Baskın Oran
Bizzat sebep olduğun fiyaskoyu örtmek için bir bahane icat etmek, sonuçta daha vahim fiyaskolar yaratmak. Bunun son örneğini; Boğaziçi’ne seyyar rektör/seyyar kayyım atanmada, bunu örtmek için de Kâbe resminin yere atılmasını icat ederek öğrencileri tutuklamada gördük. 
Nasıl ki bir yalanı örtmek için ardından bir dizi yalan üretmek mecburiyse, aynen öyle. Çok yakın geçmişte çok örneği var, hemen geleceğim, ama önce tanımlayalım:
“Seyyar rektör/kayyım”: Hangi mahkemede iktidar için önemli bir dava varsa o mahkemeye kaydırılan hâkim Akın Gürlek için Özgür Özel’in kullandığı “seyyar giyotin” teriminden esinlendim. Hazret son 2 yıl içinde önce İstinye sonra Haliç şimdi de Boğaziçi’ne rektör yapıldı. Ne nadirattan adammış yahu.
“Bahane icat etmek”: Öğrencilerin Kâbe resmini yere attıkları filan tamamen palavra. Buyurun, 30.01.2021 tarihli Hürriyet‘teki İstanbul Valiliği resmî açıklaması: 
“Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüste cuma günü rektörlük binası karşısına 'Kabe üzerine şahmeran temalı figür ve LGBT-İ bayrak teması' içeren resim ASILDIĞI tespit edilmiştir.”  Dikkat buyurun, “yere atıldığı” demiyor, “asıldığı” diyor. Yani komplo sahnesi net: Öğrenciler Kâbe resmini diğerleriyle birlikte panoya asmışlar, bi anda “iyi saatte olsunlar” indirip fotoğrafını çekiyor ve yetkililere ulaştırıyor.
***
Şimdi geçmiş örneklere gelelim: 
Annesine hakaret ettiğini söylediği kişiyi “bakan olmasına rağmen” tutuklatamayan Soylu’nun, “Cumhurbaşkanına da hakaret etmiş” deyip tutuklattırması. Ordu Ünye’de arabasının camına not bırakan kişiyi tutuklatamayınca “sileceğimi kırmış” diyen savcı. İlginç, ama geçelim, işimiz uzun.  Çünkü fiyaskoyu örtmek için kullanılmış en parlak icatlar 2013 Gezi’de. Sekiz gün arayla iki tane: 01.06.2013’deki meşhur Kabataş fiyaskosu ve 09.06.2013’teki meşhur Dolmabahçe Camii fiyaskosu. Anıları tazeleyelim.
Her an binlerce kişinin geçtiği Kabataş meydanı olayından hiç kimsenin haberi yokken, Başbakan Erdoğan 07.06.2013 günkü grup toplantısında haber fişeğini attı: "Çok önemli bir yakınımın gelinini yerlerde sürüklediler."  
13.06.2013 günü, AKP’li muteber bir belediye başkanının gelini olan Z.D.’nin ifadesini başörtülü gazeteci Elif Çakır Star’da yayınladı: “Üstleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı erkekler gelip beni dövdüler, cinsel organlarıyla taciz ettiler, bebeğime saldırdılar. Erdoğan’ı asacağız diye bağırıyorlardı. Üç dört kişi üzerime idrarlarını yaptı. Şişeleri tokuşturup içtiklerini ve kahkahalar atarak güldüklerini gördüm. Kendime geldiğimde üzerim idrar kokuyordu”. Şaşıran editörünün sorması üzerine, E. Çakır şöyle diyecekti: “Konuşacak hali yoktu. Ne anlatabilirdi ki? Ama ne demek istediğini ben anladım. 
Anlatılanların bütünüyle fantezi mahsulü olduğu, böyle bir olayın hiç yaşanmadığı, olaydan 9 ay sonra yayınlanan 2.560 saatlik görüntü kayıtlarının incelenmesinden ortaya çıkacaktı. Ve Elif Çakır’ın haberine inanıp köşelerinde yorum yapan saygın gazeteciler birer birer özür dileyeceklerdi. Sonradan da, Z.D.’nin 2010 ve 2011’de iki fantezi daha üretmiş olduğu ortaya çıkacaktı.  
***
Dolmabahçe Camii olayı. Burada da Başbakan Erdoğan, yukarıda bahsettiğim grup konuşmasından 2 gün sonra yani 09.06.2013’te Esenboğa’da konuştu: 
“Yaptıkları iş sadece vurup kırma. (…) Bununla kalmadılar. Benim başörtülü kızlarıma, başörtülü bacılarıma saldırdılar. Bununla da kalmadılar. Dolmabahçe Camii'ne maalesef bira şişeleriyle girmek suretiyle, ayakkabıyla, onu da yaptılar.” 
Başbakanın şanssızlığı şuradaydı ki, eski Kültür ve Turizm Bakanı E. Günay aynı dakikalarda Twitter’dan bir mesaj paylaşmıştı: “Süleyman Gündüz Dolmabahçe Camii yalanlarına cevap vermiş”. 
