Yeni binalar, şahane şehir hastaneleri; hepsi mükemmel binalar. Fakat gelin görün ki, doktor mutsuz, sağlık çalışanı mutsuz, hasta mutsuz, 20 yıldır tek hükümet, yaklaşık bu 20 yılın 4 yılı başkanlıkla idare ediliyor. Parlamento üstünlüğü olmasına rağmen bir türlü oturmayan sağlık sistemi. Binalar iş yapmaz. Kuracağınız sistem önemli.

Şehir hastanelerinin; Yüzde 70 hasta garantili verilmesinin dışında; yapılana hiçbir hizmete itiraz etmiyor, takdir ediyoruz. Ama gelin görün ki, binalar şifa dağıtmıyor. İnternette şikâyet sitelerinde bir araştırma yapsanız, sağlık konusunda o kadar çok şikâyet edene rast gelirsiniz ki. Yetişmiş doktorlarımız ne hikmetse kamuda görev almak istemiyor ve bir bir istifa ediyorlar. Doktor yokluğunu göçmenlerle kapatmaya çalışan hükümet, en son, aile sağlığı merkezlerine atanan 22 doktordan sadece 4’ü Türk’tü.

 Bundan dolayıdır ki; uzman doktor yerine henüz hasta psikolojisini anlayamayan pratisyen doktora görev yaptırmak zorunda kalırsınız ki;   hem olayların önünü alamazsınız hem de 5 dakikada yapılan muayeneden şifa bekleyemezsiniz. Uzman doktorların yanında görev yapması gereken pratisyen doktorların yapacağı 5 dakikalık muayene sadece hastayı savmaktan öte bir şey ifade etmeyecektir. Yanlış konulan teşhis yüzünden boşa giden milyonlarca ilaçlarda çapası.

    Aynı durum yardımcı personel hemşirelerde de söz konusu. Yeni mezun hemşireleri, tecrübeli hemşirelerin yanına verilmesi gerekiyorken, doktorlardan sonra sağlık personeli de kamu da durmadığından, acemiler ordusu görev yapmaktadır. Bu durum hasta-hemşire ilişkisini sağlıklı hale getirmediği gibi, birçok problemi de beraberinde getiriyor.

     Memleketim de kendimi bildim bileli takdire şayan,  kurtardıkları hastalarla dilden dile dolaşan ve ağızlarından çıkacak her kelimeye kayıtsız şartsız inandığımız, güvendiğimiz profesör doktorlarımız dolaşırdı hastanelerde. Belki bina eski kırık dökük, imkânlar kısıtlı idi. Ama takdirimizi toplayan saygı duyduğumuz ve her söylediğine riayet ettiğimiz canımızı düşünmeden emanet edebileceğimiz O kıymetli hocalarımız dolaşırdı o eski binaların koridorlarında.   Şimdilerde onlar bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az kaldılar. Onlar için; işlerine duydukları aşk hep ön sırada oldu. Ama şartlar giderek zorlaşıyor. Onların da dayanabileceği bir nokta olacak ve onlar da gidecek diye hangimiz korkmuyoruz ki.

Doktor diye o kadar çok yük yükledik ki, insan olduklarını unuttuk…

     9 Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde çalışan Âdem Kılbıyık 13 Haziran günü ameliyathanede kendini asarak yaşamına son verdi. Ameliyathane şartlarına dayanamadı. Yarım gün ameliyathane hizmeti, yarım günde ameliyathane dışında görev vermek bu kadar zor mu?

Zor tabi ki!

Çünkü kalifiye eleman elinde kalmayınca var olan kalifiye elemana yükleniliyor. Bu durum doktorlarda farklı değil. İntihar eden doktorlar keyfinden intihar etmediğine göre; hem hasta yakınından hem sıralı amirlerinden hem de çalışma koşullarının uzunluğu sebebiyle beraberinde mobing oluşuyor.

-Doktorsun yapacaksın! Seçmeseydin mesleği!

Bu söylem doğru bir söylem değil. Devlet yaşam ve çalışma koşullarını düzenler ve insani yaşam şekline getirirse ve hala görevini yapmayanlar olursa; o zaman bu sözlerle muhatap olurlar. Ama bugün bu durum böyle değil ki!

 Siz doktorlara aşırı iş yükü yüklerseniz, hem hasta acısından hem doktorun ailesi acısından büyük sıkıntılara sebep olursunuz.

Şöyle ki; Doktorun eşi ve çocukları birlikte zaman geçirmek istemektedirler. Ama doktor ne ailesine ne de çocuklarına yetmektedir. Aslında hastaya da yetmemektedir. Hasta mı bakıyorlar tavuk mu? Tavuk bile olsa beş dakikadan daha fazla zaman ayırmak zorundasınız. Bu yazıyı kaleme aldığım gün, Konya’da yine yetişmiş bir doktor öldürüldü. Silahla hastaneye girebilecek kadar bu sistem laçka hale geldi. Üst araması yapmak, X Ray cihazı koymak bu kadar zor mu?  Son sistem hastane yapıyorsunuz ama güvenliği sağlayamıyorsunuz.

En kısa zaman da hükümet bütün sorunları ortaya koyacak bir çalıştay yapması gerekiyor. Böylece herkes eteğinde ki taşları dökmüş olur ve bir çıkış yolu bulunur.

Modern hastane hasta ilişkisi

Denklem başından beri yanlış üzerine kuruluyor. Modern bir hastane yapınca her şeyin hal olacağını düşünen bir zihniyetin bu olayların altından kalkması mümkün değildir. Modern hastane şart ama tek başına bir şey ifade etmez.

Hasta-Hastane ilişkisi

Hasta-doktor ilişkisi

Doktor-hastane ilişkisi

Doktor-hasta ilişkisi

Doktor-sıralı amirlerle ilişkisi(mobing) yönünden ele alınmazsa, sosyal uzlaşma sağlanmazsa bu yaprak dökümü kaçınılmaz bir hal alacaktır. Denklemi böyle kurmazsanız ve olayları masaya yatırmazsanız; nasıl çözeceksiniz?

Ben yaptım oldu mantığıyla hareket etmenin bedelini yaşıyoruz.

Bırakın hastanelerden randevu almayı, hastalar pratisyen doktorların eline kaldı. Aklıselim ve mesleğinde başarılı uzman veya profesör ayarında hiçbir doktor devlette görev almak istemiyor.

Neden?

Bunlara hain diyebilir miyiz? Tabi ki hayır?

Ne kadar ekmek o kadar köfte misali, herkes huzurlu ortamda köleleştirilmeden, hem hasta yakını hem de meslektaşlarından mobing uygulanmadan çalışmanın peşindeler.

Haklılarda…

Hiçbir kimse, kimsenin kölesi değildir ve bu zihniyetle çalışacak insan bulmak zorlaşacaktır. Bazı özverili doktorlarla bu sistem dönüyor. Eğer çalışan bir sistem varsa, çalıştığı serviste eksik malzemeyi cebinden alan doktorlar sayesinde yürüyor.

Ama bu özveri nereye kadar sürecek?

Merhum Erbakan’ın şuur.şuur demesi boşuna değilmiş. Akıl bir işin sonunu görebilmektir.