“Aşırı sıcak para hastalığı” olarak adlandırılan bu hastalık, yararlı bir gelişmenin bir süre sonra zararlı sonuçlar vermesidir.  Tam olarak ifade ederse; “ ani zenginleşme kaynağına kavuşan bir ekonomide mevcut üretim faktörlerinin diğer üretim alanlarından çekilip yeni kaynağa yönelmesi sonucunda toplam üretimin azalmasına denir.(http://tr.wikipedia.org)

Neden Hollanda hastalığı ya da sendromu deniliyor?

 Bu deyim ilk kez 1977 yılında The Economist Dergisi tarafından kullanıldı.1960’larda Hollanda’da doğal gaz bulunması sonrasında ulusal para birimi olan Florin’in değeri aşırı derecede artmıştır. Bunu takiben, ucuzlayan ithalatın artmasına karşın ihracatın azalması gözlemlenmiştir. İthalatın artmasıyla bağlantılı olarak üretimin azalması sürecinde, İngiliz The Economist dergisi 26 Kasım 1977 tarihli yayınında bu durumu “Hollanda Hastalığı” (Dutch Disease) olarak adlandırmıştır. Yani, doğal gazın keşfiyle başlayan zenginleşme süreci sanayisizleşmeyle (de-industrialization) son bulmuştur.( https://haber.tobb.org.tr/ekonomikforum/2018/287/100-101.pdf)

 Bir ülkeye havadan, beleşten, durup dururken, büyük bir kaynak para girmesi o ülkede korkunç bir şekilde tüketim patlamasına, o ülkenin sanayisini küresel dünya ile yarış yapamayacak kadar pahalı hale getirmek suretiyle iflasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda o ülke tersine bir sanayileşme sürecine sokularak tümüyle üretim tabanını tümden yok etmektedir. Sıcak para üretime, ekonomiye, teknoloji de kullanılmıyorsa, tüketim çılgınlığına gidiyorsa bu gelen büyük kaynak para o ülke için ölümcül bir tehdittir.

Günümüz dünyasında Hollanda hastalığına yakalanan Venezüella’dan bahsedebiliriz. Dünya petrollerinin yüzde 20’sine sahip olan bu ülke 1998 yılında işbaşına gelen Chavez’in uyguladığı petrol zenginliğini tabana yayma politikası başarılı olmuş, kişi başı milli gelir 4 bin liradan 10 bin dolara çıkmıştır.  Bu durum Venezüella ekonomisini büyütmüş olmasına rağmen eş zamanlı ithalatın artması, yerli üretimin aynı oranda büyüyememesi hatta azalması sonucunu doğurmuştur. Gelinen nokta ise; ilerleyen yıllarda petrol fiyatının 30 dolar-varil seviyesine düşürmüş ve ülke ithalat yetkinliğini yitirmiştir. Dolayısıyla ekonomik kriz kaçınılmaz olmuş, içerde üretim iyice zayıflamış bunun sonucunda yokluk baş göstermiştir. Ülke de yüzde 14 bin civarında bir hiper enflasyon yaşanır hale gelmiştir.

Hollanda Hastalığının sonuçları arasında:

  • Sanayi ürünleri yurt dışında dolar bazında daha pahalı kalması sonucu ülke uluslararası fiyat rekabetini kaybediyor. Haliyle, sanayi kuruluşları da batıyor.
  • Bir doğal kaynak bulunduğunda, o kaynağa sahip ülkenin parasında da önemli bir değerlenme oluyor ve bütün iç ve dış yatırımlar o doğal kaynakla ilgili sektöre yapılıyor. Diğer sektörlerde bir sanayileşmeme (de-industrializasyon) etkisi ortaya çıkıyor.

Kaynak satışı ülkeye büyük miktarda döviz girişi sağlıyor. Bu da ülkenin parasındaki değerlenmeyi körüklüyor. Ülkenin parası değerlendiği için, ithalatın maliyeti düşüyor. Dolayısıyla bütün sektörlerde ithalat patlıyor. Satılan doğal kaynaktan gelen yüksek gelir de tüketimi körüklediği için, ithalat zaten zorunluluk halini alıyor.( http://politikaakademisi.org/2014/07/18/hollanda-hastaligi-nedir/)

Türkiye bir Hollanda hastalığına yakalanır mı? Bunu benim söylemem mümkün değil. Bu konu ekonomistlerin alanına giriyor. Ülkesini seven biri olarak böyle bir olayın yaşamasına gönlüm razı olmaz.  Tarihte Hollanda sendromunu yaşayan ülkeler olmuştur. Bunun da bilinmesini ve önlem alınmasını isterim. Zaten bunca danışmanın olduğu bir yerde böyle bir hastalığın yaşanmasının mümkün olacağını düşünmüyorum.

,