Salgın Koronavirüsü nedeniyle evlerimize kapandığınız bir dönemde, bir çok konuda olduğu gibi dini düşüncemizle, dini anlayış ve yaşamımızla da bir muhasebe ve yüzleşme yapmamızın zorunlu ve erdemli bir davranış olacağını düşünüyorum.!

Öncelikle ifade etmeliyim ki inananlar açısından İslam; Allah’ın insanoğluna bir “nimet” olarak gönderdiği dinlerin tamamlayıcısı ve bütün dinleri ihtiva eden en son dindir. Kâinat nizamının, tabiat yasalarının ve ilahi dinlerin toplam adıdır İslam. “Allah katında din İslâm'dır” (Ali İmran/3:19).

Allah’ın bir takdiri olarak Evren, insan ile bir bütündür, ayrı düşünülemez, bölünemez, parçalanamaz. Ve bir bütün olarak Allah’a itaat etmektedir. “Yedi gök ile yer ve onların içinde yer alan her şey O'nun noksan sıfatlardan uzak olduğunu hatırlatmaktadır. Ayrıca kâinatta olan her şey yüce Allah'ın övgüye layık olduğunu da hatırlatmaktadır. Ne var ki siz, onların tesbihini/ bu hatırlatmasını anlayamıyorsunuz. O, yumuşak davranandır; bağışlayıcıdır.” (İsra:44)

Buna göre İslam; bütün yaratılanların rabbi, hâkimi ve maliki olan Allah'a teslim olmak, takdir ettiği sistemle uyumlu olmaktır. Bunun sorumluluğu da akleden bir varlık olarak insana verilmiştir. Aklı, iradeyi, ilmi, kitabı, hikmeti, vahyi, risaleti dışlayarak kâinat sistemiyle uyumlu yaşamak mümkün değildir. Bu nedenledir ki İslam’ın muhatabı da kainatla uyumlu, akleden, tefekkür eden, irade sahibi özgür insandır.!

Hz. İbrahim’e (a.s.) bu özelliklerinden dolayı ‘Müslüman’ denilmiştir, günümüz Müslümanları gibi inandığı ve yaşadığı için değil. “İbrâhim, ne bir Yahûdi, ne de bir Hıristiyan idi; ama kendini Allah`a teslim ederek her türlü bâtıldan yüz çevirmiş bir Müslümandı. Müşriklerden de değildi.” (Ali imran:67)

Esas itibariyle Müslüman da, Allah’ın Evren’i noksansız, eşsiz ve insanı da en güzel bir biçimde yaratması karşısında aklederek, düşünerek özgür iradesiyle teslim olan, bu bağlamda yalnız ve yalnız Allah’a itaat eden kişidir. Yine bu nedenle itaatini, ibadetini, duasını, yardım dilemesini yalnız ve yalnız Allah’a has kılar.

“O, size âyetlerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indirendir. Ancak O’na yönelen, düşünüp ibret alır. O hâlde, kâfirlerin hoşuna gitmese de, siz dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin.  (Mümin/40:13-14)

Kur’an, insan ve evrenin yaratılışına, düzenine dikkat çeken hayat ve kâinat kitabıdır, akledenlerin, bilgi sahibi olanların yolunu aydınlatan bir nur ve inananlar için bir hidayet rehberidir. Resul-ü Ekrem’in son peygamber olarak örnek (üsvetün hasenetün), rol model olduğu din de Kur'an dinidir. Kitapları (Tevrat, İncil, Zebur ve diğer ilmi mesajlar gibi), Peygamberleri (İbrahim, Musa, İsa gibi), Kur’an ve Risaleti, bu bağlamda Resul-ü Ekrem’i ayrı tutarak yaşanacak bir din, “İslam” olmadığı gibi, Kur’an-ı merkezden çıkararak veya anlaşılır ve yaşanır kılmadan yaşanan bir din de, “İslam” değildir.

Bu anlayıştan yola çıkarak ifade ediyorum ki İslam, insanlık ve kâinat düzenidir, evrensel bir sistemdir, tüm zamanlara, mekânlara ve insanlığa aittir. Bir topluma, bir coğrafyaya, bir devlete, bir ırka, bir sınıfa ait değildir, siyasallaştırılamaz, millileştirilemez, yerelleştirilemez, bir çağa mahpus edilemez, geçmişe mahkûm edilemez, Müslüman da olsa hiç kimsenin ve herhangi bir gücün himayesinde olamaz ve hiç kimse ile temsil edilemez.

Bugün, İslam’ın Müslümanların elinde “rehin” olması bu gerçeği değiştirmez. Müslüman din adamlarının elinde, dinbaz Müslümanların tasallutunda, politikacıların ve din bezirgânlarının tekelinde, egemenlerin, cemaatlerin, örgütlü kesimlerin, devlet ve siyasetin kontrolünde olması, İslam’ı gerçek anlamından, özünden, ruhundan, amacından uzaklaştırmış, kâinata/tabiata/doğaya ve insanlığa rahmet olması engellenmiştir.

Kendi dinimizle yüzleşmemiz demek, bizim hangi dini yaşadığımız, neye inandığımız ve kâinat sistemiyle ve insanlıkla ne kadar uyumlu ve barışık olduğumuzu sorgulamak da değil midir?

İslam, bütün insanlığın dini olduğuna göre, Müslümanlar olarak insanlıkla neden ortak paydalarda bir araya gelemiyoruz?

İslam, kâinat nizamı olduğuna göre, biz Müslümanlar evrene/tabiata/doğaya karşı sorumluluğumuzu neden yerine getiremiyor, tersine doğayı daha çok tahrip ediyor ve kirletiyoruz?

İslam, Hz. İbrahim gibi aklederek inanmak, teslim olmak ve Resul-ü Ekrem’i örnek, rol model almak ise, aklı, ilmi, irfanı, hikmeti terk ederek edindiğimiz aracı kurumlar, şefaatçi din adamları, parti, cemiyet, cemaat, diyanet ve örgütlü yapılar neyin nesi?

Gerçekten de Allah’ın dini İslam, biz Müslümanların düşünce, iman ve yaşam dünyasının neresinde?

Hakikati ifade etmek gerekirse, Müslümanlar olarak yaşadığımız din, Allah’ın dini İslam değildir. Egemenlerin, yönetici ve politikacıların, din adamlarının, diyanet, cemaat ve örgütlerin uydurdukları bir din anlayışıyla İslam’ı yaşamaya çalışıyoruz.! Bu durumda, yaşadığımız İslam olmadığına göre, İslam ve Allah adına hem aldanan, hem de aldatan “dinbaz” bir topluma dönüşmüş olmuyor muyuz?

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Ali imran/3::85)

Abdulbaki Erdoğmuş