Yeni Şafak’taki bu köşe yazısıyla başlayan süreç sonucunda alkol iddiası tam bir fiyaskoya dönüştü. AKP kurucusu ve eski AKP milletvekili Dr. Süleyman Gündüz’ün yazısı camideki gözlemlerine ve konuştuğu müezzin Fuat Yıldırım’a dayanıyordu. Ortalık sakinleşince polislerle konuşup göstericileri camiden sükunetle çıkartmış olan müezzin kesin konuşmuştu: 
"Ben Müslüman’ım; yalan söyleyemem. Burada içki içilmedi. Eylemciler buraya sığındıktan sonra içki içen görselerdi zaten kendileri dışarı atardı". Son cemaat mahfilindeki pencerede bulunan ezik bira kutusunun bırakıldığını ise görmemişti. 
Son cemaat mahfili/alanı denilen yer, caminin dışındaki avlu. Zaten polisin bulduğu “ezik bira kutusu” olaydan sonra ilk çekilen video kayıtlarında yok; sonradan çekilenlerde var. Muktedirlerin anlamak istedikleri dille ve uç bir örnek vererek anlatayım: Nisa Suresi 15. Ayette ve Nur Suresi 4. Ayette zinanın tespiti, olayı bizzat ve açıkça görmüş 4 kişinin şahitliğiyle mümkün. İftira etmeyin, diyor; umarım anlaşılmıştır. Tabii, tutun ki bu kutu içilmiş olsun; bunun camiye canını atanları nasıl ve TCK’nin hangi maddesine göre suçlu saydıracağı apayrı bir konu. Haa, din-i Mübin-i İslam’a göre suçluluktan bahsediliyorsa, Türkiye o sayfaya daha gelmedi.  
Merak ettinizse: Müezzin F. Yıldırım’ın başka yere tayini hemen çıktı, ardından bir daha çıktı. Camide yaralıları tedavi eden tıp asistan ve öğrencileri de mahkemeye verildiler. 
***
Konumuza dönüp bitirelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, belki Başbakan Erdoğan’ın iki fiyaskosundan ders çıkardığı için olabilir, önce geri durdu ve adamlarını konuşturdu. Sonra 9 Ocak’tan itibaren dayanamayıp “teröristler” diye başladı, ama daha avantajlı olduğuna karar verdiği LGBTİ’lerle devam etti.
Konuşturdukları: S. Soylu, M. Şentop, N. Kurtulmuş, Ö. Çelik, F. Oktay, A. Gül, F. Altun, A. Erbaş, YÖK, M. Bulu, İstanbul Valiliği. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu. Bunların ortak temaları: Boğaziçi öğrencilerine “provokatör, alçak, hadsiz, hayasız terörist,” vs. diyerek hakaret; “Eminiz Türk yargısı hak ettikleri cezayı verecektir” diyerek yargıyı etkilemeye teşebbüs (TCK Md. 288); “LGBT sapkınları” diyerek nefret söylemi.
Vee, bu kadroya ilaveteen, “İnsanlığın mukaddes değerlerine yönelik hiçbir saldırıyı ve aşağılamayı kabul edemeyiz. Bu alçak provokasyonu şiddetle kınıyoruz” diyen CHP Sözcüsü F. Öztrak.
“Sapkın”cı kategoriden, Twitter’ı erişime kapattırma üstadı S. Soylu’nun mesajını Twitter Fransa’da nefret söyleminden erişime kapattı. Şimdi de 2 Twitter mesajına Türkiye’de engelleme getirdi. Dr. Kerem Altıparmak’la konuştum, Twitter’ın politikası şöyle: Fransa’da “erişime kapatma” nefret söyleminin orada yasaklanmış olmasından. Bizdeki “engelleme getirme” ise, ki bu durumda görülebiliyor ama herhangi bir iletişimde bulunulamıyor, Twitter’in iç politikasından. Çünkü hür Türkiye’de büyüklerimizin nefret yayması serbest. Sadece buradan anlayın Türkiye’nin durumunu. 
***
Böyle, mal bulmuş mağribi gibi yaklaşılan olaylar ellere yapışıp kalınca, ilk sahte iddia başka sahte iddialarla kanıtlanmaya çalışılır ve yürünür. Buradaki yöntemin modeli şudur:
CB işaret fişeğiyle talimatı verir, Soylu onu izler, OHAL yetkileri zaten 3 yıl uzatılmış olan vali gösterileri yasaklar, polis cop ve gazla girişir ve hatta (şu andaki gibi) damlara keskin nişancılar yerleştirir. Sonunda da, yandaşların öğrencilere sokak hücumları başlar ki, zaten işaretini sokakta adam kaçırma ve pataklamalarla vermişti, şimdi o aşama da ufukta gözüktü: Beyazıt Meydanı’nda bir grup, 1 Şubat’ta Boğaziçili öğrencileri İslam düşmanı ilan eden bir gösteri yaptı.   
Gezi’de, Kabataş’ta, Dolmabahçe’de model buydu. Şimdi de Boğaziçi’nde bu. Bu Rejim durdukça da bu olacağa benzer; başka çareleri gözükmüyor çünkü. 
Sağlık olsun. Aşı zamanı ya, kitle bağışıklığı için aşılanıyoruz.