Hangi meslek sahibi olursanız olun, hangi işi yaparsanız yapın, öncelikle ahlak ve maneviyatınız yoksa başarılı olmanız mümkün değildir. Bu ticarette de böyledir, memurlukta da böyledir, siyasette de bu böyledir.

Eğer siyasetin temelinde ahlak yoksa ülke ekonomisinin de başarılı olmasını beklemek hayalcilikten öte ne olabilir. Dilimizden düşürmediğimiz ahlak ifadelerini icraata dökemezseniz, yaptığınız işe ahlakla beraber yoğurmuyorsanız; ahlak anlayışınız ve insani tavrınız sorgulanmaya açık hale gelecektir. İnsan beşerdir ve kandırılmaya müsaittir. Medya yoluyla ve yahut başka algı araçlarıyla yönlendirilebilir ve kandırılabilir. Ama bu kandırılma uzun süre devam etmesinin mümkün olmayacağını biliyoruz. Çünkü bu durum hayatın akışına terstir.

Ahlakın bittiği bir ülkede adaletten ve adil paylaşımdan söz edebilir miyiz? Hukuk ve adaletin aksadığı bir ülkeye yabancı sermaye gelir mi? Yabancı sermaye gelmediği gibi, var olan sermayede güvenli limanlar aramak için ülkemizden çıkacaktır.

İster iş yeri yönetin, ister bir devlet kurumunu ister bir holdingi ya da bir hastaneyi, yönetiminizin temelinde ahlak ve maneviyatı şiar edinmemişseniz ve bu yolunuz olmamışsa; o kurumların çökmesi kaçınılmaz olacaktır. Tabi ki yok olan, israf olan halkın öz sermayesidir. Hakk’a ve halka rağmen bu yapılıyorsa, kişinin kıldığı namaz, tuttuğu oruç şekilcilikten öteye gitmeyecektir.

Ahlak tek başına yetmez, yanında mutlaka maneviyatta olması şarttır. Merhum Erbakan hoca “önce ahlak ve maneviyat” diyerek yola çıkmıştır. Bu ikisi de yetmez! Mutlaka adalet ve adil yönetimi de beraberinde olması kaçınılmazdır. Yalan haber yapan, basın kuruluşunun ahlaki olduğu düşünülemez. Nepotizm uygulayan yöneticiye de ahlaklı diyemeyiz.

Yeşili yok eden, şehri beton denizine dönüşmesine izin veren, rant peşine koşan belediye başkanına da ahlaklı diyemeyiz. Ramazan ayı geldiğin de her şeye zam yapan, deprem yaşandığından sonra, evleri yüksek fiyatta kiraya veren ev sahibine de ahlaklı diyemeyiz. Yapmış olduğu inşaatta her türlü hileyi yapan müteahhit için,” bu onun esnaflık anlayışıdır” deyip geçemeyiz.

Hayatımızın her alanında; yaptığımız iş ve aldığımız hizmette mutlak ahlaki değerlerle hareket etmeliyiz. Ve bunu da mutlaka aramalıyız. Ahlaksız bir satıcıdan alış veriş yapmamalıyız. Bizi kandıran kim olursa, isterse ailemizin bir ferdi olsun, mutlaka tatlı dille ikaz etmeliyiz. Toplumun her katmanında ahlak ve maneviyatı sokamazsak, artından adalet ve adil paylaşımı beklemek hata olacaktır. Ahlaktan yoksun bir nesilden, çabuk zengin olmak için biriktirmiş olduğu parayı almak için o kişiyi öldüren bir katil çıkar.

TV programlarıyla ve ahlaksız yayınlarla bir neslin ahlakını çaldılar. Bu dizi filmlere özenmenin sonucunda kaç çocuğumuz evden kaçmış ve hemen büyüyüp kadın olmak istemiştir? Oysa onlar daha çocukluk dönemini yaşayacaklardı. Maneviyatsız kalan bir nesil, maddeye tapan ve bu uğurda her şeyi mübah sayan bir nesil olarak ortaya çıkmayacak mı sanıyorsunuz. İffetin ne olduğunu bilmeyen, utanma duygusunu yitiren, maneviyatsız, silik bir nesilden ülkeye ne fayda gelebilir.

Neden bütün buluşlar batı ülkelerinden geliyor? Bizim yetenekli gençlerimiz yok mu? Bu eğitim sistemi ile bu beslenme şekli bizi iğdiş mi yapıyor? Ahh Erbakan hocam, hayatımızın her alanında söylediğin sözler ne kadar doğruymuş. Yaşarken kıymetini bilemedik. Bari rahmetli olduktan sonra kıymetini bilsek. O bile dilde kaldı, daha kalbimize inmedi. Kendi iş yerimizde bile adalet sağlayamıyoruz ama dilimizde merhum Erbakan hocanın sözler hiç eksik olmuyor. Aslında kandırdığımız kendimizden başkası değil. Hep güçlünün peşinde olduğumuz ve haklıyı anlamamakta ısrar ettiğimiz sürece, ne ahlakımız kalır ne de zenginliğimiz. Burnumuz tezekten kalkmaz.