). KHK’li öğretmen Nazmiye Aydın’ın kredi kartı Halkbank tarafından iptal edildi (07.05). Böyle haberler sayısız. 2013’te Bank Asya’dan kredi çekerek İzmir’de daire satın alan KHK’li şahsın evini satması yasaklanmıştı (22.01). Daha kestirmeden gidelim: KHK’li olmayan Can Dündar, İstanbul’daki ipotekli evinin borcunu ödeyemeyip Bodrum’daki evini satmaya kalktığında, tapu müdürü işlem yapmayı reddetmiş, “sormam gerek” demişti, buna da bizzat şahidim.  

Yurt içindeki bankaların yanı sıra, yabancı bankalar da benzer durumda. BDDK, dolar kurundaki artıştan sorumlu tuttuğu üç yabancı bankaya (Amerikan, İsviçreli, Fransız) işlem yasağı getirdi. Sonuçlardan biri: ABD merkez bankası Fed, Türkiye’ye swap hattı açmayı, yani dövize sıkışma durumunda çok kısa vadeli (3-5 gün) para vermeyi reddediyor.

İşin daha vahimi, BDDK’ye yönetmelikle verilen “piyasada manipülasyonu cezalandırma” yetkisi sonucu, bankaların yanı sıra ekonomiyle ilgili yazan, görüş açıklayan, sosyal medya paylaşımında bulunanlar da cezalandırılabilecek (http://www.platform24.org/medya-izleme/4347/-kotu-demek-yasak).

8) İdeolojik saldırı. Hz. Muhammed’in evliliğini misal alan “Müslüman”lar var. Geçenlerde (sevgili hocam Seha L. Meray’ın tabiriyle) bir “purufüsür” Akit TV’de 12-17 yaş arası kadının doğurması için idealdir” dedi (15.05). Son olarak da Fatih Erbakan, çok sağolsun, lütfedip sınırı yükseltti: “15 yaşındaki biri cinsel olgunluğa erişmiştir, rızası da geçerlidir” (https://tr.sputniknews.com/turkiye/202005201042080894-fatih-erbakan-15-yasindaki-biri-cinsel-olgunluga-erismistir-rizasi-da-gecerlidir/). Yeni yeni öğreniyoruz ki, sübyancılığın teorisi de varmış.

***

Bütün bu baskılara rağmen (aslında rağmen değil yüzünden demek lazım), Rejim, üzerinde en çok durduğu üç konuda tam tersi sonuçlar almakta.

1) Döviz fiyatlarındaki “hareketlilik” durumunu anlatmaya gerek yok.

2) Doğum oranı azaldı. 2001'de 2.38 çocuk olan toplam doğurganlık hızı 2019’da 1.88 çocuk’a düştü (https://tr.sputniknews.com/turkiye/202005131042030592-tuik-2019-yilina-iliskin-dogum-istatistiklerini-acikladi/).

3) CHP’li belediyelerin yardım kampanyaları, açılan bütün soruşturmalara ve blokajlara rağmen, Rejim’in durmadan yolladığı “bağış” taleplerinden daha fazla rağbet görüyor.

Mesela Kızılay, Diyanet vs.’den gelenler hariç, bana 3, 5, 12 Nisan ve 9 Mayıs tarihlerinde dört SMS mesajı geldi: “Biz Bize Yeteriz Milli Dayanışma Kampanyası’na KORONA yazıp bu mesaja cevap vererek veya 8119’a kısa mesaj atarak 10 TL katkı sağlayabilirsiniz”. Bataklık böyle bişeydir işte. Gömülür gidersin.