T.K: Kendinizi tanıtır mısınız? .

N.S: Merhaba ben Nalan Saltık. Selçuk Üniversitesi Anaokulu öğretmenliğinde lisansımı tamamladım. Daha sonra çeşitli özel kurumlarda öğretmenlik ve idarecilik görevlerinde bulundum. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümünde yüksek lisans eğitimi aldım. Bu eğitim serüvenine ilaveten Aile Danışmanlığı, Oyun Terapisi Eğitimi, Projektif Testler Eğitimi vb. eğitimler aldım. Şuanda, günümüzde ciddi anlamda ihtiyaç hissedilen Güvenli Bağlanmayı onarıcı etkinliklerin uygulandığı, Çekirdek-Oluş Aile-Çocuk Gelişimi ve Güvenli Bağlanma Merkezinde çalışmaktayım. Evli ve 2 çocuk annesiyim.

T.K: Hocam kaygı bozukluğu nedir? Çocuklarda kaygı bozukluğuna neden olan durumlar nelerdir?

N.S: Nereden kaynaklandığı belli olmayan korkuya kaygı diyoruz. Psikanalitik kurama göre iç psikolojik dengenin bozulmasına bir işarettir. Korku ise; kişinin can ve mal güvenliği, inançları ve sevdikleri tehdit edildiği durumlarda yaşadığı duygusal tepkidir. Kaygi bozuklugu ise; şiddeti, sıklığı, süresi bakımından hoş olmayan sonuçlar meydana getiren kaygı duygusunun belirleyici olduğu psikolojik sorunların genel adıdır. Ayrılık kaygısı, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, özgül fobiler, panik bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu karşılaşılan kaygı bozukluklarındandır. Çocuklarda kaygı bozukluğu; içeriden gelen bir tehlikeyi ya da dış tehditleri denetim altında alma adına benliği güçlendirmeye çalışan savunma mekanizmasıdır. Çocuklarda kaygıyı açıklayan önemli görüşlerden Eisenberg’e göre; çocuklarda görülen kaygı annelerinden onlara aktarılan kaygıdır ve anne ile olan ilişkileri incelenmesi gerekmektedir. Bir çalışmaya göre 11 Eylül 2011’de hamile kadınların çocuklarının kanlarında günümüzde hala yüksek oranda stres hormonu bulunmuştur. Bunun gibi benzer bulgular, savaş ve diğer kaotik durumlarda strese maruz kalan henüz doğmamış çocukların daha stresli bir fizyoloji ile dünyaya geldiğini göstermektedir.

T.K. Peki belirtileri nelerdir? Nasıl anlarız?

N.S: Ailelerin iyi bir gözlemci olması önemlidir. Hemen kaygı bozukluğu var bu çocukta diye panik yapmamalıdır. Gelişimsel dönem özellikleri ve mizacı göz önünde bulundurularak işlevselliğinde bozulma varsa okula gitmekte ve uyumda problem varsa ve bu durum uzun süreli devam ediyorsa kaygı bozukluğu düşünülebilir. Karar verilirken çocuğa bakım veren ve çevresindeki kişilerin kaygı durumunu göz ardı etmemeliyiz.

T.K: Ailelerin kaygı bozukluğu olan çocuklara yaklaşımı nasıl olmalıdır?

N.S: Başta kaygı duyan çocuğu rahatlatma adına aileye büyük görev düşüyor. Eğer aile de kaygı ile olaya yaklaşırsa, çocuklar model olarak ve taklit yoluyla öğrendiği için ailesinin etkisinde kalarak kaygı durumunu devam ettirebilir. Sonrasında çocuğumuzun duygularını kabul edip, kaygı duyduğu mesele hakkında bilgilendirme yapılabilir. Aynı zamanda çocuk ile kurulabilen güvenli bağlanma çok önemlidir.

T.K: Kaygı bozukluğunda güvenli bağlanmanın öneminden sıkça bahsediliyor. Peki güvenli bağlanma nedir?

N.S: Bebeğin fiziksel, duygusal ihtiyaçlarının bakım vereni tarafından zamanında yeteri kadar karşılanmasıdır. Merkezimizde güvenli bağlanma odaklı gelişim destek uygulamaları yapılmaktadır. Yeri gelmişken söylemek istedim. Çocuğun duyguları hakkında konuşmak, karşısındaki kişi tarafından bunların normal olarak algılanması, kendisini güvende ve daha iyi hissettirecektir.

T.K: Kaygı bozukluğuna karşı profesyonel yardım almak şart mıdır? N.S: Anne ve babanın dokunuşlarıyla önlenebilir seviyede olan hafif seyirli vakalar dışında mutlaka bir uzmandan yardım alınmalıdır. Erken çocukluk dönemindeki sinyaller, müdahale edilmediği takdirde ilerleyen yaşlarda daha büyük problemler şeklinde karşımıza çıkabilir.

T.K: Çocuklarda salgın nedeniyle kaygı bozukluğu ve hijyen takıntılarına nasıl yaklaşmalıyız?

N.S: Dünyada ve ülkemizde çeşitli zamanlarda yaşanılan soğuk savaş, kimyasal saldırılar, canlı bombalar, SARS, domuz gribi, günümüzde ise COVİD-19 virüsü gibi streslerin tehditlerine maruz kalındığında kaygılı olmak normaldir. Fakat bu kaygı makul derecede olmalıdır. Doğru ölçüde kaygı hayatta kalmamızı sağlamış olur. Doğum öncesinde, doğum sırasında ya da sonrasında varlığı ile ilgili tehdit yaşayanlarda kaygıya yatkınlık daha fazla olabilir. Yani salgın tehdidi karşısında başlayan aşırı temizlik isteği gibi takıntılı davranışlar gösteren bireylerin geçmişinde bir yatkınlık durumu araştırılmalıdır. Bu davranışların altında yatan neden, belirsizlik durumu ve güvensizlik hissidir. Varlığını tehdit altında hissettiği için, zedelenen güven duygusunu tamir etme adına bu kişide kontrolcü yapısı aktive olur. Bu nedenle kaygılı olan birey hijyen kurallarını tam anlamıyla, biraz da abartarak yapmaya çalışır. Ebeveynlerin bu pandemi sürecinde salgınla nasıl mücadele ettiği ve ebeveynlerin kaygı düzeyi, taklit yoluyla öğrenen çocuklarımız için büyük önem teşkil etmektedir. Görsel yayınlar ile çevresel etkenler de kaygı düzeyini artırabiliyor. Aile bu süreçte uyguladıkları yöntemlerin virüse karşı yeterince koruyucu olduğunu ve güvende olduklarını çocuğa özellikle vurgulamalıdır. Verdiği bilgiler için Nalan Saltık’a teşekkür ediyorum. Dilerim bu süreci hepimiz makul bir kaygı düzeyiyle ve mümkün olan en az hasarla geçirebiliriz. Sevgili okurlarım, çocuklarımızla birlikte sağlıklı mutlu bir yaşam temennisi ile kurban bayramınızı kutluyorum. Tekrar görüşünceye dek hoşçakalın.