Bir toplumu ifsat etmenin yolu, psikolojik savaş, ideolojik yıkım-1

Yalan haberler artık gündelik hayatın bir parçası oldu. Her gün bir yenisine rastlıyoruz. Yalan haberler artık sadece bir “yalan haber” olmaktan çıktı. Gerçeklik algımızı ve bizi yönlendirme konusunda tehdit eden bir boyuta ulaştı. Şu bir gerçek ki; toplumun önemli bir kesimi için gerçeklik algısı bizzat bu haberler üzerinden şekilleniyor ve bu kesim yalan ile gerçeği ayıramıyor. Bu durum, sadece bir yalan haberler kümesiyle değil, daha sistematik bir psikolojik savaş ile karşı karşıya olduğumuz şüphesini doğuruyor. Bunun örneğinden bahsedersek;20 yıldır ülkemizde meydana getirilen medya oligarşisi bugün tekelleşen bir medyaya döndüğünden bahsedebiliriz. Adeta AKP’nin reklam ofisi gibi çalışıyorlar. Bunlara haberci demek ne kadar doğru olabilir?

Antikomünist çalışmalar yapmış eski bir KGB Ajanı Yuri Bezmenov’un 1985 yılında kaydedilmiş röportajını izlediğimizde ülkemizde yaşayan vatandaşları tehdit eden psikolojik savaş hangi aşamalardan oluşuyor ve nasıl işliyor?

Bir göz atalım…

Yuri Bezmenov, “İdeolojik Yıkım” adını verdiği teknikle, ulusal bir ülkenin, içten nasıl yıkıldığını 4 aşamada bize anlatıyor.

Aşama: Demoralizasyon yani moral, ahlak ve maneviyatın bozulması

Aşama: Destabilizasyon, Dengeyi bozma, istikrarsızlaştırma, bir şeyin stabil gidişatının saptırılması

Aşama: Kriz aşaması

Aşama: Normalleşme

Fransızca kelime olan Démoralise, Türkçemize Demoralizasyon olarak geçen bu kelimenin Türk Dil Kurumu’na göre anlamı; “Morali bozulmuş” olarak ifade edilmektedir Karışıklık çıkarmak, düzeni bozmakta diyebiliriz. Psikolojide Demoralizasyon bozukluğu yaşamsal sorunlarla ilgili olarak baş etme konusunda yetersizlik, çaresizlik duyguları ile birlikte umutsuzluk, anlamsızlık, öznel yetersizlik hisleri, benlik değerinin azalması ile ortaya çıkan bir durumdur. Demoralizasyona uğramış birey psikolojik anlamda öncelikle anhedoni (zevk alamama), çevresi ve kendine karşı ilgi azlığı, yaşamsal faaliyetlerden uzaklaşma söz konusu olup, antidepresan kullanan bir toplum haline gelmiş olur.

Bir toplumun moralini nasıl bozarsınız? Bunun için hangi enstrümanları kullanırlar?

Akla ilk kullanılan medya gelmektedir. Toplumu yönlendirmede en kuvvetli enstrümanlardan biridir medya. Biz buna medya eliyle “rıza” üretme diyoruz. Toplumun düşünmesini yâda düşünmemesini yazılı, görsel ve internet medyası vasıtasıyla sağlarsınız. Günümüzde sosyal ağlarda trol dediğimiz kişiler tarafından bu eylemler yapılmaktadır. Doğruyu yanlış, yanlışı doğru gibi bize göstermek için adeta bir savaş vermekteler. Bu işlemi yaparken ahlaklarını yitirmiş, topluma bir zarar verebileceklerini düşünmeden sadece kin, nefret ve maddi çıkar üzerine bu eylemi yapmaktadırlar Bazıları da bunu dava diye kullanılmaktadır. Gazetecilik yapan AKP yandaşı yazar ve çizerlerin, sahte trol hesapları olduğu artık biliniyor. Ranttan faydalanmak, gündemde kalmak için dava sözünün arkasına saklanan bir trol ordusu var.

Gazeteci Sabahattin Önkibar’ın 30.03.2021 tarihli yayınladığı Youtube kanalında İsim İsim AKP’lilerin kokainci çocukları adlı videoda; kendisinin yanında çalışan ve ay başını zor getiren gazetecilerin, AKP döneminde villalarda oturduğundan bahsetmektedir. Bir gazeteci bir maaşla nasıl bu kadar zenginleşmektedir? İş takibi yaparak mı? Trol maaşı alarak mı?

