Şehir hastanelerinde %70 hasta garantili olduğunu biliyorduk. Devlet hastanelerinde de yüzde 70 hasta garantisi olup olmadığını bilemem ama hala bazı hastaneler de taşeron sisteminin devam ettiğini biliyorum. Emar gibi, temizlik hizmetleri, fizik tedavi ünitelerinde hizmet veren personel ve makinelerin taşeron şirketler tarafından sağlanmaktadır. Bazı devlet hastanelerinde taşeron olarak temizlik hizmeti veren şirket elemanlarına 6 aylık sözleşme yapıldığı duyumunu aldım. Bir yıldan az olduğu için kıdem tazminatı oluşmaz, belirli sureli iş sözleşmesi yapıldığından işçiyi çıkarmak durumunda da kalmadan, işçi sözleşme sonucu otomatik olarak işten çıkmış olacaktır.  İşveren; “ben pandemide adam çıkartmadım” savunmasını göğsünü gereke söyleyebilecektir. Devlet ihale verdiği taşeron, belirsiz süreli iş sözleşmesi yapma şartı getirebilir, ihaleye böyle bir madde koyabilir. Her işveren, bu ister özel sektör olsun, isterse devlete taşeronluk yapan şirket olsun, işsizliğin azaltılması konusunda hassasiyetle hareket etmek durumundadırlar. İşsizlik ülkemizin aynı zamanda milli meselesi değil midir? Devletten ihale alacak hiçbir şirket 6 aylık sözleşme yapmamalı.

AKP hükümet taşeron sistemini bitirdiğini ve taşeron işçilerini kadroya aldığını defalarca verdikleri demeçlerde ifade etmişlerdi. Bazı taşeronlarda çalışanlar kadroya alındığı doğrudur.

Hasta garantili bir sistemde SGK’nın ayakta kalmasının mümkün olamayacağı kanaatindeyim. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), 14 ilde arsa ihalesi, lojman satışı, konut satışı ihalesi ve tarla satışı gibi çok sayıda taşınmaz satışı için ihale yapacağını duyurdu.  Şimdi biz bundan ne anlamamız gerekiyor? Açık ne kadar büyük? SGK’ya sahip çıkmak her vatandaşın görevi olmalıdır.  Herkes kendi cebini düşünürse, SGK’nın zor durumda kalması kaçınılmazdır. Hangi meslek sahibi olursanız olun, bu durumda  “önce ahlak ve maneviyat” önem kazanmaktadır. Maneviyatız bir toplum dünyevileşir. Bu durum beraberinde çok sağlıklı bir çalışma getiremez. Ancak Maneviyatı olan nesiller ülkemizi kalkındırabilir.

Sultangazi Haseki Devlet hastanesinde; Fizik tedavi bölümü yok mu da hastalara tedavide ana etken maddesi Sodyum Hiyalüronat olan dize vurulan bir iğneden verilmektedir. Perakende satış fiyatı 600 lira olduğu ifade edilen iğneyi devlet ödememektedir. Hastane tarafından o kadar çok yazılmaktadır ki, düşünebiliyor musunuz, haftanın belirli günü iğne vurulma günü olarak ilan edilmiş. Bu durum kimleri kazandırmaktadır? Oysaki hastanede olması gereken, fizik tedavi bölümünün bir an evvel açılması ve insanlara fizik verilmesidir.  

Yine devlet tarafından ödenmeyen PRP Kitinden bahsedeyim. Bu kit sayesinde; kişinin kendisinden alınan kan, tekrar vücudunun sorunlu bölgesine enjekte ediliyor. PRP tedavisi, 2000’li yılların başında keşif edilmiş bir hücre tedavisidir. Bunun için hastanın zengin kan hücrelerinin PRP kitine enjeksiyonla alınarak ayrıştırılması işlemi yapılır.  Çok değişken fiyatı olmasına karşın, 500 liraya kadar satılmaktadır. Tedaviye karşı değilim, ifade etmek istediğim halk bu kadar parayı ödemeye gücü yoktur. Devlet bu PRP Kitinin de gelişi güzel fiyatlarda satılmasını engellemesi gerekmektedir.

Eczanelerde satılan, Tarım Bakanlığından ya da Sağlık bakanlığından onaylı vitaminler ve bitkisel takviyeler çok pahalı. Sağlıklı beslenemeyen toplum, ister istemez dışardan bitkisel takviye almak durumunda kalmaktadır. Pandemi döneminde en çok ihtiyaç duyulan ürünlerin başında bitkiseller gelmektedir. SGK’nın ödediği birkaç vitamin mevcuttur. Fakat yeterli değildir.

 Sağlık ve Tarım bakanlığı vitaminlerin fiyatlarının belirlenmesinde rol oynamalı ve çokuluslu bitkisel ilaç şirketlerine bu şekilde at koşturmalarına izin verilmemelidir.   Bilinçsiz bir şekilde de kullanılan bu bitkisellerin hangi ilaçlarla etkileştiğini bilmeden kullanılması daha farklı durumlara neden olmaktadır. Meydana gelen bu farklı durumlar devlete ayrı bir yük getirmektedir.