Kapitalist dünyada medya organlarının mülkiyetinin büyük sermaye gruplarının elinde bir silaha dönmüş durumda. Bu sermaye grupları hükümetten ihale aldığı sürece, hükümeti destekleyecektir. Gerekirse hükümeti iktidarda tutabilmek için her türlü propagandayı yazılı ya da görsel yapacaktır. Bu durumda objektif ve doğru bir habercilik yapması beklenemez. Edward S. Herman ve Noam Chomsky’nin “Rızanın imalatı: Kitle medyasının ekonomi politiği” adlı kitabında; bu konuda bahsettiği tezleri şu şekildedir:

“Medya çağımızda devlet iktidarının ve seçkinlerin ihtiyaçlarını karşılayan bir propaganda modeli olarak işlev görür”

Milli gazete yazarı Mücahit Gültekin’in attığı twitte dediği gibi; “Psikolojik harpte yenilenler, yenildiklerinin farkına varmazlar. Çünkü hayatı hasımlarının kavramlarıyla okumaya başlarlar.” Sözü, günümüzde yaşanan medya algısını anlatan çok doğru bir söz değil mi? Bize sunulan haberler, dizi filmlerle, tartışma ve kadın programlarıyla algımız yönlendirilmiyor mu? Ekranlarda en çok gördüklerimize oy vermiyor muyuz? Billboard reklamları farkına olmadan bilinç altımıza girmiyor mu?

Yuri Bezmenov’un ifade ettiği bu dört aşama, oluşturulan yeni kriz ortamlarıyla tekrar tekrar uygulanıyor. Mesela ülkemizde meydana getirilen sağ-sol kavgaları, darbeler, terör olayları, ekonomik krizler ve salgınlarla, her seferinde yeni bir kriz havası oluşturuldu ve ardından gelen normalleştirme süreciyle toplum kendisine dayatılan kuralları kabul etmeye ikna ediliyor. 2001 krizinin ardından gelen AKP ile normalleşme süreci başladı. Bugün gelinen duruma baktığımızda bu 4 aşamanın uygulandığına bire bir tanık olduk.

Yuri Bezmenov’un uzmanlık alanını incelediğimizde “subversion “denilen bir kavram olduğunu görürüz. Türkçe ’ye “yıkım” olarak çevriliyor, aslında Türkçe karşılığı yok. Bir ülkenin askeri, ekonomik, psikolojik veya politik şekilde çökertilmesi sürecine verilen ad. Daha açık bir şekilde ifade edersek, bir ülkeyi işgal etmeye yönelik geliştirilmiş toplum mühendisliği anlamına geliyor. Sovyetlerin düşman ülkelere karşı uyguladığı bu süreç KGB diliyle “aktif önlem” olarak adlandırılıyor. Rusya yıllarca buna benzer birçok yolu Amerika’da denemiştir. Halk dilinde yaşanan bu olaylara “psikolojik savaş” olarak biliniyor.

Bezmenov röportajında; “ideolojik yıkım kendi gözlerinizle görebildiğiniz meşru ve açık bir süreçtir. Gizemli bir şey yok. Evet biliyorum bu casusluk hikayeleri çok daha romantik geliyor. Rakamlarıyla çok daha fazla izleyiciye satış yapıyor. Muhtemelen bu yüzden Hollywood yapımcıları James Bond tarzına deliriyor. Ama gerçek hayatta KGB’nin gerçek anlamda üzerinde durduğu konu casusluk değildi. Bu benim ve benim gibi yüksek mevkilerde olup Sovyetlerden kaçan çok sayıda kişinin görüşü. Bildiğimiz anlamda casusluğa ayrılan zaman para ve insan gücü sadece %15’i oluşturuyordu. Geri kalan %85 ise yavaş süreçlere harcanıyordu.

Bunlar “ideolojik yıkım” ya da KGB diliyle “aktif önlem” dediğimiz ya da “psikolojik savaş” dediğimiz süreçler. Bu Amerikan vatandaşların gerçeklik algısını değiştirmek anlamına gelmekte var olan bilgi bolluğuna rağmen kimse buna karşı kendisini, ailesini, toplumunu ve ülkesini savunma konusunda hassas bir sonuca varamaz”

Bezmenov konuşmasında gerçekten çok önemli bir ayrıntıya değiniyor. Bildiğimiz anlamda casusluğa ayrılan zaman, para ve insan gücünün tüm casusluk faaliyetlerindeki oranı sadece %15. Gerçekten de bugün casus dendiğinde pek çoğumuzun aklına James Bond tarzı patlayan arabalar eşliğinde uçan-kaçan atletik casuslar geliyor. Ancak gerçek casusluk faaliyetleri böyle işlemiyor. Bezmenov’un altını çizdiği bir diğer nokta ise bu faaliyetlerin gerçeklik algısını değiştirme amacı taşıdığıdır.